Elbet, konumuz yine deprem. Dikati çekeceğimiz olgular da bu alandann olacağını herhalde tahmin ediyorsunuz. Seçilen olgular ise yaşanmasına karşın pek konuşulmayan eksenden olacak. Daha doğrusu, K. Kıbrısta dikate gelmeyen yaşananlar olacak. Pencere de buradan da açılacak.
Burada da kendine mutlaka sosyalist diyen insanlar ve örgütler de vardır. Genelikle sosyalistler hep görmezden gelinir. Hayat alanlarındaki katılılmcıları, mücadele içinde olma gerçekliklerine karşın neden oy alamadıkları soruları da bazen net yaşananlarla mutlaka sorulur.
Bunun en son öörneği depremle birlikte yaşandı. Daha ilk adımdan bölgeye ilk giden kesimlerin başında sol görüşlü ve sosyalist partilerin ollması dahi “neden sosyalizim, neden kamu yönetimi” sorularının hayatdann gelen net yanıtıdır. HDP SP TKP TİP HE gibi sol örgütler daha ilk adımdan böllgedeydi. Yardım faaliyetlerine örgütsel güçlerine göre yaşama yansıtılar. nNitekim, Hatayda bir yaşlı kadının itirafı adeta acıtan yaşam yanıtıydı: “biz devrimcileri unutuk, ama devrimciler bizi unutmadı” yaşamdan gelen acı gerçeği vurguladı.
Sosyalistlerin alanda ilk baştan beri olması ve günelrdir devleti arayıp da bulamayan halk gerçeği yaşandı. Devamında da develtin alandaki sorgusu yanına gerçekelri de karşımıza çıktı. TKP Osmaniye aş yardımı dağıtan yeri resmen polis saldırısına uğradı. Oradakielre klasik küfürlü sözler söylendi. Göz altına alınma çabasını kamuoyu tepkisi sonucu engelendi. Yine Pazarcıktaki Cemm evindeki yardım organizyosyana kayum atanarak müdahale edildi. Buna benzer resmen merkezi saldırılar da oldu. Sosyalistler bunlara alışıktır. Herkese yeniden sosyalistlerin olduğunu acıların ve yıkımın altındaki deprem yeri de yeniden yaşatı. Hala birileri laf deyip sırf konuşmak için konuşsun. Hayat kendi gerçeğini kanıtlıyor. Sosyalizmin ve devrimciliğin dayanışmasını mücadele yerlerdeki varlığı tekrardan unutulmuş gibi olanlara hatırlatıldı. Onun için bu jgerçeği geçemezdim. Buna mutlaka yer vermek gerekirdi. İşte size sosyalistlik ve devrimciliğin yaşamdaki gerçeğği bu.
Yemek dağıtılar olanakları ölçüsünde organize olup kurtarmalara giriştiler. Örgütlenerek halka ulaşmayı olanakları ölçüsünde uğraştılar. Devlet daha etrafta yokken, devrimciler oradaydı. Soru: hala neden halk desteği yansımıyorda.****
İkinci olgu K. Kıbrıstan direk alakalı. Cumartesi Halk TV kanalını izliyordum. Derken, fırsat gelşince KIbrısı da konuşmak istediler. Buradan cicili beceli bir gazeteci karşımıza geldi. Alsında burada prokram yaparken salt bizim koltukçulara veriştiren biriydi. Klasik gerçek ise özdeki Türkiye durumuna dokunmadan kalan sınırlarda koltukçulara veriştirme normaleğinin kendisine yansıyan roldü.
Buradaki durum soruldu. Elbet kaçınılmaz olarak göç de soruldu. Nedense ayni yanılsama hemen sırıtıverdi. Buraya Türkiyeden epey insanın yerleştirildiği, deprem yerlerinden de epey insanın burada yaşadığı vatandaşlık aldığı hat da yerel 74 nifustan daha fazla olduğu gerçeğinden kaçış yöntemleri yeniden ekranda göründü. Oysa gerçektir: K. Kıbırısta nifusun önemli kısmı TC yurttaşıdır. Bunu her alanda izlemek mümkün. Bunu tartışacak deyilim. Zaten Sokklar en canlı kanıtıdır. Yine doğal olarak buraya gelen TC kökenli insanların da ara eleman falan da deyil her alanda oldukları da malum. Hat da önemli üst alt kesimlerin yoğunluğu da TC Kesimidir. Bu nedenler göçün burayı da kapzaması kaçınılmazdı. Öyle de oldu.
Fakat, nedense Türkiye gerçeğinin özünden kaçmak için uydurmalar da çok. Bunlar konuşturulmama nedeniyle de karşılık buluyor. Sonuçta Halk TV yayına katılan gazeteci sanki buradaki TC vatandaş veya olmayanların ara eleman gibi sunup orda braktı. Tek odalardan baahsederken, lüks vilaları ve muhteşem ötelleri nedense unutu. Beyninde yeri yok. Bu anlatım şekli habercilik alanında olunca, en başta algı operasyonuna gireceği ve haberin özde eksik brakılma nedeniyle ne derecede haber sayılacağı da tartışmalı. Ama bizde hep böyle yanlış yapma kriteri yayıncılıkta ne yazık kulanılıyor. Zaten bilgi kirliliği ve yetersizliği K. Kıbrıs konusunda yaygın. Konuşamama ve medya sınırlamaları da malum. Zaten acı gerçek de gazetecilerin isteseler de bunları söyleyemedikleri durumu da var. Bu nedenle ilgili gazetecinin bağlı olduğu medyanın “Türkiyeye sakın dokunmayın da ne isterseniz söyleyin” kuralını işletiği de biliniyor. Onun için tek gazeteci suçlaması da yapmak oldukça eksik brakılır. Ama sonuçta bir yayından bilgi veriyorsunuz ve ne yazık eksik oluyor. Sanırım K. Kıbrıs gerçeğinin de acıtan koşulu bu.