Kansız soykırımın ‘Bakanlar Kurulu’ denen kasapları her toplantıda 40’ar 50’şer vatandaşlık dağıtıyor…
Bir sendikacı göç ediyor ailesi ile birlikte, Rumca ve Türkçe basında haber oluyor.
O sendikacının göç ettiği gün 50 kişi vatandaş yapılıyor, konusu bile olmuyor…
Benzine zam açıkladıklarında haber olur, vatandaşlıklar haber olmaz.
Benzin yanıcı bir sorun ise, yerleşimci nüfus yakıcıdır.
Yerleşimci nüfus bütün sorunların temelidir. Ne sağlık ne eğitim konuşabilirsiniz, ne Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki haklar ne de sosyal haklar…
Nüfus sorunu diğer bütün sorunları baskılar.
Demografi mühendisliğine ses etmediniz insan ticaretine yol bağlandı. Yerleşimcilerin yasadışı statüsü ile işgal rejiminin yarattığı insan ticareti iklimi ve kitlesel mağduriyet bugün Kıbrıslı Türklerin Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki haklarının önüne çekilmiş bir settir.
Türkçe meali şudur: Fare deliğe sığmamış, bir de kuyruğuna kabak bağlamış…
Fare, Kıbrıslı Türklerdir. Kabak ise yerleşimci nüfus…
Annan Planı’nın sırtımıza vurduğu semer buydu. Önce işgalci yerleşimcilerin yasallaşarak 45 bininin vatandaş olması kabul edildi, sonra da Ankara’nın talimatıyla ‘Kıbrıslılar adına’ oy kullanmaları!
Geldiğimiz noktada, Annan Planı’nda Mehmet Ali Talat’ın vatandaş olsunlar diye canını yediği 45 bin kişi kadar Kıbrıslı Türk kalmışsa adada ne âlâ!
İşte kuyruğuna kabak bağlayan farenin sonu…
Denktaş için fark etmezdi. O ‘ırk’a bakardı, uluslararası anlaşmalara bağlı olarak Kıbrıs üzerindeki statüye ve yurttaşlığa bakmazdı. Cumhuriyet, vatandaşlık, insan hakları hiçbir şey ifade etmezdi ona. İnsan bir şey ifade etmezdi. Çünkü gailesi Kıbrıs üzerindeki halkın insanca yaşaması değil, ayrışmasıydı.
-“Gelen de Türk giden de, beğenmeyen çeksin gitsin” sözü kazara söylenmiş bir söz değildi…
Atatürk’le kıyaslanır zaman zaman Denktaş. Atatürk cumhuriyeti gençliğe emanet etmiştir, Denktaş gençliği kendi yurdundan kovmuştur…
Yüzyılın birikmiş ırkçılığıydı Denktaş’taki:
-‘‘Herşeyimle Türküm ve köküm Orta Asya’dadır. Tüm benliğimle Türküm. Benim bir devletim ve anavatanım var. Kıbrıs kültürüymüş, Kıbrıslı Türkmüş, Kıbrıslı Rummuş, Ortak Cumhuriyetmiş, hepsi boş laflar. Onların Yunanistan’ı bizim de Türkiye’miz varken neden aynı cumhuriyet çatısı altında yaşayalım? Bazıları yapay olarak Kıbrıslılar varmış gibi kültür edebiyatı yapıyorlar. Kıbrıslı Türk de yoktur, Kıbrıslı Rum da, Kıbrıslı da yoktur’’…
Bu sözleri Ersin Tatar ya da Zorlu Töre söylediğinde dalga geçersiniz. Ancak bu sözler Denktaş’a aittir…
Denktaş’ın hazmedemediği Kıbrıs’tı. Çünkü Kıbrıs melezdir, ‘saf ırk’ Kıbrıs’ta imkânsızdır.
‘Kimlikle Girişlere Hayır’ eylemine karşı Denktaş’ın verdiği tepki ‘soydaş’ değil ‘yurttaş’ olmak isteyen bir bilince karşı verilen mücadeleydi.
Denktaş’ın soydaş dediklerine, Girneliler ‘kimlikle girecekler’ dedi: Soydaş ile yurttaş çatıştı!
1994’te Denktaş ile 2017’de Yiğit Bulut’un söyledikleri de aynıdır…
2017 yılında Erdoğan’ın başdanışmanı Yiğit Bulut: ‘‘Kıbrıs adasına Avrupa Birliği Bayrağı çekip Schengen vizesi ile mi gideceğiz Kıbrıs’a… KKTC Türkiye’nin denizaşırı bir vilayetidir’’…
Sömürgeci Yiğit Bulut ile ‘toplum lideri’ Denktaş’ın Kıbrıs’a bakışı aynıdır. Biri için Kıbrıs deniz aşırı vilayettir ‘vize’ ile girmek istemez, diğeri içinse Türkiye anavatandır giriş ‘serbest’ olmalıdır…
Denktaş’ın ‘Kimlikle Girişlere Hayır’ eylemine karşı sarf ettiği “Gelen de Türk giden de, beğenmeyen çeksin gitsin” sözlerini çarpıtmaya çalışan Denktaşçılar vardır…
1994’te Denktaş’ın ‘Gelen Türk, giden Türk’ demesinden 9 sene önce, oğlu Raif 22 Şubat 1985’te babasının temsil ettiği zihniyete şöyle diyordu: ‘‘Bu memleketin sosyal dokusu değişmektedir kötüye doğru ve buna şu veya bu şekilde son verilecektir… Çünkü bizim ne kaybedecek bir şeyimiz vardır ne de başka gidecek yerimiz. Bu memlekete sahip çıkacağız ve bizimdir diyeceğiz. Önüne gelen gelip bunun içerisinde vatandaş olamaz’’…
Biz Raif’in olduğu yerdeyiz hâlâ çünkü gidecek başka bir yerimiz yoktur…