Sinema ve edebiyatta kullanılan meşhur sahnelerden biridir…
Köyünü veya kasabasını terk eden yetişkinlerin, çocukların…
Giderken dönüp arkalarına bakmaları…
At, eşek arabası belki bir traktör üzerinde uzaklaşırken…
Bakılan köy, kasaba, insanlar küçüldükçe küçülür…
Belli bir süreden, mesafeden sonra bakılan yer yok olur…
Görünmez…
Artık o köyün, kasabanın ne olduğu içinde kimlerin yaşadığı bilinmez…
Unutulur…
Hatırlanmamak üzere…
***
Erhan Efendi uzun bir zamandır bağırıyor…
Limanları özelleştirecekmiş diye…
Ankara tarafından yerli işbirlikçiler aracılığıyla bize dayatılan pakette vardı özelleştirmeler…
Aldığı emirleri yerine getiriyor…
Türk kolonyalizmi 50 yıldır Kıbrıs’ın kuzeyini kendi istekleri doğrultusunda şekillendirmeye çalışıyor…
Nüfusuyla, paketleriyle, hotelleriyle, milletvekilleriyle, mafyasıyla, kumarhaneleriyle…
Türk kolonyalizminin 50 yıldır yapmadığı pislik kalmadı bunun içinde…
İşbirlikçileri ve yalakaları var Ankara’nın…
Türk kolonyalizmine karşı devletsiz yurtsuz olarak direnenler de var…
Türklük sözleşmesinin dışında kalanlar…
Erhan Efendi 1975 yılında Kıbrıs’ın işgal bölgelerinin Türkleştirilmesi için buraya getirilen ailelerin çocuklarından biriydi…
Erhan Efendi yerleşimci kolonyalizmin sonucu olarak karşımızda duruyor…
Ardahan’da doğmuş, Kars’ta ilkokulu bitirmiş…
13 yaşında Kıbrıs’a gelmiş…
Türkiye’den Kıbrıs’a getirilen bu nüfus Türkleştirme operasyonunun bir uzantısı…
Ankara’nın siyasal hegemonyasını kurması için bu insanlar siyasal bir aygıt olarak kullanılıyorlar…
Yerli işbirlikçiler başaramadığından Ankara bu limanların satılması için Erhan Efendiyi görevlendirdi…
Yeniden Doğuş Partisi Ankara’nın buradaki siyasetinin en önemli oyuncaklarından biri…
80’li yıllarda YDP neo-liberal saldırılar karşısında Türkiyeli yerleşiklerin Türkiye’nin siyasal hegemonyasında kalması için kurdurulmuş…
2022 yılında YDP Türk sermayesine limanlarımızın peşkeş edilmesi için görev başında…
YDP’nin başında Ardahanlı Erhan…
Başarırsa siyasete devam edecek…
Başaramazsa ipi çekilecek…
Ankara’nın umurunda değil…
Bugün Erhan yarın Ünal…
Gidecek elbet bir gün Tatar Efendi de…
***
Limanları tartışırken…
Dikkat edilmesi gereken en önemli husus…
Tarihi 1974 yılından başlatmamak…
Limanlar, Türk ordusu tarafından işgal edilmiş Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kamusal malıydı…
Bu limanlar sadece Kıbrıslı Türklerin kamusal malı değildir…
Limanları özelleştirme sorununu Türk Kolonyalizminin başlangıcından gelişiminden koparırsak…
O şekilde tartışmaya başlarsak kktc’nin soluna savurur bizi tarih…
Mesele ortak vatan mücadelesi…
Mesele Kıbrıs’ın Marksist perspektifini oluşturabilmek meselesi…
Aksi takdirde…
Türk solunun…
Kktc gibi bir soykırım aygıtının parçası olursunuz…
Olayları tarihsel süreç içinde değerlendirmekten kaçmamak lazım…
Somut koşulları anlamak noktasında hatalar yaparız…
İşçilerin neden sınıf bilincinin yaratılamadığını…
Örgütlenmede neden sıkıntılar yaşadığımızı…
Neden özelleştirmeler karşısında direnişi öremediğimizi kavrayamayız…
Mesela Sanayi Holding üzerinden emekçilerin tarih anlatısını oluşturmak sorunludur…
Oradaki üretim ilişkileri ganimet üzerine kuruludur…
Hırsızlık üzerine kuruludur…
Sanayileşme doğal yollardan gerçekleştiği anda…
Sanayi toplumunun sosyolojisi de çok farklı olacaktı elbet…
Bir toplum üretim ilişkilerinde sanayi toplumuna gelmişse o toplum oradan geri gelmez…
Sanayi toplumunda kurulan ilişkiler ağı ile ganimet üzerine kurulan yapay sanayi ilişkiler ağı birbirinden farklı sonuçlar doğurur…
O yüzden bugüne dair siyaset üretirken bugünü geçmişin bağlamından koparmamalıyız…
Somut koşullar açık bir şekilde ortaya konmadığı sürece bu çıkmaz devam edecektir…
Limanlar konusu Türk kolonyalizminin başlangıç aşaması ve gelişim aşaması perspektifinde tartışılmalıdır…
Bunu görmezden gelirseniz, Türk kolonyalizmin parçası olarak Türklük sözleşmesi üzerine kurulu Marksist perspektif oluşturursunuz kendinize…
Türk kolonyalizmi ekonomik ilişkileri kendi çıkar ilişkileri üzerinden oluşturmak istemektedir…
Burada sömürge ekonomisi hakimdir…
Sömürge ekonomisinin ne olduğu, bu ilişkilerin hangi toplumsal ilişkileri yarattığını tartışmak önemlidir…
***
Limanlarda örgütlü önemli bir sendika var…
Güç-Sen; Gümrük Çalışanları Sendikası…
Orada devrimci arkadaşlar var…
Ne yazık ki Erhan Efendi’nin açıklamalarına karşı…
Kaç gün geçmesine rağmen bir açıklama yok…
Güç-Sen yönetim kurulu Türk kolonyalizminin gelişim aşamasında gerçekleşen özelleştirme saldırılarına karşı hazır mı?
Sendika direniş aygıtlarını örebildi mi?
Çalışanlarla olan bağlarını güçlendirebildi mi?
Sendika’nın yönetim kurulu bu konuları neden toplumda tartıştırmıyor?
Neden toplumu böyle bir mücadeleye hazırlamıyor?
Özelleştirme saldırılarına karşı siyasal hareket sendikanın dışına çıkarsa, toplumla buluşursa zaferle sonuçlanabilir…
Bunu oradaki arkadaşlar çok iyi biliyor…
Devrimcilerin sendikalarda örgütlenmesinin bir anlamı olmalı…
Aksi takdirde söylediklerinizin hiçbir karşılığı olmaz…
Kimse size inanmaz…
Güvenmez…
Dahası rejimin size verdiği konforlu hayat sizi çürütür…
Rejimin kendisi olmaya başlarsınız…
***
Bu topraklarda binlerce kadın, erkek, çocuk…
Doğduğu köyden kasabadan…
Arkasına bakarak uzaklaştı…
Baktıkları yer yok oldu…
İmha edildi…
İmha edilen köyler mi kasabalar mı sadece?
Bir bellek yok edildi, edilmeye devam ediliyor…
Yurtseverler bunun parçası olmamalı…
Direnmeli…
Görebilmeli tarihi baştan sona…
Akdenizli…
Adalı…
Kıbrıslı olduğunu hatırlayarak…
Görünmez köyleri, kasabaları tarihin her döneminde görünür kılarak…