Türkiye ve Suriyede gerçekleşen deprem artık haftalık denecek zaman noktasına erişti. Hala eksiklikler sürüyor. Yıkım ve örgütsüzlük siyasal çürümüşlükle de devam ediyor. Ulaşılmamış terler var. En temel ihtiyaç sorunları devam etmektedir. Çadırdan tuvalet eksiklikleri artık yüksek sesle söyleniyor. Ulaşma durumları hep tartışmalarla doludur. Ama depremin yıkımı zaman tanımıyor. Enkaz altında kalanlar artık umudu da bitiriyor. Hala ulaşılamayan enkazlar mevcut. Birçok konuşulan yerde temassızlıkların olmadığı şikayetler yapıyor. Ama yine de deprem bir haftasını artık tamamlamak üzeredir.
Ölümler tahmini hava durumunun da gerisinde. Kimliği tesbit edilebilen ifadleri başa konmaya başlandı. Demek ki enkaz altından çıkarılıp da kimliği belli olmayan da epey ölü vardır. Mork sorunu gidrek hastalık tehlikelerini de yayıyor. Yeni bir aşama korkuları da başladı. Salgınn hastalık tehlikeleri artık bazı yerlerde korkutucu şekliyle seslendiriliyor. Hele de övülerek yapılan hastahane çöküşleri de olunca, tedavi sorunları da başka bir ek sorun haline doğru ilerliyor. Yine de depremin üzerinden yedi gün geçti. Haftalık ifadesi artık kulanıma hazır haldedir.
Bir haftadır hep deprem gündemiyle kalkıp yatıyoruz. Televizyonlarda dahi deprem dışında pek habere raslamıyoruz. Bizim yerel televizyonlar da anlaşmış gibi TRT bir yayınlarını aktarıyor. Böylelikle sansürlü yayının doğalaşan şeklini izlemek zorunda brakılıyor. Buda bilgisizlik yardımcılı siyasal çökmüş siyasetinin varlığına inanmaya algı sunmanın ötesine gidilemiyor. Hele de BRT şanına şan katıyor da yayınclıktaki deokratik öz yerine lafazan “demokrasicilik” oyununu ders olarak dileyene örnekleştiriliyor.
Yine de depremin üzerinden bir hafta geçti. Kolay deyil. Ama, hala ulaşılamayan yerler var, çadır sorunu haykırılaşıyor, yerleşimlerden göçler de oluyor. Belli ki bölge artık başka bir kimliğe bürünecek. Yetmezmiş gibi güvenlik sorunu da çıktı. Her dönemin fırsatçıları, yağmacıları yine sahnede. Soymak, kandırarak el koymak, gelen yardımlara hele de örgütsüzlük sonucu olmalarıyla da el koyup rantlaştırma çeteleri yer bulmaya uğraşıyor. Güvenlik denilip yıkımdan eşya kaçıran, gıdaya el koyan ve güvensizlik yaratarak hakim olma kuralları işlemeye çoktan başladı. Öyle başladıki, örneğin Antakyada geçen gece “su brahı patladı, şehri su kaplayacak” ilanaı sonrası, insanlar kaçmaya telaşla girişti. Durum anlatılana dek de olanlar elbet olmuş gibidir.
Yine de itiraf gibi örnekler de oldu. Erzin ve Malatyanın bir ilçesinde deprem yıkım yaratamadı. Normal konutlaşma ve yerleşimdeki dikatlilik sonucu depremin Hatay ve Malatyanın bazı belediye alanlarında yıkım yaratmadı. Buda neden böyle ykımın Japonyaya dek deyil bizat deprem bölgesindeki örneklerle kanıtlar şeklinde ders olarak yaşandı.
Deprem öncesi vardı. İmar afı, TMMOB odalarının kapatılması çağrıları yükseliyordu. Seçimlerle alakalı hesaplar da yuka çıkıyordu. Önceki depremlerde dersler deniliyordu. Brakın uymayı veya dikate almayı, tam aksi ateşleme yapıldı. Kızılay resmen yerlerde seriliyordu. Diyanete bütçe artışı getirilirken Afata da kesiliyordu. Yönetimde liyakat yerine yandaş atanmalar imam tercihli amirlerle de süsletildi. Ama birileri haykırıyordu: Deprem yakında. Bazı vekiler kürsüden Maraş eksenine dikat çekiyordu. Fakat, iş başkaydı. İmar barışı ile kaçak binalar yasalaştırılıp para alma ve mütahiti de ödüllendirme anlayışı hakim kılınıyordu. Derken, denilen fay hatlarının da buluşduğu yerde deprem oldu. Öyle bir geldi ki Türkiye Suriye geniş alanında yıkım sağlandı. Bilimin ret edilmesi, rantla bakışın ve kuralsız siyasetin sonucunu da gariban halk ödedi. Elbet K. kIbrısta nasibini acıdan yana aldı. Sporcu ggençlerden gezmeye giden veya akrabalı ilişkiler ölüm taplosu oluştu.
Tıpkı Türkiye gibi K. Kıbrıs siyaseti de gericiliğini ve ırkçılığını yansıtmada gecikmedi. Güneyden gönderilmek istenen yardımlara kulanılan ifadeden, sınırdan suların geçirilmeme tutumuna dek yeniden bir Tahsin hikayesi yazdık. En ironisini de eklemeden yazıyı bitirmeyelim: Nazım bey depremden önce, sendikanın ısrarla okul binalarınınn çürümüş yapısına işaret ederken, o herşeyin normalnolduğunu söyledi. Yetmedi, polisle onları kovaladı dava açtı. Şimdi ise sanki kendi demeniş gibi “tüm okul binalarının kontrol etirilip tamirinden” söz etmesine ne demeli? Acaba, Adiyaman çarpması mı. Fakat bir haftanın en genel düşündürücülüğü düne de afetlerdeki Kızılayı da yerlerde sürünürken görmek oldukça burukluk yaratıyordu.
Kısaca, deprem bir haftasını tamamladı. Ne geçmiş ne olanlar nede gelecek konusunda net durum hala yok. Korku ve kağosun ne ekip biçeceği belli deyil. Seçim kuralının da kıvraklaşmayacağına kimse hala şüpeyle bekleyerek birinin ne yapacağını bekliyor. Deprem hem yıkım, hem ölüm ama hem de siyasal çöküşü gösterdi. Gerisine bakalım hangi yöne yöneleceğini de yaşayan insanların tutumu belirleyecek.