Ekim ayına girdik. Doğal olalrak hem Türkiyede hem de Kuzey Kıbrısta meclislerin de tatili sonlandı. Yeni çalışma sürecine girdiler. Elbet, açılışlarda özellikle Türkiyede protestolar ve Erdoğanın tutumları nedeniyle de tartışmalar da eksik olmadı. Kuzey Kıbrıs, klasik kendi gerçekleriyle açılış yaptı. Ben ce K. Kıbrıstaki en ironik durum, başkan Zorlu Törenin lafları ve gerçekler oldu. Zorluya göre “Yüce meclisin iç tüzüğü” cümleleri çok ironiktir. İç tüzük uyumu istenirken, nedense kısa zaman önce yapılan UBP kurultayının kendi tüzüğüne uymama paradoksu hep akılda kalacak çelişki olarak söylenecektir. Üstelik iç tüzük diyen Törenin kendi parti tüzğüne uymamaya laf etmemesi de siyasal iklimin hoyratlığının da ötesindedir.
Meclisler açıldı. Elbet yasaslar da gündeme gelecek. Sanmayın ki iyi yasaların gündeme getirileceği gerçeği var. Daha ilk önemli yasalardan sansür yayın yasaları hem Türkiyede hem de K. Kıbrısta gündeme oturacaktır. Yasaklar ve sömürgesel gerçekler havada uçuşacak. Onun için kimisinin yeni yasalar derken, hangi yasaların geleceğini de düşünerek konuşmasının önemi de kaçınılmazdır.
Her iki yerde de Ekim ayına girerken, en azından hafta sonu sentomlarının da ağırlığı resmen hissediliyor. Örneğin, K. KIbrısta Lefkoşadan Mağusaya uzanan yelpazede hava kirliliği etrafta nefes almayı engeleme noktasında. Bu Teknecik değil Gingör çöplüğündeki yangın sonucu oluşan kirliliktir. Nede olsa K. Kıbrıs zaten senelerdir daha kuruluşundan Teknecik zehirlenmesine alıştı. Şimdi de çöpler yangınlarıyla yeni kirli havaya alışma sürecindedir. Bu havada Ekim ayına girildi.
Türkiyede ise konuşulması gereken haftalık iki önemli olay vardır. Bunlar yeni örneklemler olarak buraya dek gelip kulanıma sokulması da muhtemeldir. Tıpkı Tatar açıklamalarında buradaki muhalefete Çarşı suçlaması yapılması gibi. Gerçi Çarşı suçlamasını yapan kesimler bunun anlamını ne derecede biliyorlar, oda tartışmalı. Bilmedikleri kesin. İtal talimatla veya seçilen birokrat kalemiyle damıtılan taklitçi ifade olma olasılığı olacağı kesin gibidir.
Hafta sonu Türkiyede önemli mesaj veren öldürülme olayı oldu. Müzik sanatçısı Onur Şener 3 kişinin istediği şarkıyı bilmediği için söylemedi. Bunun üzerine bu kişiler Onuru döverek öldürdüler. İnanılmaz gibi gelse de bu Türkiyede gerçekleşti. Konser yasaklamalar, sanatçı suçlama ve yasasklarla başlayan gelişmeler, sonuçta öldürülmelerle de devam ediliyor. Siyasal iklimin hoyratlığında artık ne yazık ki bunlar normalleşme yolundadır. Onur Şenere diyecek söz brakılmıyor. Şarkıyı söylemedi diye onu öldürme cesaretini bulmanın da elbet gelinen aşamanın acı tanıklaşmasıdır.
İkinci gelişme de başka bir ilginçlik taşıyor: Mersinde polis merkezine saldırı olur. Bunu her değişik siyasal yapı kınar. Ancak, içişleri Bakanı Süleyman Soylu kendine yakışan tavrıyla CHP ve HDP suçlama yönelişine girdi. Ölüdürülen saldırganın eski tutuklu bir gazeteci oluşundan başlayıp, CHP tetröristlik ilanına dek gitti. Havuz medyası hazır ve nazır, olayı kulanıp uydurdukça uydurdu. Ancak, kısa zaman sonra öldürülen kadının ismi denilen eski tutuklu gazeteci Dilşatın olmadığı anlaşıldı.
pKK yaptığı açıklama ile öldürülen kişinin idiya edilen kişi olmadığını resimlerle kamuoyuna sundu. Bir anlamda şu resim ortaya çıktı: içişleri bakanının dediği değil PKK açıklamasına inanç oluştu. Bu paradoks değil mi? Ama hala ana akım medya dahi yalan üzerinden yapılan probaganda durumundan özür dileyip gerçeği sunmadı. Herhalde biri size PKK açıklamasının içişleri Soyludan daha fazla inanıldığını söylese, köpürüp suçlar veya saldırırdınız. Ama gerçek bu. Mersin böyle bir tarih yazdı. Üstelik, olay sonrası Mersin belediye çalışanlarına karşı yapılan operasyonlar da kof çıktı.
Tekrar hatırlatalım: bu Türkiyenin talimatıyla buranın yönetildiğini akılda tutalım. Yarın ayni suçlamaların burada olmayacağını kimse garanti edemez. Unutmayın: Taşkent dağlarında PKK eğitimi yaptığını bizat Sabah gazetesi Türkiye kamuoyuna duyurtmuştu.****
Ekim ayına girdik. Hafta sonu Ağrıdağdaki yangının küleriyle de uyandık. Daha önce de orman yangını olduğunu yükselen alevlerle hatırladık. Hiçbir gelişme olmadığını anladık. Hat ta itfayecilerin hiçbir koruyucu önlemlerinin olmadığını da direk gördük. Beşparmaktan, haspolata veya öteki Kuzey Kıbrıs yangınları da aklımıza getirildi. Ne tutuklama nede yargılanma sonrası bedel ödeyen var. Hele siyasal istifa hiç yok. Ama ormanlar yanıyor. Küliğe isterken, itfayecilerin dahi yangına karşı koruma elbiseleri, aletleri olmama gericiliklerine de tanıklaştık. Burası K. Kıbrıs. Diyecek fazla söz yok. Konu, Küliğe. Ne dedihydi Erdoğan Beştepeyi saraylaştırıp külüğeleştirirken: danıştay yasaklamasına karşın “gücünüz varsa gelin ve engeleyin”*****
Son not: brezilyada seçimlerin ilk turu yapıldı. Lula beklenen Y.51 oyu kıl payı kaçırdı. Devamı ayın sonunda. Buda dünya gelişmelerinden bir damla.
Kısaca, ekim ayı çok sıcak başladı. Sonbahar devamı değil gibidir. İklimsel olarak sonbahar olsa da siyasal olarak ısınma ayı olacak gibidir. Bakalım bu ayda neleri yazma şansımız olacak.
yazarın tüm yazıları:
Özkan YıkıcıEylül tortularıyla Ekim ayına girdik – Özkan Yıkıcı
"Bu Memleket Bizim" yayınlarını izleyin
"Gündem" yayınlarını izleyin