Gerçekten, K. Kıbrısta son gelişmelerde, beklenmedik bir gelişme yok. Bilinen ve bilindiği halde görmezden gelinen, geldiği zaman da susualan yaşamın yeniden üretilmesini yaşıyoruz. Çoğu bilim adına konuşan da adeta bilimsel katliyamın nedemek olduğunun da ibretlik tarihi örneklerine havale çoktan edildiler.
Kısa bir net bilimsel siyasal hatırlatma yaparak konuya devam edelim: hangi ülke olursa olsun, normal işleğiş sürdükçe durup dururken baskıyı artırmaz. Artırdığı zaman önemli bazı noktaları doğru okumak önemlidir. Ya, bu ülkede muhalefet ivmesi sistem değiştirmeğe veya yönetimin sarsılmasına tehlike konumuna doğru yönelinmesinden, veya yönetememe ve kriz nedeniyle toplumu, halkı kontrol altında tutma kuralı olarak baskı ve otoriterliği yoğunlaştırmaktadır. Bu farkları iyi okumak önemlidir. Ayrıca yönetim bloku içi çelişkielrde de kırılma olasılığında yine baskı ve sansürlere baş vurulur. K. Kıbrısta bu konuda önemli tarihsel birikim var. Bir farkla, burada yoğun muhalefetle iktidarı tehtit etme dönemi yakın tarihte hiç yaşanmadı desem yalan olmaz.
Kısaca özetlediğim genel siyasal gerçeklik, elbet bizde de yaşandı ve yaşanacak. İlk önemli ilke ise, buranın sömürgesel gerçeğini de dikate almak önemlidir. Yani, bağımlı olduğumuz Türkiyede olacak en ufak değişim, burada koşullar olmasa da yansıtlır ve sonuçta istenen aşamaya sokulunur. Sömürgesel ilişkiler ve edef siyuasal tutum değişmese de özellikle Türkiyedeki değişim ve buradaki sosyolojik defakto oyunları sonucu burada da kendine has sonuçlar da bazen farkına varmadan gelip yerleşir. Son K. Kıbrısta ister hükümet ayakları isterse basın üzerinden sıkıştırmalar adeta Türkiyedeki rejimin uygulamalarının buradaki gelişlerinin haberidir. Son Kazım Denizicinin tutuklanması veya Başaran Düzgünün Türkiyeye sokulmaması bunların normalleşerek gelinen noktasıdır. Bu makalemde tüm konulara değil de basın üzerinden olanlara Sürpriz olmama ile umursamama gırlaasının ekseninden birşeyler yazma amacındayım.****
Kısa zaman içinde, önce Başaranın Türkiyeye sokulmama haberi geldi. Doğrusu fazla tepki de olmadı. Olanların kaçı gerçeği nbelirtiği ise başka bir sorgu konusu. Sonra Kazım lDenizcinin tutuklama haberi düştü. Neden daha vahim, aldığı ve yayınladığı haber neden gösterildi. Üstelik şanlı bilimcilerimizden de birileri yardımcı oldu. Oysa okadar çok suç ve değişik gelişme var ki bunlara soruşturma falan olmazken, kimisi de idari maslahatla ötelendirilirken, yayınlanan birkaç haberi sırf yazma nedeniyle tutuklama ve yargılama olması elbet bolca övdüğümüz demokrasimizin değil sömürgesel gerçeğimizin yeni koşullarına hazırlanan zeminden dolayıdır.
Tekar edelim: K. Kıbrıs hem bağımlı hem de sürekli sosyolojik yapısıyla defakto oynayışı olan yerleşim coğrafyasıdır. Bağımlı olması ise bağımlı olduğu yerdeki gelişmelerin de buraya yansıması demektir. Nitkim, bunu AKP dödönemiyle yeniden tanık olduk. Türkiyedeki rejim değişimi ile uluslararası koşullar layar ihdiyacı sonucu Annan planı süreci gerçekleştirildi. Biz evet hayıra takılırken, aslında yeni Türkiyeleşme ile uluslararası denklemlerdeki kurallar işlemeye başladı. Hukuki durumdan tutun ikinci ganiemt dönemine girişleri çok yazdım. Yine Türkiye rejim değişimi ile burada ırksalıktan dinseleşmeğe kayışın da pek direnç gösterilmeden, daha kötüsü teslim olunarak kolayca geçiş süreçleri hızlandırıldı. Tabi mafyacılığı hiç göz ardı etmeyelim.
Bu değişimler basına da gelip vuruyordu. Kısa zaman öncesine dönelim. Yaklaşık 4 yıl öncesi Afrin operasyon ile Afrika gazetesine Bursa nutku gibi uyarıyla yönelen Linç günlerini hatırlayalım. Kaçının tepki verdiğini de hatırlayalım. Buna bayrak çekilen meclisi dahi eklemeden de konuuyu brakmayalım. Ardından kitap yasağı ve müzik dinleme yasak davaları geldi. Bilmem bunların hala sonucu alındımı? Üstelik birisi de sıkılmadan krevatıyla “ben başbakanım, güvenlik kuvetleri bana bağlı, çağırıp hesabını sorarım” dediydi. Hiçbir değişim olmadı. Tam aksi linçlileri kucaklayanlardan biri sarayda ötekileri makamlarda günümüzde Türkiye desteği ile oturuyor.
Bunlar mesajdan öte, resmen yeni K. Kıbrıs yönünü kurumsallaştırıyordu. Sonra Türkiyeye girişler de engelendi. Bunlar da fazla ses getirmedi. Son günlerde ise önce Başarana giriş yasağı sonra Denizciğe de tutuklama geldi. Nedenler şu veya budur. Ama mesaj kesindi. K. Kıbrısın yeni döneminin şeklini anlatıyordu. Anlatıyor da hala burada anlamak isteyen yok. Üstelik seçim rüşvetleri de tam havada uçurken, kimse kaybetme duruşuna geçmemekte direniyor. KazımDenizci olayı önemlidir. Basit gazetecilik ilkesi dahi suç ilan ediliyor. Mahkeme ne karar verişe versin, sonuçta o korku ile gelecek K. Kıbrısın resmfi bize çizdirtiliyor. Basit gazetecilik kuralıdır haber alıp yapmak. Birilerinin isteği ile dğeil olanı yansıtma görevi ilkedir. Rejimin beyenip beyenmemesi değil, olayın varlığı önemlidir. Ne yazık otosansürle alıştığımız basınımız kendine özgür damgasını vurarak hep kaçtı. Şimdi de şundan bundan diyor. Ben bir haberi alıp yaynlyorsam, ancak onun yalan olduğu söylenir. Suç istisna ederek değil. Tabi teslim olan makamcılarımız bu konuda sözleri yoktur. Sözleri hep “Türkiyenin sayesinde” ilr ssınırlıdır. Buda, bizim nereye doğru gitiğimizin ne gerçeğidir.