yaklaşımlarÖzkan YıkıcıEkim ayının ilk haftasının parantezini kapatırken - Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Ekim ayının ilk haftasının parantezini kapatırken – Özkan Yıkıcı

333 Takipçiler
Takip Et

Yeniçağ podcastını dinleyin

Pazar gününün de gecesine ulaştım. Artık Ekim ayının ilk haftasının sonlanmasına saatler kalıyor. Hala kulağımın bir yanı haber dinlemede odaklanıyor. Değişmeyen olgu, Ekim ayının ilk haftasına nokta demek üzereğim. Artık ayni günler değil bir sonraki haftanın günleriyle akııp gidecek. Ama, doğrusu daha bugün Bir Gün gazetesinde Gözde Bedeloğlunu okurken, bizde unutulmaya ötelenen Doğuş Deryaya Türkiyeden gelen sert tepkileri yorumluyordu. Böylesi değişik durumlarla geçen haftada Türkiyede de Hem Doğuşun hem de Fevzioğlu kanalıyla konu olması da biraz duyarlılık yaratılmasında faydası oldu. Çünkü nasıl K. Kıbrıs sorusu hala birçok başta hocam Emre Kongar olarak ısrarla “K. KIbrıstaki demokratik anayasa ve sistemden” söz etmesi gerçeği yaşanmaya devam edilmektedir. Kısaca, ilk Ekim haftasına parantezi koymak üzereğim.

Son günler bize birçok gerçeği yeniden hatırlatma adına yaşanırlıklarla geçti. Türkiyeleşme gerçeğimizi ne kadar unutursak unutalım, gelip bizi vuruyor. Örneğin, artık Türkiyeye gidip de içe sokulmayan insanları çoktan belekten sildirtme noktasına geldik. Orada olanları görmezden gelip buraya dayatılanları da atanmış koltukçulara endeksleyerek işin içinden çıkacağımız algısı hala yaygın. Öyle ki birçok yerde resmen yankı bulan son Türkiyedeki sansür yasasaları, hala K. Kıbrısta gereken tehlikenin anlaşılmasına yönelişi artıramadı. Halbuki artık öyle bir sansürleme geliyor ki sanal medyacılar da nasiplerini alacaklar. Fakat, burada hala laylayloma devam denilir.***

Hafta ortasından itibaren hem K. Kıbrıs hem de Türkiyede bazı durumlar değişik yönde olsa da gündemde yer buldu. Mecliste konuşma yapan Doğuş Deryanın bazı konulara dokunması, Türkiyedeki çevreleri resmen rrahatsız etiği anlaşılıyor. Yine kara para hikayesinde olduğu gibi, Ömer Çelik sesiyle tehtitler yağdırıldı. Doğuşun söyledikelri değil de alışılan saldırganlık hamisilikle olay sunuldu. Bu ister istemez yeni bir kgündeme doğru bazı tartışmaları da artırdı. Ardından benim de makaleleştirdiğim Feyzioğlunun adaya elçi olarak atanması haberi uçuştu. Metin Fevzioğlunun ne anlam ifade etiğini dileyen makalemden okur. Metin beyin adaya hem de oradaki bazı durumları da bilen birisi olarak, elçi olarak atanışı tesadüften de ötedir. Üstelik diplomat mesleki durumu da yok. Bunu hemen anlayacağımız da malum. Tabi anlayıp da konuşmak isteyen olacaksa….

Haftamız böylesi Türkiye eksenli haberlerle biraz canlandı. Ancak, hamasiler talimat alamadıkları için net gürültü çıkaramadılar. Onlar Tahsinin ateşiyle sınırlara yönelik ve klasik ezberlerle hava atmaya devam ediyorlar. Çocuk oynatır gibi de Varoşada ilk gelen adıyla da hediye vererek, siyasal oyun düzenlemeğe çalışıyorlar.Ama, bazı tehlikeli haberler de duyulup konuşturulmadığı durumlar da olmasa olmazdı:

Erdoğan yleniden Kıbrısa değinirken, Federasyonculara pek de övünüp oyalanacak kelime söylemedi. Karpaza gerekirse üst kurmaktan dem vurdu. Buna yerel kesim barışçılar dahi pek de duymak istemedikleri kelimeler oldu. Duysalar, neden konuşmuyorsun sorularına uğrama tehlikelerini de hesaplamışlardır. Gerçekten, Erdoğan net konuştu: ihalarıyla sihalarıyla Geçitkale hava geldiklerini, şimdi de Karpaza üst konusunu seslendirmeğe girişti. Bu önemli askerileşme ve silahlanma hamlesiydi. Hem itiraf hem de yenisinin bilgisini açıklıyordu. Halbuki rumlardan gelse, hemen bir ağızdan küfürlü laflar, savaş istemeler suçlamaları alıp başını gideceklerdi. Öyle hep oluyor.

Bir türlü şu insanlara ben anlatamadım: belki bazısı laf ola anlasa da önce kendimizi eleştirerek başlamanın, yüzleşmeği bizim yörüngemizle başlamanın önemini hiç anlamak istenmeme duruşu devam ediyor. Önemli bir olumsuzluk söyleyince hemen “ama rumlar da” denip kendilerini akladıkları algısı hala kültürleşmiş şekliyle sürmektedir. Tabi bu olayları yaşamayan kesimler veya Kıbrısın birleşmesini değil Türkiyeleşmesini talep edenlerin zaten bölesi insani konuda davranmalarını da beklemek mümkün değildir. Zaten, Kıbrısla alakalı olanları da bilmiyorlar. Yazılı net anlaşmaları dahi okumayıp, kendilerine sunulan resmi görüşlerle de savunma yapıyorlar. Yalnız bir konuyu gayet güzel anlıyorlar: hemen küfredip damgalamayı, kendilerinin haklı ve güçlü olduklarını kanıtladıkları anlayışı oldukça yaygındır. Boşuna değil, Ersin Tatar veya Tahsin bey gibi kişiler boşuna salamıyorlar.

Şu paradoksa da dokunmadan olmaz: güneyden gelen rumlar oldukça ticaret yapıyorlar. Esnaf, oteller ve benzinciler oldukça kazanıyorlar. Fırsatı kulanan esnaf kesimi ise fayiş fiyatla öteki kesime katmerli fiyatlar da sunup kendileri kar üstüne kar yapıyor. Elbet koltukçuların hazinesi de doluyor. Özellikle benzin vergileri epey kabarık. Fakat, yine de ne kapıların geçişlerini kolaylaştırıyorlar, nede hamasi salamalarla rumlara veriştirmeği durduruyorlar. Tam da neden Tahsin Ersin Türkiye tercihinin de yanıtın böylelikle anladık.

Güdük burjuva anlayışı ile sömürgesel gerçekliğin ticari ayağı da böyle oturtulmaya çalışılınıyor. Daha da düşündürücü olan karına kar katan kesimler nedense Tahsinin tehtitleriyle olacak gerilimde kaybedecekleri olsa da sesleri çıkmıyor. Kendi havalarında çalmaya devam diyorlar. İki yüzlülük ve çıkarın cenderesinde sömürgecilik kuralıyla kültürleşmenin acı yansıyıcılarıyla hafta akıp geçti.

 

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
336AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin