Yazıyı tam yazacak konuma gelince, SİM TV de ilter Kırmızının kitabıyla alakalı ismet beyin prokramı ile ara verdim. Yayınlanan bu eser konusunda katgıları, derleyişleri olan kişileri de bir dinlemek istedim. K. Kıbrısta böylesi geçmişe yönelik pek kitap yayını olmadığı için de merakla izledim. Peşinen uyarayım: ben hala kitapın tümünü okumadım. Ancak, gerek Halil Satrazam gerek se şimdilik “çünkü sonuna gelmedim” ilter Kırmızının esri K. Kıbrıs konusunda geçmiş Kıbrıs alakalı önemli yayınlar olduğunu kabullenmek gerekir. Ezberletilen resmi tarih ile siyasal hamasi nutuklarda sıkışan K. Kıbrısta, aslında denilen şekliyle böyle olmadığı da belgelerle anlatılması oldukça önemlidir. Elbet, eksiklikler ve özellikle Uluslararası koşullardaki bilinmeme durumu bazı yorumlarda da bilenler için yakalanması da normal olacak. Bir eserde her konuyu bulmak veya tüm olguların varlığının olması elbet mümkün değildir. Ancak, hep akılda tutulması gereken, Kıbrısın sömürgesel gerçeği, değişen sömürge biçimleri, siyasal anti sömürgeci net hareketlerin olmaması gibi koşulların da dikate alınması şart. Ayrıca sömürgesel gerçeklik, genel emperyalist sistem özüyle dış müdahalelere açık adamızda mutlaka her dönemdeki uluslararası ilişkilerin iyi ce bilinmesi kaçınılmazdır. Fakat, tüm bu noktaların da bir kitapta olamayacağoı da kesin Ancak bazen de değişik nedenlerle kaçırılan noktaların da olması muhtemeldir. Bununla hayal kırıklığı da olmaması şart. Öğrenmek, yeni bilgileri katmak ve yorumlarda sürekli eklemelerle de değişkenliği iyi kavramak önemlidir. Tarih ve genelde sosyal bilimlerde statik ve tek tiplik yoktur. Sürekli değişim ve ona göre koşulların şekillenme durumu var. Bakış ise eldeki bilgileri inceleme yönteminiz de önemlidir. Bu da değişimi, dönüşümü, diyalektik yöntemle birbiribne bağlaştırma, neden sonuç ilişkisini doğru kondurtma ilkelerine önem vermekle eserlerin daha geniş ufkuna da yararlı olacaktır.****
Konuyu bitirmeden birkaç örnek verecem: örneğin, Dilirga ve özde Erenköyle alakalı epey kitap anı veya başka çerçevede yazıldı. Fakat, Göçmen kadınların iki protesto eylemelrine raslamak hala mümkün olmadı. Kıbrısın tarihini kronolojik ve içsel açıklarken, dönemsel uluslararası ilişkilerle nasıl etkilendiği de pek belirten hala yok. Bloksuz tercihi ile Emperyalist hamleler bağdaşlığı veya Küba devrimiyle nerede ise Kıbnrıs ayarları ayarlanırken, birden Cumhuriyete geçiş birliktelikleri de yok. Buna benzer tarihi önemdeki kavşak oldukça fazladır. Bir de bazen geçiştirilen ve Kıbbrıs sorununu 23 Aralığa endekseleme tutkusu mevcut. Oysa Küçük Kaymaklı konusunda 8 Aralıktaki teşkilat toplantısı ve ayrışma durumu bize daha önceden olayın ısıtılma adımlarını direk göstermektedir.
Kısaca, ilter Kırmızının kitapı okunmalı. Okundukça mutlaka öğrenilecek çok gerçek var. Ama, bunun TMT eksenli olduğunu da akılda tutmak da önemli. Bizdeki en kötü hastalık, işimize geldiği zaman amacı ve oluşturan kuralara bakmaksızın hemen kabul veya ret etme kültürümüzdür. Kitapı okuyunca elbet epey söz edeceğim anlaşılıyor. Tıpkı Halil Satrazam ve bazı başka eser verenlerin kitaplarındaki önemseyerek yazma gerçeğim gibi.****
Bir şeyler oluyor: gerçekten de öyle alıştırıldık ki oldukça ses getirmemiz gereken, kabullenmeyerek isyan derecesine gelmemiz gereken gelişmeler yaşanıyor. Üstelik, seçim havasına da girdik. Öyle girdik ki çelişkiler ve yandaş paylaşımlı yolculuklar koşuya doğru evrilmeye yön verdi. Seçim yasakları öncesi özellikle Fikri beyin eli taşın altında, salana salana atamalar yapması, yandaşa güvenceli kıyak kul dağıtım mekanizmasını kulanması herhalde sürpriz değil. Ama, birşeyler yapıyor. Ben varım ve sizi görürken gerekeni de siz yapın diyor. Tabi artık birşeyleri çoktan aşıp resmen iflasın kabusuna sokulan elektrik hikayeleri romana dönüştü. Yakıt sorunundan buharlaşan yüz milyonların de bedeli tüketiciyle veriliyor. Ama, artık kanıtsanmanın da gerisinde dolaşmaya devam deniliyor. Elbet, müdahalelerin son ayağı UBP ise atanmışlığın ve kıyak dağıtımının acemiliği sonucu epey sorun yaşıyor. Yaşıyor da sokaktaki insan hala UBP kazanır havasını söyleyen epey insan var. Nede olsa Fuat beyin hibeleri destekleri artık seçim satışı panayırına konuldu.
Memleket bu havada. Fuat bey Omorfoda hibeler dağıtırken, Soylu Afrinde konut anahtarı verirken, onca Türkiyeleşme bütünleşme hamasetleri teşekkürlerle her alanda haykırışlara kondurtuluyorken, bir başka haber ise fazla etkili olamıyor. Bu defa Havadis gazetesi yöneticilerinden ve köşe yazarı Başaran Düzgün Türkiyeye sokulmadı. Neden soyut. Ama, bilinçli. Neden net söylense, yargı yoluyla tıkanma olsa da AİHM gitme yolu açılacaktır. Hala birielri olayı Türkiyenin yapmasına karşın buradaki kendi kendiyle dahi kavga eden Tatara yüklenerek muhalefet yapılma teknikleriyle oyalanılıyor. Tabi sokulmayıp da söylemeyenler de olduğu için, ayrıca gitmekten korkanlar da olması, kaç kişiye yasak konulduğu da bilinmemeye devam ediliyor.
Yeri gelmişken yeniden hatırlatacam: Annan planıyla bolca kendi kendimizi övdük. Rumların hayırına saldırarak kendimize zafer çıkardık! Ancak, aslında Annan planı sonrası yaşananlar bizi bazı ters köşelere doğru kaydırtı. İkinci ganimet dönemini hiç konuşmamaya ve bunun Annan planı sonrası oluşunu da ötelemeğe çok çalışılınıyor. Ama, önemli hukuki yeni ayarlardaki zararımızı kimse konuşmadı. İşte şu anda Annan planı öncesi uluslararası Kıbrıs hukuki koşulu olsaydı, şu anda Türkiyeye sokulmayan insanların direk AİHM baş vurma yasalığı vardı. Annan planı sonrası hep evetle kazandıklarımızı ezberlerken, aslında elimizden alınanları hiç konuşmadık. Şimdi AİHM gitmek için iç hukuk denilen konu aşılması gerekir. Halbuki elinde delil olmadığı için de bu yola dahi girmek için epey zaman terlememiz gerekir.
Boşuna ilksoy Aslımın Kıbrıs Amerikan belgeleri tanıdım gecesinde ben hem 74 dönemi hem de Annan planı sürecinin yeniden değerlendirilmesi gerektiğini talep etmiyordum. Amaç giderek yaşananlar sildirtilip yeniden yazılımla banbaşka dünya oluşturma süreci tehlikesini hep yaşamamızdan dolayıdır. Öyle ki uluslararası ilişkileri ve en başta İngiltere ve ABD yi tamamen çıkartıp giderek iki toplum önceliğinde brakma tarihine çok algı katılımlar giderek artıyor.
Şimdi de Başaran Türkiyeye sokulmadı. Soyut bir gerekçe ile de olay geçiştirildi. Devamının da geleceği kesin. Hele de sesizlikler altında her dilenen yapılıyorsa, denecek fazla söz de brakılmıyor. Türkiye bizim artık her tarafımızda bunu defalarca yazdık. Ama, dilediği anda dilediğini Türkiyeye sokmaması girişimiyle de yeni normal bir kulanımı daha hayata soktu. Kolayca da ilerliyor. Öyle ilerliyor ki kimisi gitmemeye, kimisi gizlemeye ve parlementer muhalefet de sanki Ersin yapmış gibi hedefi ona yöneltme tutumu yapıyor. Geriye ne demeli?
Kısaca, birşeyler oluyor. Gerçekten de oluyor. Pazartesi günü T.24 sitesinde Akdoğan Özkanın B..M. de aralık başında yapılan tavsiye oylamasında faşizmin eleştirilmesi ve tehlikesinin vurgulanmasında 22 ülkenin karşı çıkması genel tesadüf değildir. Hele ABD Ukrayna, Polonya Holanda ve Almanyanın olması da neden Kıbrısa sesizdirler sorusuna da dünyaca bir bakıştır. Ozaman, birşeyler oluyor. Elimi zamanında klarneti alıp açık havada çalarak yaptığım bestenin de ismi ayni. Bir Şeyler oluyor…