yazılariktibasPop-siyaset çağında çalınan siyaset - Ali Başaran
yazarın tüm yazıları:

Medya ilgisinin seçici doğası, bir hareketin davranışını değiştirebilir. İnsanların, kameraların varlığının uzun vadeli siyasi hedeflere ulaşmasını gerçekten mümkün kılıp kılmadığını çok düşünmeden, medyada hemen karşılık bulacak eylemleri seçmesi daha olasıdır

Pop-siyaset çağında çalınan siyaset – Ali Başaran

333 Takipçiler
Takip Et

Yeniçağ podcastını dinleyin

İklim aktivisti Greta Thunberg, Almanya’nın Lützerath kentinde kömür madenine karşı yapılan eylemde gözaltına alındı. Sonrasında gözaltının kurgu olduğu iddialarıyla birlikte polislerle Greta’nın gülümseyerek verdikleri gözaltı pozları yayınlandı.

Bu kare belki de hayatın ve siyasetin geldiği noktanın da bir özeti gibi. Johann Hari, “Çalınan Dikkat” kitabında sosyal medya çağında, aslında dönüp dönüp baktığı şeyin haber akışı ya da uğultuya dönüşmüş tartışmalar değil rakamlar olduğunu söylüyor. “Artış olduğunda seviniyordum -hisse senetlerinin durumuna bakıp önceki günden biraz daha zengin olduğunu gören para saplantılı bir cimri gibi. Bak gördün mü, seni takip eden insanların sayısı artıyor, önemli birisin sen, der gibiydim kendime” diyor.

Aslında hayat gibi siyaset de artık biraz böyle.

Daha çok beğeni toplama ve paylaşılma arzusu bütün toplumu büyülerken; büyülenmiş toplum için şeylerin değeri de topladıkları beğenilerle ilgili hale geliyor. Fikirlerin terk ettiği çağımız pop-siyaset sahnesi -hızlı yükselip hızlı gözden düşecek- kişiler dolduruyor.

Burjuva siyasetinin bu yepyeni şovlar dünyası, kapısını sonuna kadar herkese açarken; herkesten de oyunun parçası olmasını istiyor.

Popülist siyasetin dünyanın farklı coğrafyalarında da hâkim hale gelmesinin en önemli nedenlerinden birisi toplumun edilgen bir konuma itilmesinden ileri geliyor. Ama daha çok üzerinde durulması gerekense bu siyaset ortamını değiştirmek üzere harekete geçen muhalefet hareketlerinin kendisinin bu oyunun parçası haline gelerek, dönüştürücü kudretini kaybetmesidir. Daha önemlisi yöneten yönetilen ayrımını ortadan kaldırmak; bildik siyasete son verecek bir toplumsal kolektif iradeyi inşa etmek üzere harekete geçen muhalif devrimci hareketlerin bırakalım bu yöndeki mücadelesini siyasetini izleyen-izlenen ilişkisine çevirmekteki hevesidir.

Siyasetin iktidarı ve muhalefetiyle şimdi bunca gürültünün patırtının ortasında sonuçta her şeyin aynı kalmaya devam ettiği bir durum -devrimci- siyasetin çalınması anlamına geliyor.

Spot Işıkları Yandığında

LeMonde Diplomatique Türkçe’nin ocak sayısında bu konuda yayınlanan “Sol Partiler için Tek Yol Medya mı?” Serge Halimi, Pierre Rimbert imzalı yazı bu tartışma için önemli tespitlerde bulunuyor.

Bir tanesi ile başlayalım. “Medya ilgisinin seçici doğası, bir hareketin davranışını değiştirebilir. İnsanların, kameraların varlığının uzun vadeli siyasi hedeflere ulaşmasını gerçekten mümkün kılıp kılmadığını çok düşünmeden, medyada hemen karşılık bulacak eylemleri seçmesi daha olasıdır. TV haberlerinde çarpıcı bir şey söylemek, işverenleri veya hükümeti teslim olmaya ikna etmekten daha kolaydır. Basında yer almak kendi başına bir amaç haline geldiğinde, kuruluşun stratejisi gazetecileri cezbetmek için özel olarak hazırlanmış hamleler silsilesine dönüşür”

Yenilik, dramatizasyon, çatışma, düzensizlik, sembolik, sıra dışı, skandal ve polemik medyanın ilgisine mahzar olabilmek için yapılması gerekenler olarak sıralanır. Uzak hedefler işte bu dünyanın içinde küçük küçük -kimi zaman da fark etmeksizin- silinir. Spot ışıkları yanıp sönmeye başlamış ve büyülü dünyaya bir kez daha adım atılmıştır. Mesele artık onun içinde kalmak, tutunmak ve onun için performansı canlı tutmak ve yükseltmektir.

Gerçek eylem sahne ile ikame edilmiş o gözden düşmüş ve ancak sahneye ışık verdiği ölçüde anlamlı hale gelmiştir. İzleyen ve izlenen arasındaki hayranlık bağı örgütlü ilişkilerin yerini alır. Tersinden düşünüldüğünde de medya muhalefet için bir tür evcilleştirme işlevi görür. Medya görünürlülük için sınırları çizer ve onu talep eder.

Spot Işıkları Söndüğünde

S. Halim ve P. Rimbert sahnenin sonuna ilişkin de şunları söyler: “Çatışma sırasında parlıyorsunuz, sahnenin önündesiniz, bir davayı somutlaştırıyorsunuz. Sonra, hiçbir şey, spot ışıkları söndüğünde, gölgelere, yalnızlığa, kendi köşene geri dönersin.”

İspanya’da Podemos’un yükselişi buna bir örnek olarak ileri sürülür. 2011’de kitle hareketi içinde yükselen Indignados (Öfkeliler Hareketi) bir sözcüsü olması fikrini reddediyordu. Öfkeliler bunun yerine kolektif temsil ve sözü koymayı yeğlemişti. Ancak üç yıl sonra bu taban hareketi Podemos partisine dönüştüğünde bir liderle ortaya çıktı. “Genç, zeki ve fotojenik” bulunan TV’de “iyi konuşan” Pablo Iglesias Podemos’un başkanı olarak “medyada güçlü rol oynayarak” öne çıkmasının ardından iş oy pusulalarını yüzünün basılmasına kadar vardı.

Podemos’un uluslararası ilişkiler başkanı bu medyada olma bağımlılığına son vermek ve “artık kolektifin başrol oynayacağı” bir partiye dönüşmek istediklerini söyler. S. Halim ve P. Rımbert’in ifadeleriyle “Ama artık çok geçti. Bir zamanlar, Iglesias’a hayran olan medya ona arkasına döndü (…)” İşte Podemos’un yükseliş ve düşüşünün medyayla ilişkisi böyle özetlenir.

Burada asıl mesele medyanın ve burjuva siyaset sahnesinde -bir biçimde- görünür olabilmenin kendisinin bir strateji haline gelmiş olmasıdır. Daha zahmetsiz olacak ve hızlı bir parlama ile ilgiyi üzerinde toplayacak bir yol toplumsal kitlesel -gerçek- bir hareket yaratma mücadelesine tercih ediliyor. Kabul etmeliyiz ki zamanın ruhu da biraz böyledir. Bu toplumun ve muhalefetin enerjisini yutacak zamanın ruhu karşısında durmak ise hiç de kolay değildir. Zira herkesten benzerini tekrar etmesi talep edildiği gibi onun dışındaki her şey ise bu dünyada görünmez kılınabilir.

İşte belki şimdi devrimci siyaset tam da zamanın ruhunu yenecek yeni bir harekete ihtiyaç duyuyor. Elbette medya ve başkaca siyaset alanları da tümüyle önemsiz değildir ama solun gözünü dikmesi gereken asıl yer toplumsal kitlesel bir hareket olmanın yolları, çabaları ve deneyimleridir.

Toplumsal bir dalga üzerine yükselmeyen hiçbir sol hareketin kalıcı, dönüştürücü ve daha önemlisi sistem karşıtı bir çizgide kalabilmesi hiç mümkün değildir. 1960’lar Türkiye’sinde solun yükselişine bakılırsa -tüm temsilleri de mümkün ve etkin kılanın- işçilerin örgütlenme çabaları, köylülerin hak arayışları ve gençliğin yükselen mücadelesi olduğu görülür. 70’ler Türkiye’si ya da başka zaman ve başka yerler bize sanıldığı üzere medyada görünür olmakla sınırlı söz oyunlarının toplumsal değişimin yaratıcısı olamayacağını gösterir.

Seçimlere Az Kala Popülizm

Tarihin en kritik seçimlerinden birisine sayılı günler kala çöken bir iktidar ve yükselemeyen bir muhalefet dengesi değişebilmiş değil. Bunun elbette pek çok nedeni ile muhalefet cephesindeki popülizmden öteye geçemeyen siyasetsizliğin etkisi de mutlaka hesaba katılmalı. Toplumun sorunlarına yönelik çözümlerin yerini kişilerin aldığı bir ortamda, kim aday olacak üzerinden yürüyen tartışmalar muhalefet cephesi ve toplumda üst üste kırılmalar yaratıyor.

Buna güzel örneklerden birisini Fatih Portakal’ın sosyal medyada CB adaylığı üzerine yaptığı ankette görebiliriz.

  1. Portakal, “Sizce, bir cumhurbaşkanı adayının önde gelen özelliği ne olmalı?” diye sorduktan sonra şu şıkları sıralıyor :

(1) Anketlerde önde olmalı.

(2) Yönetme kapasitesi.

(3) Popüler olmalı.

(4) Rakibini korkutmalı.

Bu sorular aslında sadece sosyal medyada bir gazetecinin soruları ile sınırlı olsa üzerinden çok da durmaya gerek olmayabilir. Ama 6’lı masadaki partilerin temsilcileri dahil herkes üç aşağı beş yukarı benzer sorularla aday tespit edilmeye çalışılıyor.

Bu tür sorularla siyaset sonunda sağı ve solu eşitleyen; farklı fikir ve eğilimleri anlamsız kılan bir popülizm düzleminde her şeyi eşitliyor! İşte burjuva siyaset dünyası gelinen aşamada -her zamankinden daha çok- fikir ve politika yoksunluğu üzerine yükselen kişisel-bireysel şovlar dünyasıdır.

Başka türlü bir şey gerek şimdi!

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin