Son günlerde ilginç paradoksla karşı karşıya kalıyoruz. İranda sokaklara çıkan kadınalr çal Bella türküsüyle seslerini çıkarıyorlalr. İsyanın, öfkenin sesi oluyor Çal Bella. Çal Bellanın vatanı italyada ise faşistlerin iktidar sesleri seçimler yoluna devam eden sonuçları gözteriyordu. Çal Bella, italyanın iikinci paylaşım savaşındaki partizanların dirniş şarkısı idi. Bu şarkı giderek dünyada direnişin sesi haline geldi. K. Kıbrısta dahi meydana çıkan her sesin şarkısı dilden dile söylenmektedir. Fakat, italyanın Çal Bellası iran sokaklarında, şili isyanında ses bulurken, şarkının vatanı çıkan ses merkezi italyada ise iktidara doğru faşistler hükümet merkezine geldiklerinin de sesleri duyuluyordu. Bu paradoksal değil de nedir?
****
Geçen hafta sonu italyada yapılan parlemento seçimelrinde, tahminlerin doğru çıktığı kötü sonuç yankılanıyordu. Faşistlerin başı çektiği blok seçimi kazandı. Öyle bir kazandı ki dilediği anda anayasa ile dahi oynama olasılığına da geldiler. Sol ise resmen sayısal sandıkta yenildi. Ama, bu yenilgi senelerdir işaretlerini hep veriyordu. İtalya değip de geçmeyin: AB üyesi ve üçüncü ön emli ekonomik güç olan devletden söz ediyoruz. Bunu sakın gözden kaçırmayın. Yine İtalyan seçimi, isveçte faşistlerin ikinci sıraya oturmasından hemen sonra kazanılan önemli neofaşist kitlesel destekli seçim olması da tesadüf değildir. Bunların elbet Avrupa eksenindeki faşist hareketlerin ivmesi için de uyarıcının da ötesinde bir durumdur.
İtalyan seçimlerinden dileyen de bir avuntu da bulur! Hani anımsayın, bazı kadın örgütleri salt cinsiyyet ekseninde konuya bakıp, kota taleplerle kadın haklarının gelişleyeceği tek tipleşmelere oldukça sarılıyorlardı. İtalyada başbakan adayı kadındır. Demek ki konuya cinsiyet yönüyle tekleşen kesime önemli bir başarı örneği olarak da kabullenecek elbet kesimlere de raslamak, tesadüfün de ötesindeğiz. Hem de bir başbakan kadının resmen kadın haklarına saldırarak kadın oluşunun da yeniden tekrarına da tanık olacağımız da kesin. Bunu eklemeden de olmazdı.
Bir başka gözden kaçırılmaması gereken tarihi gerçek de var: italya tıpkı Almanya gibi faşist yönetimelr sürecinde ikinci paylaşım savaşından yenilgiyle çıktılar. Almanyada naziler yargılanır veya başka ülkelere getirilip kulanıldılar. Oysa italyada halkın ayakları ile astığı Musolini dışında sistem oradaki faşistleri sorguolamadı. Hat da korudu. Çünkü, güçlü olan komonist partisinin iktidarı elde etmesini önlemek adına faşistleri resmen kulandılar. Hat da 77 yılında itaslyan Komonist partisinin seçimi kazanma olasılığı nedeniyle Natonun askeri darbe dahi seçenekleştirdiğği de unutulmaması gereken önemli biriken siyasal gerçektir.
***
Sonuçta, italyada hem de bağıra bağıra faşistler iktidara doğru hükümet başkanlığına dek vebirinci parti olarak seçimi önde bitirdiler. Hem de bir kadın başkanlığında. Bu sürpriz değildi. Sürpriz olmaması kadar, sistem eksenli kesimlerin olayı yumuşatma adına “plopilizim veya aşırı sağ” ifadelerle önemsetmeme noktasına çekmeği de ne yazık başardılar. İtalyadaki seçimleri sosyalistlerin genel hatlarıyla değerlendirme gerçekliği de başka acıtan durumdur. Çünkü, gelmekte olan faşizmi sosyalist devrimciler uyarırken, ne yazık onların görüşlerini kitleselleştirme ve mücadeleye sokacak seçenek örgütlenmemesi olmama paradoksu da eleştirilerle karşılanacak gerçektir. Özelikle Avrupada yükselen faşizme karşı ve yaşanan kapitalist ekonomik krizlere rağmen solun zayıflaması, sosyaldemokratların sağlaşıp sistemin seçenek ayağı ile politika yapması da tehlikenin içeriğini artırmaktadır. Tekrar edelim; italyada faşistler kazanırken tek bir örnek değildir. İsgandinav ülkerinde dahi gelişen faşist hareketlerin oldukça seçenekleşmesi de ttesadüf değildir. İkibinlerden beri uyarılarla dolu yazılarım vardı. Özellikle sağ eksenli partilerin, siyasal aşmazlıklarını, seçeneksizliklerini faşist olgularla doldurma sonucu, muhavazakar ile faşist ikileminin makasının daralması hat da muhavazakar, liberal partilerin faşist idolojik olguları bagajlarına almalarına dek yaklaşımlar oldu. Ancak, bu siyasal teslimiyet ayni zamanda faşist partielrin de daha rahat probaganda yapıp kitleseleşmeelrini de hızlandırdı. Fransa bunun sinyaleini, Holanda imdatını ve Almanya da depremleşmeği çağırdı. Avusturmya deneğimi ve ardından Macaristan, Polonya ve Slovenya gibi ülkelerde faşist liderlr kolayca seçimler kazandılar. Bunlar başta AB ekseninde pek fazla rahatsızlık yaratmıyordu. Sosyaldemokratlar ise boşalan sağ liberal alana gelip içine bazı “sosyal” laflar ekleyip teslimiyetin öteki ayağı oldu.
Kısaca, sosyalist hareketlerin gerilmemesiyle sağa sğınan sosyaldemokrat gerçeklikte, krizlerin de sert vuruşları içinde göçmen sorunu da damıtılınca faşist hareketler güçlenmek için zemin buldular. İlk adımları fazla önemsenmediği için, idolojik olarak önemli düşünceler probagandalarda kulanılınca, resmen Avrupada faşizim rüzgarı ağır ağırdan öteye fırtınalaşma hızına doğru hızla ilerlemeğe başladı. İtalya bunun en önemli uyarılardan birisidir. Yine ingilterede güçlü faşist parti yokken, Breksit kararı ve bazı başka göçmen siyasal kararlar sonu, faşist partisiz faşizme zemin hazırlayan düşünce kabullenmeler de oluştu.
Hafta sonu seçimlerindeki italya ayağı, resmen uyarıdır. Sol ise tıkınılan sistem içi oynama kuralarında kaybetmenin tekrarını yaşıyor. Bu arada muhalefetin birleşip umutlaştığı Beş Yıldız hareketinin de resmen bazen sol bazen faşist tutumları da kitlesel ulusal dürtülerle krizlerdeki eylimin faşizme yönelmesini de yaratyoru kimse umursamadı. Politik kısırlık, krizlerin peşpeşe gelişi, pandemideki felaket yönetim şekli ve sol etiketin bol seçeneksizliğin de malumunda elbet sağ kazanacaktı. Çöken merkezi sağ ile normal koşulların olmaması ise faşizme yol açtı. Bu deneyimler Almanya Hitler ve itlyanın Musolini dönemlerinde yaşandı. Bol bol anlatıldı. Ama kimse tınmadı. Şimdi, italyada sanki bildik teslimiyetler ve faşizmin gürleyen sesleriyle karşı karşıyayız. Salt italya değil. AB genelinde bu ponpalanıyor. Hele Ukrayna savaşıyla anti rusya tutumlar resmen faşizmi sokağa çıkardığını ve normalleştirildiğini defalrca yazdım. Haklı çıktım da alacağım da yok.