Son dönemde K. Kıbrısta işler iyice karıştı. Artık öylesine teslimiyet oluştu ki siyasal kültürleşmenin de genişleyerek ilhak anlayışının normalleştiği günlerden geçiyoruz. Artık son yönetim krizleriyle de sokaktaki Türkiye yandaşı çıkarcılar dahi Türkiye müdahalelerini konuşur hale geldi. Bir farkla, Türkiye gerçeğini hala özellikle parlemento partileri hala dilerine dolamıyorlar. Yandaş sendikalar ve benzerleri de sorunların sömürgecilik gerçeği yerine hala iyice silikleşen teslimiyetçi okoltukculara sorunu atıp sendikacılık yaptıklarına inanmaya uğraşıyorlarl. Böylesi Türkiye gerçekleriyle gelişen K. Kıbrısta elbet Türkiye hala resmi ve yandaş eksenlere konmuyorsa, biz Türkiyedeki gelişmelerin buradaki medyada haber olmasını beklememniz de sürprizin ötesinde olacaktır. Öyle de oldu. Onca Türkiye krizleri, direk Kıbrısı da vururken dahi olayalrın Türkiyedeki gelişmelerine hala dokunmama kaçışı devam etmektedir. Oysa, Türkiyedeki yaşanan krizlerden tutun yönetimdeki dönüşüm ile yönetme şekli hepsi buraya yansımaya, şekilendirtirmeğe hızla gelip yapılaştırılmaktadır. Türkiyenin müdahalelerini konuşmama ve Türkiyede olanları bilmeme tutumu, sonuçta bizi yaşadıklarımızı da bilmeme aşamasına taşır. Gidrek sorunların nedenlerini bilmemekle yetinmeyerek, sonuçları da anlamayarak konuşmamaya dek getiriyor. Hele de Türkiyedeki son devlet eksenindeki yoğunlaştırılıp siyasallaştırılan Suriyeliler veya geneldeki sığınan insanların tartışma şekli bizim de bilip konuşmamız gereken gerçek olarak acıtıcı şekilde durmaktadır. Bu nedenle yazımı Türkiyedeki epey gerilim yaratılan, devletçilik refleksiyle siyasal hedefleştirtilen yabancı gelişmlerine değinme zorunluluğuna uyarak konuyu seçiyorum.
Türkiyede son dönemde krizden krize geçiliyor. Geçiliyor de krizlerin kendisi değil krizin olup olmaması saptırılmasına dek gelindi. Bir kesim krizleri söyleyip sandığı beklerken, öteki kesim de gayet iyi gidiyorla tam tersi algılarla başarılar dizen iki keskin bıçak ayrımlı koşullarda tartışmalar gelişmektedir. Baskı ve yaasaklar ise işin cabasıdır. Öyle ki muhalif gazeteler yükselen eflasyondan şikayet ederken, açıklanan resmi raakmların saptırılmasına karşın yine de inanılmaz yüksek çıkışını haykırırken, resmi devlet medyası bunu bilmezliğe koyup, yükselen ihracatdan bahsedip, şükür ekonomisini önermektedir. Böylesi uçurumlar ile keskin sansür altında. Devlet eksenli oluşan tartışmalarda da sorunun kendisi değil de devlet bakışlı ırkçı yaklaşımlar olunca, konular iyice kaarabasanlaşır. Suriyeliler veya daha geniş olarak sığınmacılar da özetlediğim acı sonuçlarının tartışılan konularından birisidir. Üstelik, tartışılırken kitlesel eendişeleri veya yoksulaşma nedenleri olarak bu yabancı kesimi işaret ederek, toplumsal gerilimler oluşturulmaktadır. Konu gelip özde Türkiyedeki Suriyeliler oluyor. Çıkış noktası da Suriyelilerin gönderilmesi veya siyasal ekonomik kulanım ikilemine sıkışıp kalınmaktadır.****
Son günlerde Türkiyeede iyice Suriyeliler konusu iyice alevlendi. Şaşkınlık ile kulanım ikilemli yönetim yanında şahlanıp ırkçılıkla kitle avcılığı yapan şimdilik kaybeden öteki devletçi kesim de onları memleketine gönderme propagandasıyla yeniden tartışmaya başladılar. Bu yetmezmiş gibi yine Suriyelilere yönelik saldırılar yanında, Beyoğlunda olduğu gibi yakalanan kaçak insanlar polis tarafından sokaklarda gezdirilerek teşir edilmesi uygulaması da yapıldı. Bunlar günümüz devlet anlayışının nerelere geldiğinin kanıtlarıdır.
Türkiyede eflasyon iyice yükseldi. Kadına yönelik şidertler sokaklarda vurulmalarla normal hale sokuldu. Polis şideti ile keyfi tutuklamalar normalin de normali haline geldi. Ekonomik kriz ile artan baskılar karşısında bir de Suriyeliler adıyla sığınmacı konusu resmen probaganda eksenine konuldu. Muhalefet devletçi refleksle onların ülkesine gönderilmesini savunurken, iktidar bunları çok yönlü kulanma tekniklerini uygulamaya devam ediyor. Ayrıca, Suriyeli sığınmacılarla da bbaşta Kuzey Suriyedeki kontrol edilen yerlerle başlayıp Suriye geneli üzerinden gelecek tasarılarının da olduğu mesajını da veriyor. Yetmiyor: sığınmacılardan AB ile pazarlık yapıp para kazanıyor, yurtaş yapıp seçimlerdeki lehine çevirme silahını kulanıyor. Ve gerektiğinde buradan yetiştirilen cihatçıların başka ülkelerde kulanılmasını da fırsatlaştırıyor. Böylesi geniş eksen yetmezcesine, ucuz emek veya başka amaçlı sömürme kurallarını da eksik brakmıyor. Bu karışıklık ise tek tip Suriyeliler politikası oluşmasına da engel oluyor. Oluşan toplumsal uyuşmazlıkları da fırsat bilen CHP gibi devletçi partiler de onları ülkelerine gönderme politikasını pişiyiyyorlar.
Halbuki türkiye bu konuda basit bilimsel deyrlendirme yapacak geniş pratiği vardır. Avrupaya göçmen işçiler gönderen. Mülteci veya kaçak yollarla nifus akıtan ülkedir. Bugün Avrupada bol miktarda Türkiye yurttaşı değişik isimlerle bulunuyor. Buna karşılık K. Kıbrısta ilhaklaşma politikasıyla ilgili nifus taşıtarak yerleştiriyor sonra da kimisini kaçak taşıyıp kaçak işçilik emek sömürüsü de alt yapıya kondurttu. Kuzey Suriye politikası ise çok yönlü. Hem Suriyede kalıcı olmanın fırsatı için oradan yerel nüfüsu sürerek, başka devşirme nifusla dolduruyor, Türkiyede olan bazı kesimleri de yerleştirerek, K. Suriyeyi hem elde tutma hem de anti kürt bölge yapma uğraşındadır. Bu yönleü m Suriye politikasında bir de içseli vardır. Öncelikle Suriye kontrollü hedef vardı. Müdahale için Suriyeden gelen insan sayısının yüzbbini açmasını tetikledi. Hat ta o dönemde teşvikler dahi gerçekleştirildi. Daha sonra, gelen Suriyelilerle Suriyeye müdahil güç oluşturma dönemi hızlandı. Sürgünde milisler ve yönetim deneuyimleri gerçekleştirildi. Sürgünde parti kurmak dahi düşünüldü. Urfa gibi yerlerde aşiriretler toplantıları da gerçekleştirildi. Bu gelişmelerle gelen nifusun da sayısı bilinmiyordu. Hat ta verilen sayılar da tartışmalıydı. Bir de Türkiyeye Suriyeliler gelirken, örneğin idlip bölgesini Türkiye koruyarak, oraya birçok yabancı milisin gelip yerleşmesine de göz yumuldu. Afrin gibi kontrol edilen yerlerdeki göçlerin de sayısı yüksek oldu. Kontrol yerlerin de yapısı başka bir Suriye oluşturuldu.
Bunlar hiç düşünülmeden, sanki havadan gelmiş gibi Türkiyedeki Suriyeliler tartışılıyor. Suriye politikası eleştirilmeden, ekonomik siyasal gerçekler görünmezken, Suriyeliler gitsin denilirken de Türkiyenin Suriyeden çekilsin denilmediği kısgaca girildi. Nitekim, konuştuğum buradaki bazı Reyhanlılar, Suriyelilerden şikayet ederken, onların da K. Kıbrısta olduklarını söyleyince, milli damarları kabarıyor. Türkiyenin haritası böyle, Devletci türk islam sentezli büyük hedefleri vardır. Bunları hep tek yönlü görüyor. Hele de nedenin kendi olup da yüzleşme hala yok. Ama, Suriyeliler gitsin. Kimse idlipteki cihatçıları da kim taşıyıp koruyor demiyor. Afrindeki sürülen kürtler konusuna daa dokunmmuyor. Kıbrısta yapılanı da bilmezden denip devleti harika sanıyor. Sonrası mı, bilineezlik!
Yeniçağ sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.