Kıbrıs iktibasHare YakulaBarışçı, haklarını bilen ve başkalarını gözeten - Hare Yakula
yazarın tüm yazıları:

Barışçı, haklarını bilen ve başkalarını gözeten – Hare Yakula

279 Takipçiler
Takip Et

Yeniçağ podcastını dinleyin

1930’larda Nazi döneminde başarılı sonuçlar üretmiş tören formatı dünyanın birçok coğrafyasına ithal edilmişti. Çünkü sorgulayıcı ve eleştirel düşünceden uzak sanatsal ve bedensel propaganda teknikleriyle “hizaya sokmak” fazlasıyla kullanışlıydı. Birilerinin işine geliyordu.

Her yıl eğitim bakanlığı tarafından belirlenen akademik çalışma takviminde milli anma ve kutlama törenleri dışında belirli gün ve haftalar yer almaktadır. Eğitim bakanlıklarındaki “kültür orduları” tarafından hazırlanan belirli gün ve haftalar çizelgesi her ülkede devletin resmi ideolojisiyle sıkı sıkıya bağlıdır. Bizim akademik takvimimizde ise milli törenler dışında Dünya Hayvanları Koruma Günü, Dünya Engelliler Günü, Ağaç ve Orman Bayramı, Dünya Çocuk Hakları Günü gibi belirli gün ve haftalara yer verilmesi olumlu bir tutumdur. Fakat, bazen, belirli gün ve haftalardaki gösteriler, milli gün ve anma törenlerinin gölgesinde kalmaktadır.

Özellikle, totaliter ulus-devlet yapılarına bakıldığında, eğitim sistemi içinde resmi törenlere fazlasıyla önem verilir. Kıbrıs’ın kuzeyinde de dünyanın birçok yerinde olduğu gibi devlet ideolojisi ekseninde çocuklar, milli törenlerde drama gerçekleştirmekte, şiir ve marşlar okumaktadır. Milli törenlerde çoğunlukla kullanılan sözcüklerin ölüm, şehit, kan, savaş, zafer, bayrak, Türk, millet, büyük, lider, fedakâr, kahraman vb. olduğunu söyleyebilirim. Bu sözcükler özenle seçilmiştir. Çünkü milli törenlerde duygulandırabilmek, duygu dünyasına hitap etmek gerekir. Bazen ise bu doz artırılır. Çocukların ellerine silah tutuşturulur. Kimisi bayrağa sarılı şehit rolü yapar. Hatta, ateşli çatışmanın ve sirenlerin çaldığı ses kayıtları dramalarda kullanılır. Drama, adeta ölüm mizansenleri ile kurulur. Bunların tümü normalleşmiş durumdadır. Milli törenler çocuklara rağmen ve çocuklar nesneleştirilerek yapılır.

23 Nisan ve 19 Mayıs günlerindeki saha gösterileri ile provalarında, aç ve susuz kalan çocuklardan sürekli özveri beklenmektedir. Ne de olsa yüce devlet/otorite için boyun eğmeli ve özverili olunmalıdır! Tören alanından ambulansla çıkan çocukların olması da hepimizi düşündürmelidir! Bu tür törenler öğrenme sürecini aksatmaktadır. Ayrıca, çocukların yararına olduğunu kanıtlayan hiçbir çalışma bulunmamaktadır.

Genellikle, bu milli törenleri, sağcısından tutun solcusuna, tümü sahiplenmiştir. Sivil toplum örgütleri, eğitim sendikaları, çocuk hakkı üzerine savunuculuk yaptığını iddia edenler, psikolog dernekleri, sosyologlar, barış aktivistleri, çocuk psikiyatrları ve pek tabii ki kendini barış yanlısı tanımlayan siyasetçiler sessiz kalarak taraf olmaktadır. Çoğunlukla bu törenler propaganda aracı olarak kullanılmakta, çocuklar ise siyasi stratejiler uğruna piyonlara dönüşmektedir.

Milli törenler dışındaki belirli gün ve hafta etkinliklerinde de işler pek yolunda değildir. Onlarda da çoğu zaman tüketimi özendiren, çocuklara performans stresi yaşatan gösteriler hazırlanır. Ezberlediği cümleleri unutup seyirciye “rezil” olma korkusu, anlamını bilmeden söylenen cümleler çocukluk travmalarımızdandır. Örneğin, ağaç bayramı törenlerinde çocukların boyunu aşan karton dekorların kullanılması, gösteri sonunda uçan balonların gökyüzüne bırakılması ironiktir. Özellikle lise mezuniyet törenlerinde patlatılan onlarca havai fişeğe ne demeli? Tören organizasyonlarına çevreci bilinçle bakabilmek görmezden geldiğimiz diğer önemli bir noktadır.

Eğitimde “Çocuğun Yararı İlkesi” göz ardı edilmemelidir. Çocukları ilgilendiren tüm karar ve uygulamalarda önce çocukların yararı düşünülmelidir. Eğitim kurumlarındaki kutlama ve anmalar planlanırken de bu ilke gözetilmelidir.

Eğer bu adada barış atmosferini yaratmak istiyorsak eğitim sistemini tekrar düşünmeliyiz. Milli eğitim yasasında yazdığı şekliyle “barışçı ancak haklarını korumasını bilen yurttaşlar” yerine “barışçı, haklarını bilen ve başkalarını gözeten yurttaşlar” diyebilmeliyiz. Tahsin Saraç’ın dizelerindeki gibi:

Çiçekleri ezme yavrum

Çiçekler bir yüreğe benzer

Çiçek ezen, insan ezer.

 

Sakın sen kuş vurma yavrum

En engin bir kardeşlikte,

Uçar kuşlar gökyüzünde.

 

Tüfekle oynama yavrum

Şakacığı bile çirkin

Bir canlıyı öldürmenin.

 

Gel bir çiçek ol sen yavrum

Kendi ülkenin renginde

Şu yeryüzü demetinde.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
332AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin