Yılbaşından itibaren Fransada gündeme gelen, emeklilik yasasıyla başlayan protestolar tırmanıyor. Hele de develtin resmen parlementerlikten olağanüstü kuralına dönüşmesiyle de durum iyice çığrından çıkma noktasına gidiyor. Holanda seçimleri ise bir ilginç sonuçla karşımıza geliyor. Her iki ülkenin hem kapitalist sistem için önemli örnek gösterilmesi hem de yaşanan genel krizin ülkelerdeki yeni durumları yansıtma bakımından önemlidir. Ayrıca, durmadan övdürtülen ve fonlarla da beslenen AB kurumsallaşmasındaki kayışın sınıfsal ve gericileşme bakımından da önemli bilinmesi gerçek olarak karşımıza gelmesi gerektiği için bu konuları özetle uyararak incelemeye çalışacam.
****
Fransada yılbaşından itibaran gündeme gelen Emeklilik yasası, ülkeği epey karışıklığa getirdi. Ocak ayının ondokuzundan itibaren başlayan peşpeşe grevler ve protestolar, iktidarı durdurmayıyordu. Fakat, Senato sonrası geçen yasanın Parmelento alt meclisine gelince, direnişe direk faşist Ulusal cepenin de çekilmesiyle, geçmesi zorlanacağı kesindi. Bu geçen yılki Fransız seçimlerinin adeta uyarıcı sonucunun bir yıl sonra yaşanması demekti. Fransada meclisten yasa geçmedikçe pek de uygulanma şansı da yoktu. Fakat, karşımıza kalsik kapitalist sınıfsal devlet gerçeği gelmekte gecikmedi. Demokratik gibi görülen anayasalar veya yasalarda, araya bir madeyle olağanüstü uygulama ile kurumları devre dışı brakma ilkesi burada da karşımıza geldi. Fransa b aşbakanı Elizabet hanım uzlaşma veya görüşme yerine yasal zeminden de kopmakta gecikmedi. Pek de bilinmeeyen ama zor dönemlerde kulanılmak için konulan made, hemen gündeme getirildi. Yasanın 43 madesindeki üçüncü fıkrayla Olağan üstü koşullar için konulan parlementoyı devre dışı brakma kuralı gündeme sokuldu. Çünkü
Belirtiğimiz gibi Fransa alt parlementosunda sokağın gücü ve taraftarın da katılımı nedeniyle faşist parti bu defa muhalefet ekseninde rol alma tehlikesi belirdi. Fransa sermaye kesimi ile yönetimi bu riski almama adına ilgili fıkrayı uygulayacağını belirti. Belirtince de iş çığrından çıktı. Alışılmamış sert protestolar sokaklarda yayıldı. Ulusal marştan tutun, sınıfsal direniş şarkıları söylenmeye başlandı. Polis faşist devlet uygulamalarıyla karşılık vermeye başladı. Bu gidişat bir anda Fransanın demokratik ezberini ve parlementer yasalığının nasıl hem de fazla önemli olmayacak yasada nasıl çiğnendiğinin kanıtıdır. Bize Kapitalist sistemin nerelere geldiğini, hep fonuyla kaparak övündüğümüz AB yapısındaki evrilişin önemli yaşananıdır.
*****
Bir başka olay da Holanda da yaşandı. Hafta içi yapılan senato ve eyalet seçimlerinde, dört yıl önce kurulan Çifciler partisi birinci sırada yer aldığı öngörüleri oluştu. Ayrıca, kualisyonun dört ortağı da epey geriledikelri anlaşılıyor. Senatodaki çoğunluğu kaybettikleri anlaşılıyor. Birinci sıradaki faşist parti de epey sandalye kaybettiği anlaşılıyor. Bunlar hOlanda gibi ülkede pek de normal deyildir. Hele de dört yıl önce kurulan ve birden senatoda birinci sıraya gelmenin elbet önemli dinamiklerdeki oynama olduğu da anlaşılıyor. İşçi partisi denetimindeki sol blokun da oyları artığı görülüyor…
Holanda gibi ülkeden söz ediyoruz. Pek de dikat etmedik. Meyerlim Holanda da parlementoda birinci sırada faşist bir parti vardı. Kulasiyon ise dört parti tarafından ancak kuruldu. Halbuki Holanda pek de sosyal olayları fazla gündem olan ülke deyildi. Dahası, örnek gösterilen ve insanların gidip yaşamayı tercih etiği önde devletlerden birisiydi. Ama, biz klasik ezberle yaşarken, önceki seçimdeki iki faşist parti oylarının yüksek oluşunu da gözden kaçırdık. Peki, neden dört yılda senato seçimlerinde Çifci partisi birinci sırada çıktı?
Uluslararası ilişkileri takip etmenin avantajını hemen gördüm. Kısa zaman önce Holanda aldığı kararlarla kırsal alanı epey etkileyecek ve hayvancı ile tarımda sorun görülen kararları yürürlüğe soktu. Çifciler protestolar yaptı. Yoları kapatmaya çalıştılar. Kentleri kuşatma eylemleri girişimi de gerçekleşti. Pek de haber olmadı. Önceki yazılarımın uyarısı gerçekleşti. Dünya medyası sermaye denetimli olması sonucu toplumsal tepkilere ve sınıfsal kalkışlara pek yer vermiyordu. Sanki yokmuş gibi davranılıyordu. Holanda örneği de bunlardan biridir. Üstelik, ülke AB içinde ençok övülen ülkeydi. Ama bazı uygulamalar nedeniyle çifci eylemleri oldu. Eylemler sonrası karşılık alamayınca da partileşip seçime girdiler. Senato seçimlerinde de birinci çıktılar.
Bu sonuç şimdiden Holanda hükümetini sıkıştıracağı kesin. Senatoda çoğunluğu kaybeti. Hükümet düşese de alt parlementer çoğunluğa rağmen senatoda azınlığa düştü. Sorun yine ayni, Çifci partisi gibi küçük üreticilerin kırsal örgütü, sistemi değiştirme hedefli işçi partisi bloku ve faşist sağ blok ortak davranma şansı olacak mı? Sanırım ilk örnek Fransayla bazı yanıtlar da bulma şansımız var.
Kısaca, AB bildiğimiz eski klasik sosyaldemokrat sol AB yapısının bazı kuralla oluşan kurumsallaşması deyildir. Eğer Fransada kaybedilirse, eylimler oldukça sarsılacak. Holanda örneği ise temelde deyişim sınıfsal hareket yükselmedikçe, ortadaki sınıfsal alanda etkin örgütlerin de olasılığının hayalden gerçeğe geçişini de yaşadık. Kapitalist gerçekteki kriz dönemi sürprizler ve seçeneklr yaratmaya her zaman aday olduğunu akıldan çıkarmayalım.