Mike Davis, yazar, eylemci, radikal bir kahraman ve aile insanı; 25 Ekim günü yemek borusu kanseri ile mücadelesinde yenik düştü ve 76 yaşında vefat etti. Los Angeles’ın toplumsal tarihi üzerine 1990’da yayımlanan “City of Quartz” eseriyle kitlelerce bilinir oldu. Marshall Berman gazetemiz için Mike Davis’in bu eserini değerlendirirken şu veciz ifadeleri kullanıyordu: “Yaşadığı şehri kendi bütünselliği içerisinde kavrayan radikal bir yurttaş ve aynı zamanda lanet olasıca şehrin topyekûn infilak edişini görmek için can atan bir şehri gerillası.”
Ve hakikaten de kitabın yayınlanmasından iki sene sonra tüm şehir alt üst oldu. 1992 yılında Los Angeles’ta Rodney King isyanları patlak verdiğinde beyazlar evlerine kaçıştılar, kapılarını kilitlediler ve televizyondan haberleri izlemekle yetindiler. Mike ise o esnada kadim dostu Ron Schneck’in muavinliğinde tersi istikamette aracını sürüyordu. Aracı park edip sokakları dolduran insanlarla ne olup bittiğini anlamak için konuştular. Ardından Mike eve gitti ve bu isyan vakası üzerine yazdı.
Mike 1960’lı yılların insanıydı, ancak liberal veyahut solcu bir aileden gelmiyordu. Babası kesimhanede çalışan bir işçi ve mutaassıp bir adamdı. Genç bir vatansever olan Mike kısa süreliğine militarist “Devil Pups” [Boy Scouts-İzci Oğlanlar- örgütünün bir nevi bahriyeli formu gibi düşünülebilir] örgütüne dahil oldu. ABD’deki yurttaş hakları hareketinin radikalleşmesi, Mike’ın hayatında bir dönüm noktası oldu. 1962’de henüz genç bir liseliyken, kuzeninin eşi ve siyahi bir aktivist olan bir tanıdığı Mike’ı “Irklar İçin Eşitlik Konferansı (CORE)” tarafından örgütlenen bir eyleme götürdü ve sadece beyazları işe alan, ırkçı Bank of America’nın San Diego şubesi önünde kalıcı direnişe katıldı. Neden sonra Mike CORE gönüllüsü olacaktı. Reed Üniversitesi’ne kaydoldu ancak “Demokratik Toplum İçin Öğrenciler (SDS)” hareketinde militan faaliyet yürütmek için okuldan ayrıldı.
1960’lı yılların sonunu adanmış bir SDS örgütçüsü olarak geçiren Mike, dönemin en kitlesel tutuklamalarının gerçekleştiği eylemin tanığıydı. 1969 yılında Valley State, Northridge’de- günümüzde California Devlet Üniversitesi kampüslerinden biri olan- 3,000 kadar öğrencinin üniversite yönetiminin tüm gösteri ve eylemleri yasaklama kararına karşı örgütledikleri ve polisin sert müdahalesiyle 286 öğrencinin tutuklamasıyla sona eren barışçıl bir oturma eyleminin parçasıydı. Mike bu olayı 45 yıl sonra anımsarken şunları söyleyecekti: “Bu tutuklama vakasıyla ilgili hatırladığım en berrak an, polis otobüsüne bindirilip karakola doğru götürülürken kadın öğrencilerin ‘Hey Jude, sakın korkma!’ diyerek hep bir ağızdan şarkı söylemeleriydi. Her birine ayrı ayrı hayran olmuştum”.
City of Quartz eseri Mike’ın başyapıtıydı. 1990 yılında yayımlanan kitap, sosyalistlerin yönetimdeki, Los Angeles’ın kuzeyindeki çöllerde 1914 yılında kurulmuş olan Llano del Rio şehrinin enkazına yaptığı bir ziyareti betimlemesiyle başlıyordu. 1990 yılının 1 Mayıs’ında sosyalist şehrin enkazlarından birine yerleşmiş ve Palmdale yakınlarında iş arayan El Salvadorlu yirmili yaşlarındaki iki inşaat işçisine rastlar. “İçlerinden biri bana seslendi şunu sordu: Acaba zengin insanlar uçaklarıyla geldiler ve burayı bombardımana mı tuttular?” diye yazar Mike kitabın girişinde. İşçiler Mike’a burada ne aradığını ve Los Angeles hakkında ne düşündüğünü sorarlar. Mike ise işçilere bir kitap yazmayı henüz bitirdiğini açıklamaya çalışır. Bu anısını anlattığı açılıştan sonra sayfayı çevirir ve kitabın o unutulmaz “Güneş ışığı ve Noir” bölümüne geçiş yaparsınız.
City of Quartz yayınlandıktan sonra herkes Mike ile görüşmeyi istiyordu. Adam Shatz 1997 yılındaki bir yazısında durumu şöyle aktarıyordu:
“Mike Davis’e telefonla ulaşmaya çalışmak aslında telesekreteriyle sıkı bir tanışıklık kurmanın en iyi yoluydu… Nedenini daha sonra anladım. Ilık bir akşam saatinde Mike verandasında oturuyor ve telefonu aralıksız çalmaya devam ediyordu. Davis bir an olsun bile sandalyesinden kalkıp telefona cevap vermedi. Çağrılar sabahtan akşama dek sürdü. Belki de meşhur fotoğraf sanatçısı Richard Avedon veya ödüllü mimar I.M. Pei, Davis’in efsanevi Los Angeles şehir turlarına katılmak için arıyordu… Post-modern şehirler üzerine sergi düzenleyen bir Danimarkalı küratör, otel işçilerini örgütleten bir sendikacı, UCLA’deki Cesar Chavez Merkezi’nden meraklı bir öğrenci veya (çok büyük olasılıkla) Hollywood’dan bir senarist de pekâlâ arıyor olabilirdi.
Kendisine gelen söyleşi davetlerinin pek çoğunu geri çevirdi. 2014 yılında kızı Roisin’in Mike’a şunu dediğini anımsıyorum: “Baba, Arjantin başbakanının davetine artık hakikaten bir yanıt vermen gerekiyor”. Mike ise Roisin’e cevaben: “Papa’ya yanıt vermiyorsam, Arjantin Başbakanını yanıtlamayacağım” demişti. (Gecekondu Gezegeni yayımlandıktan hemen sonra Vatikan tarafından davet edilmişti).
Fakat bazı davetleri de kabul ediyordu. UC Irvine Üniversitesi Tarih Bölümünde on yılı aşkın bir süre boyunca çalışma arkadaşımdı. Dönem boyunca verdiği bir dersin (20.yy. ABD Tarihi’ne Giriş) bir bölümünü misafir öğretim üyesi olarak onun yerine anlatmıştım. Çünkü Mike o gün Palermo’daki anarşistlerin düzenlediği bir toplaşmaya konuşmacı olarak gitmişti.
Mike “felaketin havarisi” olarak anılmaktan nefret ediyordu. Evet, Los Angeles’taki isyanlar “City of Quartz” yayımlandıktan sonra patlak verdi. Devasa yangınlar ve seller “Ecology of Fear” kitabı basıldıktan sonra giderek daha da şiddetlendi ve elbette “Kapımızdaki Canavar” eserini küresel çapta yaygınlaşan bir pandemi takip etti. Fakat Mike iklim değişikliği veya virüs kaynaklı pandemiler hakkında yazarken kehanetlerde bulunmuyor, yakın zamanda yayınlanan araştırmalardan titiz bir derlemeyle kaleme aldığı bir nevi raporu kamuoyuyla paylaşıyordu. Covid, dünyayı esir aldığında, Nation için birlikte bir podcast serisi yayınladık. Bir noktada bana dönüp, “Geç saatlere kadar ayakta kalıyor ve viroloji kitapları okuyorum” demişti.
Mike, kendisini korku ve endişeye en fazla sürükleyen olaylar hakkında yazmayı tercih ettiğini anlatmıştı. “Ecology of Fear” eseri depremler, orman yangınları ve yüzyıla yayılan kuraklıkları mesele ediyordu. Kitabın “Malibu’nun Yanıp Kül Olmasına Neden Engel Olmamalıyız?” başlıklı bölümü adeta bir klasiğe dönüştü. Olası yangınlar için ayrılan bütçenin, lüks konakların konuşlandığı çeperlerdeki zengin muhitleri yerine; alt sınıfların yaşadığı, şehir merkezindeki kalabalık mahallelerinin korunması için harcanması gerektiğini savunuyordu. Mike’ın bu görüşü kendi başına bir yangın fırtınası kopartmayı becermişti. Malibu emlak simsarlarının başını çektiği, kitabın amansız yergicileri, Mike’ın savını çürütemediler ve çaresizce kitabın birtakım dipnotlarının peşine düştüler – Los Angeles Times ve New York Times bu sözüm ona “ihtilafa” dair hikayeler yayınlamaya başladı. Tüm çabalarına rağmen, bu “ihtilaf” silikleşirken Mike’ın savı giderek güçlendi. 2018 yılında yangınlar Los Angeles’ı çevreleyip, şehrin semalarını haftalar boyunca dumanla kapladığında, Los Angeles Times’tan muhabir Gustavo Arellano şu satırları yazacaktı: “Yangın sezonu boyunca, ‘Malibu’nun Yanıp Kül Olmasına Neden Engel Olmamalıyız?’ bölümü aklımdan çıkmadı”.
“Yeni Sol”un aksine Mike, solun mirasına katiyen sırtını dönmedi. 1960 ve 70’li yılların devrimci cengaveri, Güney Kaliforniya bölgesinin Komünist Partisi lideri Dorothy Healey, Mike’ın akıl hocasıydı. Mike, Dorothy ile tartışmaya bayılırdı. 2006 yılında vefat ettiğinde Mike onun anısına Nation’a şu satırlar kaleme almıştı: “Dorothy, Ellis Adası’nın çetin ceviz çocuğu, ilerici Sanayi İşçileri Konderasyonu’nun (CIO) kurucusu, ırkçı Jim Crow yasalarına karşı Manhattan ve Alabama’da yiğitçe dövüşen, İspanya İç Savaşı’nda yoldaşlarını toprağa vermiş, solun o eşsiz kuşağının temsilcisiydi.” Mike şöyle devam ediyordu: “O’nun vefatı, tarifi olmaz, mukayese kabul etmez, kalplere elim bir sancı veren bir kayıptı.” Biz de Mike’ın ardından benzer bir hissiyata gark olmuş durumdayız.