Son günlerde resmen egemen elitin artık işbirlikçilik rollerinin de daraltıldığı, güvensizleştirildiği günleri yaşıyoruz. Öyle ki resmi söylemin hemen ardından tam tersinin yapılması, artık kanıtsandı. Söylenenin tavırda olmaması da partisel güçten, yönetim koltuklarına dek yansıdır. Hemen sorular başlar. Daha doğrusu, sonuçlar üzerinden sınırlı brakılan alanda konuşmalar yapılır. Eksik ve özüne dokunulmadığı zaman da hep şaşırmak, tıkanmak ve çürüyen yapıda devam söylemleri birbirine eklemlenip gidiyor. Öyle ki her konuda yalanlama, tersini yapma parti liderinin dahi parti hakındaki görüşünün kısa zaman içinde tersinin olması dahi nedeni konuşmaya insanları taşıyamıyor. Sokakta, bunların bir müdahale olduğu ve atres söylenirken, medya ve resmi kurumlarda sanki “hükümet sorunu” sınırını aşmama uğraşına oldukça dikat edildiği de yaşatılıyor. Son operasyonların UBP ekseninde olması, gelişigüzel gibi hükümet bozma kurma oynu oynanması şeklindeki gelişmeler, insanları hep genelden kopartıyor, hem de gelecek konusunda ayni yapı içinde ayar arama kısgacında tutuyor.
Son günlerde yaşananların, nedeni dahi sorulmuyor. Çürüyüp yerine neyin getirilmek istendiği de eksik brakılıyor. Olayın temelindeki koşullara hala deyinilmez. Ama, odenli gelişmeler oluyor ve resmen resmi rakamların tutarsızlığı kokuları çirkefe dek dönüyor ki mutlaka birşeylerin de söylenmesi gerekiyor. Ama, en basiti dahi sorulmaz. Örneğin, neden ısrarla Erssin Tatar saraya seçtirildi, odenli UBP müdahalesinin hedefi ne, neden ısrarla Tahsin makama konuluyor ve Ertoğlruloğlu, “Fayizi Türkiye istemiyor” derken, gelişmelerde bunlar birlikte ele alınmaktan kaçılınıyor, son görevlendirilen Ünal beyin daha dün makamdayken sonucu alınmayan konularıyla birlikte tartışılmıyor, “jet sgandalı veya Adapas sgandaları” hala sorgunun ilerisine gidilemezken, üstel başbakan görevlendirilmesine uğradı. Bu konuları geliştirmek mümkün. UBP kurultayında olanları, Köpürtülen Ersan hikayesini de eklemek kolaydır. Ama, onca gerçeklere karşın bu basit yaşananla birlikte olaylar ele alınmamakda ısrarları. Düşünmek dahi insanı yoruyor. Bunlar yapılırken, hükümet yapısının nasıl hiçlendiğini, müdahalelelrin artık basit denecek birokratlarca yapıldığı inancı iyice yerleşti. Sadece hükümet olma, yandaşa kalan olanaklardan yararlandırma dışında alan brakılmadı. Atama, teşvik, kalan cılız ihaleleri verme gibi konumlar brakıldı. Ubp parti meclisi toplantısıyla istenmeyen başkanları yerine yeni bir aday belirleyecek ken, saray adeta yeni sokak tartışmasına yönelik atamahyı yaptı. Hem de onun da parti meclisi toplantısını bekleyeceğini söylemesine rağmen. Peki, benden size bir soru: kısa dönemli değişen bu ortamın içinde saraya kimler gidip ilişki kurdu? Başka açıdan, üstelin çok yakınlarından birileri Ersinle temaslar gerçekleştirdi mi? Bu konuda da resmi eksende yazılıp söylenmese de resmi dışı alanlarda konuşanlar oldukça önemli idiyalar vurguluyor. Peki, normal ülke olsa, en başta UBP bu atamayı kabulenirmiydi! Brakalım basit soruları, Jet sgandalı olup ilerlemeyen, Adapas sgandalının kapatılma dönemli makamcısı üstelik Jet olayından şimdiki saraylı tarafından görevden alınırken, nasıl olur da en kritik dönemde makama atanıyor? Ama soru dönüp şu devamlılığa geliyor: Niçin Ersin Tatar ısrarla seçtirildi. Üstelik birçok Ersin eksenli kararlar da kaldırtılarak… Demek ki buradaki rejimin böyle olması istendi. İsteyen kim? Aman ha, bu alana girmeğin. Tahsin dahi etrafta yokken, makama atandırıp sonra “Türkiye Fayizi istemiyor” ile UBP bayrağını açarken, bu yelpazede konuşmak dahi istenmemenin nedeni ne?
Her konu bir yere doğru gidior. Kimisi kurgularla bazı dış çevreleri ararken, önemli kesim ise konuyu daraltılan resmi boyutla konuşma devamındayken, nedense hep sokakta dahi değişik şekilde konuşulan Türkiye gerçeği hala yaşatılanlar içinde yok. Saray, parlemento ve hükümet. Sorular hep müsaadeli demokrasi çizgisinde. UBP yıkımıyla fırsat kulanma devam ediyor. Şunu da ekleyelim: UBP hep bir resmi siyaset düşüncesine konulmak istendi. Kemalislikten milliyetçiliğe bir tabela konulmaya çalışınıldı. Oysa UBp Kuzey Kıbrıs oluşumu ile resmi merkezli eksenin partisiydi. İşbirlikçi ile yrel ganimet paylaşımlı çıkarların aynasıydı. Bunu merkez gücüyle yapıp destekleyen önemli kitlelere de ulaştı. Bu çıkar ilişkileri de sistem varoldukça devam edeceği sanılıyor. Elbet içsel dinamikler daraltılırken, işbrilikcilik yetkileri direk Türkiye tarafından el konulurken, UBP de etkilendi. Görüldü ki onca güç gösterisine karşın kendi başkanlarını dahi hem de Y.60 oyla seçtikleri başkanı bir gecede sıfırladılar. Bazı arkadaşlar bana UBP parti meclisini sordular. Onlara “tanıdıklarınız varsa sorun” dedim. Gelen yanıtlar net: gelişmlerden haberleri yok. Rahatsızmışlar. Ama, Üstel konusunda hemen “para” dediler. Tıpkı geçmişteki gibi. Üstelik hepimiz yaşadık, merkezi çıkarları sarsılınca birilerin nasıl başka partiye kaçtığı da hala akılarda. Dahası, Annan planı döneminde bazı arkadaşlar, Üstelin kualisyona alınıp barışçıl olma olasılığını da tartışıldığı çoktan nedense unutuldu. Üstelin kaç parti gezdiği veya bizat onun makamında yaşanan sgandalar ortada. Önerimi tekrarlıyorum: şu Gürleyen Gür Caferi sıkıştırın: çünkü Jet sgandalında adaya gelenlerle yemek yediği o günlerde söylendi. En azından Cafer beyin Ünalın da makamcı olup yaşatılan Jet sgandalındakileri öğrenmek önemlidir.
Tüm bunlar tek noktada buluşuyor. K. Kıbrısın sömürge oluşu, yeni AKP dönemiyle ilhaklaşma adımları yanına rejim değiştirme çabları geliştikçe, bu tür gelişmelerle de koşullar daha bir oturmuş olacaktır. Herkesin bildiği, konuştuğu ama söylemekten kaçtığı bu kendi durumumuz, bizi bu noktalara dek taşıdı. Salt hükümet oyunları değil, giderek gericiliğin kurumsallaşması, sosyolojik darmadağınıklıkların üstüne hep kurumsal sıfırlama ile direk bağlanma ekseni güçlendiriliyor. Boşuna değil bu tartışmalarda imzalanan paket dahi etrafta yok. Peki bu şartlarda engeleme nasıl olacak?