Akılda tutmak ve sorgulamak önemli davranışlardan birisidir. Unuturarak gerçekleri örtmek ise dilenen yalanı da yerleştirmek için önemli silahtır. Onun için, önemli günleri tekrar tekrar hatırlatarak ve yazı alanı yetikçe dersleriyle anlatmak da benim açımdan oldukça önem verilen düşüncedir..
Türkiyenin önemli tarihi altüst siyasal başlangıç tarihi 12 Eylül Seksen darbesidir. Bu darbeyle tıpkı önceki yazımda Şili için özetlediğim hedefler seçildi. Solu ezmek ve Neoliberaleşme. Bu dahi bize emperyalist gerçeği, Amerikan siyasetinin çıkarlarını birlikte anlatmaya yeter ve artar. Türkiyedeki darbeden günümüze gelince de benzer Şili sonuçlarını yakalamak kolaydır. Darbeler Neoliebraleşme ile başlayıp yeni dış bağımlılık sermaye sürecinin kurumsallaşması olurken, günümüzde iki darbenin sonuçlarını değerlendirirken, tıkanan sistem sonuna da gelindiğimiz kesindir. Darbeler Neoliberaleşme sürecini başlatırken, şimdi, konuşulan gerçek Neoliebralizmin girdiği krizlerden kurtulamayacak derecede çökmesidir. Buda şu basit gerçeği kanıtladı: Neoliebralizimle alakalı zamanında sosyalistlerin yaptığı tüm eleştiriler ve ulaşılacak sonuç kanıtlandı. Bir farkla, sol yenilerek özellikle Türkiyede örgütsel seçenek olamama gerçeğini de işin içine katarak. Şili de Türkiyeden farklı olarak solun önemli çıkışları yaşanıyor. Bunları önceki yazılarımda yazdım.
****
Yeni bir 12 Eylül darbesine geldik. Öyle bir geldik ki darbenin meyveleri hala kurumsallaşarak devam ediyor. Ekonomi ise çöküşten çöküşe dolaşarak ayakta durmaya ve mafya tipli kültürüyle de bütünleşti. Kısaca, Seksen yılında bizim uyarılarımız hem Türkiye hem de K. Kıbrısta acı sonuçlarla kanıtlanarak sancılarla krizlere çoktan girildi. Bunun olacağını Seksen yılında zaten hep uyaranlardan birisiydim.
İsterseniz kısa bir eskiye doğru gidelim. Türkiyede darbe geleneği o dönemde yaygındı. Bir önemli katgıyla, Amerikan eksenli destekli darbeler olarak gerçekleştirilmektedir. ABD onaysız darbeler hep başarısız oluyordu. Hat ta 77 Mayıs katliyamı sonrası bazı askeri çevreler darbe yyapmak istediler. ABD onaysız olduğu için, Süleyman Demirel ile Bülent Ecevit bunu engelediler. Bir yıl sonra temuz ayında Nato toplantılrında Natosuz darbe olamayacağı değerlendirmeleri yapıldı. Ayni yılıın Ekim ayında bana ve O.G. gelen Cumhurieyt gazetesi yazarlarının dedikelri ise daha net idi. Türkiyeye gelen ozamanki AET temsilcileri Türkiyeye ya AET girip Neoliebraleşmeğe geçiş veya darbeyle geçileceği durumu anlatıldı. MÜntaz >Soysalın da teşvikiyle Ecevit AET kararlarına karşı çıktı ve AET dışında kaldı. Oysa Yunanistan, ispanya ve Portekiz kabulendi. Anladık ki artık darbe sürecine giriyorduk. Nitekim, bu bilgilerden sonra birkaç ay sonra Maraş katliyamıyla resmen sıkıyönetim sürecine girildi. Peşinden başka toplumsal katliyamlar gerçekleştirildi.
Betretin Demirel darbenin 79 yılına planlandığını, fakat yeterli hahzırlık olmadığı için ertlenediğini açıkladıydı. Seksen yılındaki 24 Ocak kararları ise konuyu bilenler için, askeri darbenin kaçınılmaz olduğu mesajı olduğuna inandık. Nitekim, sivil yönetim Haziran ayında pes ediyor. Fatsa operasyonu ile darbe deneğimi idi. 11 Temuzdaki Fatsa hareketiyle resmen darbeye haftalar kaldığı korkusu herkese yayıldı. Sonuçta 12 Eylül darbe gerçekleştirildi. Solu ezme ve Neoliberaleşme süreci birlikte yürürlüğe sokuldu.
İnanılmaz işkenceler yapıldı. Terbiyeleştirme adıyla korkunç uygulamalar oldu. Ekonomide ise kamu alanları özeleştirilmeğe ve sermayeye de serbesiyetgetirilmeğe başlandı. Kuran elde yeni islam ılımlı politikanın da Feytulah Gülenle itifakla da kurumsallaştırılma hızına sokuldu..
K. Kıbrısa da etkileri net idi. Özellikle müdaahlelerin etkisi hemen hissedildi. Örneğin bir yıln sonra nyapılan Cumhurbaşkanlığı seçimini Ziya Rıskıdan resmen çalındı. Ardından KKTC ilan edilerek adanın ilhaklaşma ve yasadışılık olma koşullarının üst perdesi de çalınmaya başlandı. Toparlanmaya veya filizlenme sürecindeki sol ise bu darbeyle adeta geriye çektirildi. Hazırlıksız ve örgütlenme eksikliği, yeni yükselen Halkder gibi yapıların kapanmasına dek gelmesine neden oluştu.
***
Aradan Kırkiki yıl geçti. Cuntanın ağırlığı Türkiyede AKP rejimiyle daha bir kökleşti. Devlet içi mücadelede istenen Yeşil Kuşak İslamcılığı siyasal islam olarak Ortadoğu Projesiyle şekilendi. Sol ise hala toparlanamadı. Öylesine bir yıkım yaratıldı ki yeniden toparlanma mümkün olamadı. Darbeyi yapan ordunun ise şimdi geldiği nokta ortada. Yeşil Kuşaktan ılımlı islama gelişteki ABD gerçeğini dikate almazsak, sorunu anlamada hep bir eksiklik olacaktır. Hani bizim Öğretmenler sendikasında söylerken bazı ulusalcı hocaların kızdığı “suyu, eğitimi ve sağlığı parayla satacaklar” sözleri artık olmazsa olmaz haldeki yaşananımızdır. Haklı çıktık da alacağımız yok.
Kısaca, bir 12 Eylül anımsatma yazısı yazmayı daha yaşadım. Kaçı okur ve kim hatırlar bunu ben bilemem. Emperyalizmi, faşizmi ve sömürgeciliği yok sayarak politika yapmak ise kukla olmanın ötesine geçilemeyeceğini de yaşayarak tekrar tekrar öğrendik. Dileğim yeni değişim devrimci dalgaların yeniden dünyada konuşulur hale gelmesidir.