yaklaşımlarÖzkan YıkıcıSesiz çığlık dahi olamayan muhalefetle yaşamak - Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Sesiz çığlık dahi olamayan muhalefetle yaşamak – Özkan Yıkıcı

279 Takipçiler
Takip Et

Yeniçağ podcastını dinleyin

Hemen kısa örneklerle başlayalım. Elimize fatura geçer. Adı elektrik faturasıdır. İki katı zamla karşılaştık. Aklımızı oynatacak gibi davranmaya çalışılındı. Oysa olan göstere göstere denen gelişle oldu. Üstelik sgandalın biri bin palavrayla da örtülme veya duymazlığa vurulurken. İhaleden ihalesizliğe giren yakıt alımı durumu oldukça örnek olmaya adaydı. Hem ihalesizliğe dönüşüldü hem ikiyüz milyonla ifade edilen farkın ceplere indiği inanılıyor, hem de gelen yakıtın da kalitasizliği de işin garnatürü oldu. Yakıt zamı karşısında bir de bölgede yaşayan için zehirlenme ve kulanılan teknolojik cihazlara da çürüme yapılıyordu. Ses çıkmıyordu. Birileri söylese de muhalif tepki oluşumu ufukta yoktu. Bol bol laf vardı. Peşinden elektrik kurumunun makamdan makama gezintisi de bir turizm hikayesi gibiydi. Kurum makamdan makama gezip Jet hızının rüzgarıyla en üst koltuğa bağlanırken, bol bol yönetim kurulu istifası da duyduk. Sonuç mu: ahaliye gelen faturada asronomik rakamlı artışla, hem bütçe açığı hem de ceplere inenlerin ödenmesi kalıyordu. Bu gelişme en azından yoğun bir protesto ağına ulaşamadı. Normal konuşma gibi şikayetnameler söylenirken de atres yerine herkesin çıkarına göre hedef çzilmesi de tesadüf değildi.

Birilerinin de sesleri yükseliyor: “özeleştirin”! Bunlar oldukça önemli gelişmeler olarak vurgulanırken, ikidebir kesintiler olacak veya oluyor olması, yakıt ha geldi ha gelmedi korku psikolojik kitlesel oyunun sahnelenmesi, her türlü çirkin deneğimin olduğunun net örnekleriydi. Olmayan oyun sahnesinden gerçeklerin örgütlendiği koşullardı. Zam, ihalesizlikle rant vurgunu, bizim çocuklar veya ne olursa yaparız şirketleri, kalitesiz yakıt ile ha geldi ama gelmedi ikilemi, kurumun kucaktan kucağa makamlarda dolaşımı ve bedeli bazen makamcının da kelesi olan bir elelektrik durumu yaşamaktayız….

Başka bir durum da şu, önüne gelen ansızın bir şey söyleyp kağosu hatırlatıyor. Hastahanelerde emar yok. İlaç arayan ne ilaç nede doktor bulma şansı azalıyor. Ama, durmadan yeni hastahane nutukları da eksilmiyor. Hele Girne hikayesindeki gürleyenler veya Lefkoşa hastahanesi kurgusundaki bulmaca, hep ilgiye namzetdir. Bu defa adapas sgandalcı değil de babasına söz verilen makamcı geldi. Tabi yukardaki sorunlar hepsi bir yana denildi. AAYni partili olma ve yeni atama uygulaması artık klasikleşti. Nede olsa hem kadın hem de banasına söz verildiydi. Derken oda Ankara yolunu aldı. Sevinçle Türkiyenin sağlık makamcısıyla ayni düşüncede olma moduna girildi. Bol bol resimler çekilip saraydaki taklit edilmeye çalışılındı. Ama, Lefkoşada emar cihazının epey zaman bozuk oluşu veya Diyabet örgütlerinin de açıkladığı gibi konuyla alakalı doktorların olmaması bir anlamı yoktu. Anavatanla kucak kucağa gelindi. Hele de zamanında tehlikleerini vurguladığımız taşaron çalışma şekli de hastahaneleri vurdu. Çünkü işçiler aylarca ödenmediler, şirket de işçileri işten atarak, yönetimin kendine ödeme yapmadığını söylüyordu.

Bu arada örgütlü bir de eylem duyduyduk. Öğretmen sendikaları oldubitiğe karşı makamı bastı. Oluşan ortam çıkarılmak istenen yasanın yeniden ortak deyerlendirilme sonucuna geldi. Ama bilip bilmeden konuşma Takiyeci gazete modeli hemen sendiklara saldırdı. Onların daha az saat çalışma istediklerini söyleyip yüklendi. Devletden para aldığı yalanı karşılık bulduğu için daha yüksek, “cırtlak” sesle haykırıldı. Konuyu araştırma zahmetine girmeyen, takkeci tiplerine hemen inanıp tavır koyan kesimler de sendikalara hemen veriştirdiler. Böylesi tuhaf ve örgütsüz sınırlı muhalif takkeci tipi kesimlerimiz de var…

Şunları ise duymayız: Türkiyeye giremeyenler neden sokulmadı zorlaması sistem güçelrince yok. TC elçiliği önünde konu sorulmuyor.  Sanki böylebirşey olmamış gibi davranılıyor. Ama, eşit egemen devlet hikayesi hep güneye dayatılıyor. Halbuki dış temsilcilikler, dışişleri bakanlığı saraylı bol hamasili Tatarizim iyi koltuklarda oturuuor. Ama yurttaşıyla alakalı durumlarda sorgu yapma, araştırıp öğrenme yok. Tersi ise var. Bolca vatandaş yapma artık haber niteliği dahi yok. Seçime girecek partiler dahi konudan iyice uzaklaştı Kervan böyle gidiyor ve güdülüyor

Son örğetmen eyylemlerinde eğer tepki olmasa ilgili yasa geçecekti. Sonuçları malıum. Öretmen akademisi ise potada. Fırsat kolanıyor. Eğitimde sendikaları eleştirenler bir de şuna baksın; birçok ünüversitede ve özellikle son Dönemde OTÜ kanpüsünde durdurmalar ve başka kararlar alındı. Brakın tepkiyi, adı dahi duyulmadı. Eğer örgütlü olunsa, burada sosyal muhalefet ekseni olsaydı, gündeme gelip bazısı da engelenirdi. Şimdi başta takkeci efendiye soralım: söylediğiniz gibi daha az çalışma değil yasanın içeriğini bize söyle. Bir de tek yanlı değil de kurumların işleyişiyle Eğitimde yasa nasıl çıkarıldığını da öğren.

Tüm bunların genel bir sonucu var. K. Kıbrıs, sömürgesel koşullarda yaşıyor. İlhaklaşma sürecine hız verildi. Gericileşme kültürleşme ağında da epey yol alındı. Tüm bunlarınçoğu örgütsüz alanlarda olunca sesizsedasız geçiryoor. Bazı yerlerde de beleşçilik veya fırsatçılık adına karşılanıp faydalanmaya girişildi. Farkında olma ve gerçeği anlama uçurumu da gelişti. Muhalefet sistem içinde sömürgecilik koşullarının savunmada olduğu için ne yeni seçenek nede olanların net anlışlmasına yardımcı oluyor. Örgütsüzleşme ile sistem içinde kalmanın bedeli ödeniyor. Hele de sosyolojik olarak yetkilerin iyice kırılıp birçok alanın buradaki işbirlikçilerin deelinden alınma sonucu, bizi iyice sığlaştırdı. Sonuçta da yukardaki basit ama acıtıcı sonuçlarla yaşanıp tepkisizce geçiştirmemize neden olundu. Neden bu.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
332AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin