CTP’nin durumu net. Asıl sorunun yönetsel boşluk olduğuna inanıyor, o yolda yürüyor. ‘Kıbrıs Türk Halkı ile birlikte, yerelden genele iktidara yürüyüş’ başlangıcı yapacaklarını söylüyorlar. Bu tür söylemler, yaklaşan belediye seçimleri ile paralel yürütülen politikanın dillendirilmesi olarak görülebilir. Önce belediyeleri alalım, ardından genel seçimler ile yola devam edelim hissiyatı ile hareket edildiği görülüyor.
Siyasette, sol literatürden koparılarak kullanılan ‘Yerel’ kelimesi, ehlileştirilmiş şekli ile kullanılıyor. Yerelin geneli değiştirmesi demek, partilerin veya hiyerarşik yapıların yönetime taşınması anlamına gelmez. Yerelin kendi kendine, olduğu yerde iktidar olması anlamına gelir. O zaman halkın iktidarı oluyor. Demokrasi oluyor. Bunun dışında her şey sermaye iktidarının yüzü suyu hürmetine yapılan şeylerdir. Yani yönetimler değişir fakat her şey yerli yerinde kalır…
Kapitalizmi besleyen en önemli şey enerjidir. Kıbrıs enerji kaynakları üzerinde oturuyor. Bu enerji, hiç de iyi şeyler için, insanlığın faydasına kullanılmaz. Doğayı ve insanı ve her şeyi kar malzemesi haline getirmek için kullanır. Savaşlar çıkartılır. Düşmanlıklar yaratılır. Bunu yapan sermaye düzeni, dünyanın hakimidir. Hükümetlere kim gelirse gelsin bu değişmeyecek. Yani bu düzeni değiştirmek demek, sermaye düzeninin yok olması gerektiğini söylemek demektir. Düzen içi ‘Muhalefet’ ten bunu beklememeli… Yerel seçimlerin gündeme gelmesi ile yerel yönetimlerin nasıl olması gerektiği ile ilgili konular ortaya çıktı. Bunlar daha çok ekonomik olarak ayakta kalabilme ve istihdamların korunabilmesi konularındadır. Bunun yanında yönetimin AKP tecrübelerinden, planlarından faydalanıp, seçimlerde oy avantajı elde edebilmek için belediye bölge ayarlamaları yapıldığı da diğer bir konudur…
Asıl konu ile ilgili, yerel yönetimlerin tartışıldığı ortamda, Sol’un tavrı önemlidir. Önerme yapabilecek olan tek şey, Sol siyasetlerdir. Yaşanılan bölgelerle ilgili tüm sorunların, Kapitalizmin eleştirisi bağlamında gündeme getirilmesi gerekir. Her sorunun toplumsal sorunun demokrasi konusu olduğu gündem yapılmalıdır. Bu yapılmadan tartışmaya açılan yerel yönetim, demokrasinin, iyi yönetim anlamına geldiği yanılgısına yol açar. İnsanları yanıltır…
Esasında, iktidarlar yerel yönetim konusundan pek hazzetmezler. Neyse ki, ‘yönetim’ kelimesi ağırlaştırılarak, ‘yerel demokrasi’ gibi bir çağrışımın önüne geçilmiş oluyor. Çünkü öyle olursa, herkesin her konuda siyasete ve karara katılması gerekecek. Verilecek her taş ocağı izninde, açılacak her otelde, verilecek her kumarhane izninde, her su düzenlemesinde, bölgeden geçecek her otoyolda demokrasi kurallarına, yani halkın kararlarına göre hareket edilecek… Yalnızca kendi bölge sınırlarında değil. Kıbrıs altında ve çevresindeki enerji rezervlerini görüp iştahları kabaran, demokrasi düşmanlarının, sermaye ve yönetim sınıflarının saldırılarına da ‘hayır’ deme hakkını kendinde görecek…
Sol açısından konu demokrasi ise, ekonomi, siyaset ve müşterek her konunun ortak çıkara göre, herkesin mutlu olacağı alanların yaratılabileceği savunulmalıdır… Yani, yerelden derken, iki kere düşünmeli ve doğruları çarpıtmamalı. Demokrasiyi öngörmeli. Bu ise sistemden kopuşla olur. Seçim konusu, kapitalizmin yok olmasının ve demokrasinin şart olduğunu söylemeye fırsat sayılmalı…