yaklaşımlarÖzkan YıkıcıKuzey Kıbrıs'ta Tahsin, Türkiye'de Kızılay! - Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Kuzey Kıbrıs’ta Tahsin, Türkiye’de Kızılay! – Özkan Yıkıcı

333 Takipçiler
Takip Et

Yeniçağ podcastını dinleyin

Deprem süreci tartışmalarında K. Kıbrıs ile Türkiyede iki olgu bir anda öne çıktı. K. Kıbrıısta Tahsin Ertoğruloğlu ve Türkiyede Kızılay. Bir analamda resmin kendisini dolduran renkler haline geldiler. Konuyu anlamak için şu önemli gerçekleri mutlaka her analizde akılda tutup, yorumlara katarak genele ulaşmak da önemlidir.

Kapitalist sistem gerçeği. Neoliberaleşmenin piyasa, metalaştırma ve sektörleştirme kuralları ile yükselen gericilik ve faşizmin kurumsallaşma yapılanışlarını mutlaka deyerlendirmelerde dikate almak gerekir. Sömürgeleşme ile ilhaklaşma sonucu oluşturulan yönetim seçkilerinin de aynasında kendinize de bakmalısınız. Bunları gözetmeseniz, hep kısır döngüde kalıp sanki buraya ayitmişcesine takılıp kalırsınız.

****

Klasikleşen anlık Tahsin Ertoğruloğlu krizi yeniden gündemleşti. Hem de “meclisteki” konuşma anında. Karşıtlı atışmalar bir yana, artık Tahsin, Türkiyeleşme politik oluşumun bir figürü olarak hep karşımıza geliyor. Türkiye gerçeği ile neden Tahsin seçkisi zaten hemen kendini de yanıtlar. Tahsin bey brakın siyasal söylemlerini, küfretmeleri dahi insanı çileden çıkarmaya yetiyor. Ama, salt Tahsinle kalırsak da hep aldatılmaya da hazır hale getiriliriz. Sondan başlayarak bazı hatırlatmalar yapalım: Tahsin bey ne partisi nede öteki kesimler onu makama oturtmadı. Hat da kabine kurulurken kimsenin artık aklında deyildi. Sadece Türkiyenin hesabında vardı. Nitekim, Tahsin K. Kıbrısta makamda deyilken, Türkiyeye yapılan çağrılarda Ertoğruloğlu makamcı olarak çağrılıyordu. İlişkilerin meyvesi olarak da buradakiler de talimata uyup Tahsini makama oturtup Türkiyeye gönderiyordu. Böyle bir makam kapışı vvardı. Daha öncesine gidelim: yine kualisyonlu döneme. Kimin ortak olduğunu yazmayacam! Ulaştırma makamındaydı. Ombusman suçlayıcı ve yolsuzluk işerikli bir rapor yayınlar. Yine Tahsin şahinleşir. Küfürler yollar. Ombusman Emine Dizdarlı tek cümleyle yanıtı verir: Koştur. Tahsin vekiliği kaybeder veya sözdeki makamdayken vekil deyildi. Fakat, nedense Yüce yargı bu suçlamalar üzerinden hiç adım atmadı. Oysa Londradan gelen yurttaşı Tatar istedi diye hemen tutukladıydı…

Daha eskiye gidelim: şu ağzımızda kulanırken bal akan Annan planında. Bir klasik ezber suçlaması da yaparız: Neden sadece güney AB üyeliğine alındı? Oysa biraz hafıza hatırlaması yine karşımıza Tahsin gelir. Danimarkaya gidip de imza atacağı bilgisi olurken, imza anında sıra kadem basan Ertoğruloğlu imza atmaddığı için sadece Güneyin AB üye olma tarihi gün de unutuldu. İsterseniz bir de kişisel ahlaksızlığın daniskasından söz edip konuyu bağlayalım. İkibinlerde genel katrolama yasası çıktı. Tahsin bey kendi memurlarından birinin yaptığı müracatı komisyona göndermediği gibi diplomasını da dosyadan yok edip katrolanmasına engel koydu. Bu durumu ne yazık Serdar ile Mehmedalinin kutsal anlaşmalarıyla paylaşım sonucu da ilgili memur dışişlerinden sürüldü.

****

Sayacak daha çok örnek var. Hele küfretmede ve ırkçılık şahlanmasında Tahsinin üstüne hyok. Ama artık kendisi dahi aday olmazken ve kimsenin aklına gelmezken, son atama şekli de bize hep kaçırdığımız veya konuşmak istemediğimiz temel gerçeği karşımıza taşır: Türkiyenin ısrarlı ve müdahaleleriyle Tahsin bey şimdiki makamına da  oturtuldu. Demek ki oturan kadar tercih edeni de birlikte değerlendirelim. Ama ozaman da başlarsınız sadece Tahsincilikle oyalanmaya ve gerçeği hala görmemeye devam diyorsanız, diyecek söz kalmıyor. Ama, hakaret ve tavırlarıyla zaten herkesi çıldırtması da gayet normal hale gelme gibi acı bir alt gerçeğimiz de var.****

Türkiyede ise gündemin önemli bir kurumu da Kızılay. Özellikle deprem sürecinde çadır ve gıda satması tartışılmayı yeniden canlandı. Daha önce vergi kaçırma olayıdaki tutumu veya lüks tüketim gerçekleriyle alevlenen Kızılay, eski ir kurumsal yardım imajı kırılıyordu. Halbuki Kızılay eskiden yardım edilen, yardım eden ve kan bağışı dahi çekinilmeden yapılan kamu kuruluşuydu. Bu bir anlamda güvenilir yardım algısına da yardımcı oluyordu. Oysa temel kapitalist kuralım hiç dikate almadığımız anlaşılıyor. Neoliberaleşme ile kurumsal kamusal yapıların şirketleşmesi ve hizmeti metalaştırıp satma kuralımyargım eden kuruluşları da sardı. Kızılayda şirketleşmeler oluştu. Yardım eden çizgisinden satış yapan şirketleşme metalaşmayı kimse dikat etmedi. Sanki sadece Türkiyede olurmuş algısıyla da kaçış gerçekleştirdi.

Sonuçta Maraş depremi adeta karşımıza Neoliberal kamusal metalaştırma şirketleşmesini de Kızılayda karşımıza getirdi. Çadırdan gıdaya satıyor, beklenen yerde yardımda yok. Şimdi Türkiyede deprem faciyasyla neolineraleşme piyasasını birlikte Kızılayda da görüyoruz. Demek ki sistemi ve işleyen kuralları da ihi bilmek önemlidir. Bilelim ki zamanında da karşı çıkalım. Çocuk iken överek gününü dahi yaşadığımız Kızılay, şimdi şirketler ağlı metalaştırılan kriterlerle görev yapıyor. Tabi ki liyakatsiz yandaş istihtamıyla. Gericileşmenin de Kızılay resmi çok ders verici biçimde de yönetim renkleriyle herkesin gözünün içine sokuluyor. Yandaşlama ve gericilik le içerik dolduruldu.

Peki, bu iki örnekle gereken duyarlılık doğrularıyla var mı?

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin