yazılariktibasSolun iktidarı yitirişinin hikâyesi - Sibel Utar
yazarın tüm yazıları:

Solun iktidarı yitirişinin hikâyesi – Sibel Utar

279 Takipçiler
Takip Et

Yeniçağ podcastını dinleyin

Latin Amerika’da 2000’lerin başında “pembe dalga” adıyla anılan solun iktidara gelişi kıtanın ezilen, ayrımcılığa uğrayan halkları için neoliberalizme alternatif adil ve eşit düzen arayışlarının başarısını temsil ediyordu. Ekvador’daki 2006 başkanlık seçimlerinin ikinci turunda solcu iktisatçı Raffael Correa’nın yüzde 56,8 gibi büyük bir çoğunluğun oyunu alarak sağın güçlü adayı “Muz Kralı” lakaplı Alvaro Noboa’ya karşı zafer kazanması yükselen sol dalganın önemli kilometre taşlarından biri oldu. Öyle ki 2015’ten itibaren Latin Amerika’da “pembe dalga” sönümlenmeye başlayıp ülkeler birbiri peşine neoliberal, otoriter sağ iktidarlara teslim olurken Venezuela ve Nikaragua ile birlikte solun ayakta kalan son üç temsilcisinden biri olan Ekvador, neoliberal sağ dalganın Latin Amerika’da mutlak zaferini ilan etmesinin önünde adeta bir dalgakıran gibi duruyordu.

Kıtanın toplumsal mücadele tarihinden güç alan Latin Amerika solu seçim hezimetlerinin sebep olduğu hayal kırıklıklarına ve iktidara gelen aşırı sağın baskıcı politikalarına teslim olmayarak işsizlik, yoksulluk ve sosyal adaletsizliklerle ve bunların sebebi olan neoliberal politikalarla mücadelesini kıtada yaygınlık kazanan kitlesel protesto gösterileri ile devam ettirdi. Tabandan örgütlenen toplumsal hareketlerle birlikte solun verdiği bu mücadele neticesinde 2018’den bu yana Meksika, Arjantin, Peru, Honduras, Şili, Kolombiya ve son olarak da Brezilya’da iktidarlar yeniden sola geçti. Korkut Boratav’ın da vurguladığı gibi Küba, Venezuela, Nikaragua ve Bolivya gibi solun geleneksel merkezleri de dahil edildiğinde an itibariyle Latin Amerika’da 560 milyonu aşkın insan farklı tonlardaki “solcu” başkanlar tarafından yönetiliyor.

EKVADOR NASIL SAĞA KAYDI

Ancak 2021 başkanlık seçimleri itibariyle Ekvador artık bu ülkelerden biri değil. Kıtada siyaset sarkacının yeniden sola salındığı “ikinci pembe dalga” olarak anılan bu dönemde seçimi “ülkeyi sol politikalardan kurtarma” vaadinde bulunan neoliberal sağın temsilcisi Guillermo Lasso’nun kazanması hem Ekvador solu hem de tüm Latin Amerika için büyük sürpriz oldu. Bölgedeki ilk sol dalga sönümlendiğinde dahi iktidarda kalabilmiş olan ve ülkeyi kesintisiz 15 yıl yöneten sol iktidarın mağlubiyetinin sebeplerini anlamak için Ekvador’un nasıl bir siyasal ve ekonomik ortamda seçimlere gittiğine bakmak gerek.

Ekvador seçimlere pandeminin derinleştirdiği ekonomik kriz ve toplumsal bunalım ortamında gerçekleştirdi. Mevcut iktidar ülkeyi 10 yıl boyunca yönetmiş olan ve popülaritesini sürdüren solcu başkan Correa’nın halefi olan Lenin Moreno’nun elindeydi. Moreno’nun siyaseten nerede durduğu ise tartışmalı. Zira geçmişte Correa’nın başkan yardımcılığını yapmış olan Moreno 2017’de Lasso’ya karşı zafer kazanarak başkan seçilmesinin ardından Sungur Savran’ın “dönek sol” olarak tanımladığı bir konuma evrilerek kendisini iktidara getiren sol politikalara sırtını döndü. Correa hükümetinin kazanımlarına da savaş açan Moreno’nun neoliberalizmin fedaisine dönüşmesi onun Latin Amerika’daki otoriter sağ liderlerden biri olarak anılması sonucunu da beraberinde getirdi.

Moreno’nun dayattığı neoliberal politikalar ülkedeki işsizlik, yoksulluk ve gelir adaletsizliğini daha da arttırdı. Ülkeyi borç krizinden çıkartmak için 2019’da IMF ile 10 milyar dolarlık bir stand-by anlaşması imzalayan Moreno’nun bunun karşılığı olarak sosyal harcamalarda kesinti, benzin sübvansiyonlarının kaldırılması, memur maaşlarının yüzde 20 oranında azaltılması gibi şartlar içeren bir reform paketini uygulamaya koyması ile açlık ve sefalete sürüklenen kitleler büyük bir eylem dalgası başlattı. İşçiler ve öğrencilerin başlattığı eylemlere Ekvador Yerli Konfederasyonu (CONAIE)’nin de katılması sonucu protesto gösterileri tüm ülkeyi etkisi altına alan bir isyana dönüştü. Tepkilere boyun eğmek zorunda kalan Moreno kemer sıkma programını ertelese de IMF ile yapılan anlaşmadan geri adım atmadı. Dahası dış politikayı ABD yörüngesine yerleştirdi. Neoliberal talan hız kesmeksizin küçük bir azınlığın ve çok uluslu şirketlerin yararına halkı ezerken salgının sebep olduğu sağlık krizi ve buna bağlı olarak derinleşen ekonomik kriz neticesinde ülke büyük bir bunalıma sürüklendi. Bu durum siyasal sistemde büyük bir hegemonya krizini de beraberinde getirdi. Öyle ki Moreno’nun aday dahi olmadığı 7 Şubat 2021’deki seçimlerin ilk turunda 16 aday birden yarıştı.

SÖMÜRGECİ GEÇMİŞİN MİRASI

2021 seçimlerin ilk turunda üç aday ön plana çıkıyordu. Bu üç aday ülkenin içinde bulunduğu kriz ortamında hegemonya tesis etme mücadelesi veren üç bloğu temsil ediyordu. Adaylardan ilki, seçimin birinci turunu yüzde 32’lik oyla kazanan ve başkan olmasına kesin gözüyle bakılan 35 yaşındaki solcu ekonomist Andres Arauz’du. Correa’nın yakın çevresinden olan Arauz, başkan seçildiğinde Correa dönemi politikalarına geri dönerek IMF’den ayrılmayı, kemer sıkma politikalarına son vermeyi, ilk ayda bir milyon aileye bin dolar vermeyi, zenginlere ek vergi koymayı ve ülkeyi yeniden neoliberalizm karşıtı sol bir eksene döndürmeyi vaat ediyordu.

Seçimlerde ön plana çıkan bir diğer isim sağ bloğun adayı eski bankacı Guillermo Lasso’ydu. Sömürgeci geçmişin mirası olarak diğer Latin Amerika ülkelerinde olduğu gibi sermaye ve rantın küçük bir azınlığın elinde toplandığı Ekvador’da oligarşik bir nitelik taşıyan bu azınlığın siyasal alandaki temsilcisi olan sağ blok 2006’da Correa iktidara gelinceye kadar ülkenin mutlak hakimiydi. Bölgenin önemli emtia üreticilerinden biri olan Ekvador’un başlıca tarımsal emtiaları olan muz ve kahvenin yetiştirildiği plantasyonlar dar bir toprak sahibi sınıfına aitken, ülkenin petrol yatakları ve madenleri yabancı şirketlerin ve onların himayesindeki küçük bir sermaye sınıfının elindeydi. İsyan eden halk kesimlerinin başını ezmeye hazır Amerika destekli bir ordu tarafından da desteklenen sağ oligarşinin hakimiyetindeki Ekvador’da devlet, bu zümrelerin elindeydi. Correa ile birlikte iktidarı kaybeden sağ oligarşi 2021’de iktidarı ele geçirerek hegemonyasını yeniden tesis etmek için neoliberal zamanların ruhuna uygun olarak finansal sermayenin temsilcisi Lasso’nun arkasında birleşti. Başkanlık için üçüncü kez yarışan ve ilk turda yüzde 19,74 oy alan Lasso, kendisini “21. yüzyıl sosyalizminin düşmanı” olarak tanıtırken, seçildiğinde neoliberal girişimleri arttırmayı, sermaye sınıfının vergi yükünü hafifletmeyi, ABD ve AB ile ticari ve politik ilişkileri geliştirmeyi vaat ediyordu. Asgari ücreti 500 dolara çıkartma ve 2 milyon yeni iş yaratma gibi popülist sözler de veriyordu.

İlk turda dikkat çeken diğer aday ise Halk Birliği (UP) ve yerli hareketin partisi Pachakutik’in oluşturduğu halkçı-sol bloğun adayı çevre aktivisti avukat Yaku Perez’di. Çevrenin ve yerli haklarının korunmasını sağlayan yeni bir sürdürülebilir ekonomik model öneren Perez, madencilik faaliyetlerini yasaklamayı ve petrol üretimini sınırlamayı vaat ediyordu. Gücünü yerli hareketi başta olmak üzere ülkedeki toplumsal hareketlerden alan halkçı-sol blok 2019’daki IMF karşıtı halk ayaklanmasının birleşik ve mücadeleci ruhunu temsil ediyordu. Correa tarafından temsil edilen solu “otoriter ve yozlaşmış sol” olarak tanımlayan halkçı-sol blok Correismo karşıtı ve anti-neoliberal yeni bir sol alternatif olma iddiasındaydı. İlk turda Perez’in etrafında güç birliği yapan halkçı-sol blok yüzde 19,36 oyla hem sol içindeki bölünmeyi ve değişim arayışlarını hem de yerli hareketinin Correa’nın temsil ettiği sol ile çatışmasının boyutlarını gösteriyordu.

11 Nisan 2021’deki ikinci tura Arauz’un ve Lasso’ın kalması, bir kez daha solun zafer kazanacağı, pembe dalganın Ekvador kıyılarına da ulaşacağı beklentilerini güçlendirmişti. Solun geçmiş iki başkanlık seçiminde olduğu gibi bu seçimde de sağ bloğun temsilcisi Lasso’ya karşı iç anlaşmazlıkları bir kenara bırakması bekleniyordu. Yerli hareketinin ise Correismo soluyla çatışmasına rağmen sandıkta yine de Arauz’dan yana oy kullanacağı düşünülüyordu. Lakin Arauz’un temsil ettiği Correismo solunun zaferi için kağıt üzerinde yapılan hesaplar solun içinde bulunduğu gerçeklikle uyuşmuyordu. Geçtiğimiz 10 yıl boyunca sadece seçim dönemlerinde taleplerine kulak veren ve ardından “Ekvador’un yararı yerlilerin yararından üstündür” diyerek yerlilerin yaşadığı toprakları maden ve petrol şirketlerine, neoliberal sermayeye açan Correismo solu ile uyuşmazlığını vurgulayan Perez ikinci tur seçimlerinde her iki adayı da desteklemediğini açıkça deklare etti. Bu durum karşılığını buldu ve oyların yüzde 52,6’sını alan Lasso başkan oldu. Neoliberal sağ bloğu 15 yıl sonra zafere taşıyan bu sonuçlar Ekvador’da anti-neoliberal bir seçim programı olsa da iktidara geldiğinde toplumsal uzlaşı adı altında sınıfa sırtını dönen, popülist siyasetin iki kutuplu kısır döngüsüne hapsedilen halkın seçeneksiz kaldığında kötünün iyisiyle yetineceğini düşünen ve toplumsal hareketlerle bağını kopararak halkın tabandan yükselen taleplerine duyarsız kalan bir sol partinin ve/veya liderin iktidarda kalamayacağını gösterdi. Dahası uzun yıllardır siyaseti şekillendirmede başat bir role sahip olan yerli hareketin gücünü bir kez daha kanıtladı.

YERLİ HAREKETİNİN GÜCÜ

Toplumun en yoksul ve dışlanmış kesimi olan yerliler ülke nüfusunun yüzde 10’unu oluşturuyor. Sömürge döneminde aşağılanma, dışlanma ve sömürüye maruz kalan yerli toplulukları için bu durum bağımsızlıktan sonra da değişmedi. Bununla birlikte yerliler toprak reformu ve kültürel kimliklerinin tanınması amacıyla yürüttükleri uzun bir mücadele tarihine sahipler. Nitekim farklı yerli grupların bir araya gelerek 1986’da kurdukları CONAIE (Ekvador Yerliler Konfederasyonu) kitleleri mobilize etme gücüyle kısa sürede hem Latin Amerika’daki en etkili hareketlerden birine dönüştü hem de Ekvador’da başkanları istifaya zorlayacak güçte bir aktör haline geldi. Öyleki 1996-2006 arasında göreve gelen 8 başkanın hiçbiri görev süresini tamamlayamadı, CONAIE’nin başını çektiği protesto gösterileri sonucunda ayrılmak zorunda kaldılar.

Yerlilerin mobilize ettiği toplumsal muhalefetin bu kadar etkili olmasının arka planında ise yerli hareketi temsilci CONAIE’nin taleplerinin niteliği yatıyor. Yerli toplulukların kültürel haklarının tanınması meselesi üzerinden kimlik mücadelesi yürüten CONAIE, işsizlik, sosyal adaletsizlik, toprak sorunu, çevre meseleleri üzerinden de sınıf savaşı veriyor. Dolayısıyla refah içinde yaşayan küçük bir azınlık dışındaki tüm toplumsal kesimleri neoliberalizm karşıtlığı temeline dayanan ortak talepler etrafında mobilize edebiliyor. CONAIE için neo liberalizm karşıtlığı bir var olma savaşı anlamına geliyor. Nitekim bugün Latin Amerika’nın en büyük üçüncü petrol üreticisi olan, ihracat gelirlerinin yüzde 50’sini petrolden önemli bir bölümünü de maden ihracından elde eden Ekvador’da petrolün 1970’li yıllarda yerli toplulukların yaşadığı bölgelerde keşfedilmesi Ekvador yerlilerinin hayatlarını radikal bir biçimde değiştirdi. Geçmişte verimli toprakları ellerinden alınarak tropikal ormanlar ve dağlık alanlar gibi marjinal bölgelerde yaşamaya mahkum edilen yerlilerin yaşadıkları bu bölgeler neoliberal düzenin temsilciliğini yapan hükümetler aracılığıyla günümüzde çok uluslu maden ve petrol şirketlerinin imtiyazlarına bırakılmış durumda. Dolayısıyla yerli hareketinin Arauz’u desteklemeyi reddetmesi ne neoliberal düzene teslim olarak sol dalgadan koptuğu ne de bundan sonra iktidarı ele geçirmek için kurulacak bir sol ittifaka katılmayacağı anlamına geliyor.

Lasso’nun temsil ettiği neoliberal sağın iktidarda olduğu Ekvador’da CONAIE başta olmak üzere toplumsal muhalefetin tüm aktörleri günümüzde IMF programı olarak cisimleşmiş olan neoliberal politikalara karşı mücadelelerini meydanlarda sürdürüyorlar. Öyle ki CONAIE’nin önderliğinde 13 Haziran 2022’de 11 bölgede başlayan gösteriler CONAIE lideri Leonidas Iza’nın gözaltına alınmasıyla tüm ülkeye yayılan bir isyana dönüştü. Lasso hükümeti başlangıçta bölgesel OHAL’ler ilan ederek ve polis şiddeti aracılığıyla protestoları bastırmaya çalışsa da sonunda IMF reformlarından bazı tavizler vererek geri adım atmak zorunda kaldı. Sonuç olarak Ekvador’da sol muhalefetin ve özellikle yerli hareketinin toplumsal dinamizmi, mücadele istenci ve mobilizasyon kapasitesi hâlâ çok yüksek. Latin Amerika’nın yükselen pembe dalgaya katılması için ise Ekvador’daki sol siyasetin aktörlerinin anti-neoliberal sosa bulanmış bayat kapitalist politika önerileri sunmak yerine yüzünü toplumsal muhalefetin taleplerine dönmeleri ve değişim için umut vaat etmeleri yeterli.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin