Pazar sabahı uymak istedim. Uyuyamadım. Yine erken kalktım. Hafif bir kahvaltı yaparken, yerel basının da mahşetlerini dinliyordum. Yeniden esen rüzgar sesi ve ışıldamaya başlayan güneş ortamında, hafifçe koltuğa oturdum. Çalan telefon, tam dalacak konumda duyuldu. Şaşkın ve biraz da sersemce telefonu açtım. Gelen haberle de hemen toparlandım. Haber şuydu: tanıdık biri “köye gidecem, gelecekmisin” diyordu. Zaten boşluktaydım. Biraz da canlanmak için öneriyi hemen kabulendim. Daha öncweleri de yaptığım görüşmelerde tanıdığa “köye gidersen, ben de gidecem” söylediydim. Bu havada kısa zaman sonra Karpaza doğru yola çıktık. Rüzgarın esintisi ve yolların bozukluğu adeta karmakarışık bir gidişat havasına girmemize neden oldu. Hele de oldukça çöken yolardaki zıplamalar, böprekte taş olsa döktürecek durumdaydı.
Lefkoşa sokaklarından ana yola çıkınca, rüzzgarın varlığını biraz daha hisetmeğe başladık. Ama, gerçekten yollar darmadağındı. Kısa zaman önce Omorfo yolunda da yolculuk yaptım. Fakat, özellikle isgtele Karpaz eksenine gelince, oradaki yollar bir başka çöküş durumuna geldiğini anlamak kolaydı. Yolculuk normal şekilde geçiyordu. Anormal yyolların normal yolculuğuna çoktan alıştık. Kanıtsamanın da ötesinde bir gerçeklikle yaşayarak gidiyorduk.
Telefonlaşıp buluşavcağım arkadaşın buluşma yerine gelirken, karşılaştığım manzara önce biraz düşündürtü. Kulüp binasının ve bazı yerlerde bayraklar asıldı. İster istemez “bir şey mi olacak” diye biraz da merakla birbirimize sorduk. Bayram deyil anma hiç deyildi. Neden hem de bazı binalara bayrak asılsın. Birilerinin milliytci gösteriş yapacak bizce koşulalr da yoktu.
Rüzgarın esintisi ile arkadaşımı bekleyeceğim yerde indim. Kulüp içinde birkaç kişi vardı. Kendi tanıdığım yer olduğu için selam verdim. Karşılık almadım. Oysa orada oturanlardan birkaçını tanıyordum. Ben de sandalyeyi alıp dışarı oturdum. Yol kenarından geçen araba gürültüleri ve rüzgarın hafifçe suratıma vurarak kendi kendime zamanı sayıyordum.
Arkadaş geldi ve onunla ordan ayrıldık. Arkadaşa “neden bayraklar asıldı” diye sordum. Oda pek bir şey bilmediğini söyledi. Sonra tahimninini söyledi: “belki yine birisi geliyor da yağ çekmek ihdiyacından dolayıdır” deyiverdi. Bu durum elbet garibime gidiyordu. Hiçbirşey yok ama hem TC hem de KKTC bayrakları asıldıydı.
Sonuçta kahve içmeye gitiğim eski komşumdan durumu öğrendim. Meyerlim, Zorlu Töre ile Metin Fevzioğlu bölgeye geleceklerdi. Hemen sabahki Avrupa gazetesinin mahşeti aklıma geldi. “Töre ve Fevzioğlu Türkiyedeki seçimler dolasıyle probaganda çalışması yapıyor deniliyordu. Tam da duyup da önemsemnediğim durumu ben rasgele vardığım eski köyümde duyuyordum. Önce bayraklarla da karşılaşarak.
Artık uğradığım bazı başka yerlerde de seçim çalışmasını duydum. Özellikle TC kökenli köylere gidileceği de belirtiliyordu. Bir tanaıdık: “önceki seçimlerdeki istenen oy çıkmadığı için, bu defa işi sıkıya aldılar galiba” diyordu. Sonra bazısı da geçen arabaları ve koruma havasının gururunu da aktardı. Ama kimse şu soruyu sormadı: seçim Türkiyede. Probaganda yapan “meclis başkanı ve elçi”. Bu yasalara ve kurallara uygun gelirmi sorgusu olmuyor. Sadece bunu söyleyip siyasal bakışı olanlar şöylesine konuşuyor. Oysa bvir düşünün; bir ülkenin elçisi, bulunduğu ülkede seçim probagandası için bşr parti veya lider lehine probaganda yapması uygunmu? Başka bir devlet olduğunu söyleyen “egemen eşit devlet” diyen parlemento başkanı başka ülkenin bir partisi adına ülkesinde hem de resmi araçlarla gezip probaganda yapması ne derecede dürüst ve ahlaklıdır? Burası K. Kıbrıs. Egemen ve eşit nutuklarının çok olup talimatla yönetilen, teslim olup koltuklara oturtulan bir ilhaklaşma siyasetinin cenderesinde oynanan oynun ta kendisini seyrediyoruz.
Hem probaganda hem de resmi araçlarla yetmedi elçi de katılarak ortak bir resmi tamamlıyorlar. Bu durum Pazarın rüzgarına yetmiyordu. Bölgeden yine esintiye kapılarak Mağusaya ulaştım. Orada bir kısa ara verme durumundaydım. Başka bir haber uçuşuyordu: Erdoğan adaya gelip yeni hava alanını açacak deniliyordu. Birden önceki bizim Saray seçimini aklıma getirdim. Benzeri o zaman tamir edilen su hatının açılımı için yine tören yapıldı. İhlali bile bile Tatarın ve Erdoğanın çiğnemesini yaşadık. Şimdi, Türkiyede seçim yasakları var. Tabi ne denli uyulur da malum. Ama, K. Kıbrısa gelip törene katılma ve açılım yapma girişiminin adına ne diyuelim? Ek olarak ilgili şirketle alakalı yüksekn mahkeme kararı var. Yasalığı tartışmalı. Ama kim dinler. Hele de kısa zamabn önce bu defa Kırgızistana dek fetih öyküleri olan makamcı ile elçi olup valilik yapan Fevzioğlu ilgili yerde görsel şovlu mesaj vermediler mi? Gerçekten bu işler çok karışık.
Merakım biraz kabardı. Özellikle de rüzgarın bazen hafif hafif suratıma vurup, elerin gelip bazen bıçak gibi keskin olduğu anda canlanma bir başka oluyor. Türkiyede seçim var. Üstelik K. Kıbrısta da oy kulanacak insanlarımızın yarısından epey fazlasının da oy hakı var. Türkiyedeki kendine muhalefet diyen partiler, burada elçinin probaganda ağına takılması ve eğer gerçekleşecek ise Erdoğanın açılım yapmasına diyecek sözleri yok mu? Yoksa tıpkı son Suriye ve ıraktaki gelişmeler gibi kafalarını kuma gömüp yok mu sayacaklar? Burada istemesek de rüzgarın yeniden taşıdığı yelerin sesiyle, tekrardan K. Kıbrıs Türkiye gerçeğinin ufak bir yeniden üretilen güncesiyle karşılaştık. Diyecek fazla söz de kalmaz.
Ha: ana muhalefet ve ötekilerin herhalde diyecek kelimeleri dahi yok. En azından “yüce meclis” diyen kişiye meclistn günü kurtaracak açıklama da olayacağı da malum. Pazarın rüzgarında böylesi kapılmayla günü tamamlarken, pazartesi ile birlikte Perşenbe günü dondurduğumuz gündemle yeniden uyanacağız. Elektrik, kesintielr, su meselesi, zamlar ve nice sorunla herkes rolunu oynamaya devam edecek. Ama bir farkla, gerçeklere yaklaşmaktan da kaçarak bunlar yaşanacak. Tam bir romantik yalan egemenlik bağımsız rol ile herkes verilen görevde debelenip duracak. Şu tatlı yalanla da tatminlik aranacak: “aslında UBP de karşıdır” denecek. Yeniden hafta başıyla gündemimize de merhaba çekip daha bir yaşlanarak ileriye doğru yürüyeceğiz.