Gelişmeleri bilmeden, konular konusunda haberi olmayan günleri yaşamaktayız. Yaşarken de bilinmezler içinde durmadan gelecek tasarlama hastalığı da epey kronikleşiyor. Kronikleştikce de sancılar da normalleşip, normalmış gibi davranışına geliyoruz. Öyle bir bilinmezlik cendersine konulduk ki demeğin gitsin. Son olarak K. Kıbrısta hem de gözlerimizin içine soka soka, sopa göstere göstere saraya hem de uydurtularak birisi, makam koltuklarına da en hafif ahlaki ilkeği yerlebir edip şekillendirme yapıldı. Bu süreci işletirken de neden bunlar sorusuna yanıt da paket ile uygulanmak için hızla meclise sunulan yasalarla verildi. Hepsinden daha önemlisi ise iki gelecek kısgacı da hala konuşturulmama penceresinin arkasında sırasını beklemektedir.
Birincisi, çoğumuz bilip unutuğu, yeri geldiğinde de birleşik Kıbrıs için talebini savunulan her ihtimale karşın yarını kurtarma tutumudur: nemi bu; Kıbrıs sorunu “çözülürken” yapılan uluslararası anlaşmaların kabul edilip devamının sağlanması. İlk önce salt K. Kıbrıs uluslararası şirketler denilirken, son görüşmelerde çaktırmadan ve konuşturulmadan K. Kıbrısın yaptığı uluslararası anlaşmaların da yarın kazara “ki şimdi çok zor” anlaşma yapılıp birleşilirse, bu yapılan paket türü veya geçirilen yasalar, geleceğin de tutsak belgeleri olarak kalma olasılığı zaten kabullenildi.
İkinci konu, ki oldukça hala bilinmezlik oynunun temel kuralı halinde yürüyor: Türkiyede olan gelişmeler, buraya yansıtılan uygulama bağlamını hala tartışmalara konulmamasıdır. Tehlikeli gerçeğği, dünya basınının dahi yayınladığı haberi K. Kıbrıs basını yer vermedi. Elbet birkaç hat ta güncel bir gazete dışında yazan olamama tutumlarıdır. Bilgisiz brakılma, iç politikada konulmaması ile insanların değerlendirme ufku daraltılıyor, bize dayatma yapan ve en son birçok yetkiyi de anlaşmayla alan Türkiyedeki son rejim hamlelerini bilmeden durmanın tutsaklığını oluşturdu.
Bu iki önemli kural, yarının da nereye doğru olduğunu, neden kamuoyundaki acayip duruşun da kısa birer yanıtıdır. Örneğin, Kıbrısta da görev yapan Sadat lideri burada hiç konuşulmadı. Sadadtın ne olduğu,bazı tehlikeli korkuları, sadece batı değil Arap ülke basınları da mahşetden verdi. Hele de Kılıçtaroğlunun konuşması sonrası Ortadoğu ülkeleri konuyu bir başka yorumladı. Bunu Hüsnü Mahali bizat çıktığı yayınlarda örneklerle açıkladı. Ama, onca Türkiyeleşme gerçeği, Sadat tipi yapının liderinin adada da görev yapması, benzer örgütlerin olması ve daha tehlikelisi, kulanılan dilin de benzerliğine karşın bu gelişme bilgisi geniş ufkun içine giremedi.
Yine bir örneğin içine dalalım: Sadat yönetim kurulu kişilerinden biri, sanal medyaya atığı tritte, “Kanla aldığımız vatanımızı seçimle veremeğiz” dedi. Ne tesadüf ki ayni zamam diliminde bizim seçtirtilen saraylı da muhalefete benzer şekilde hayinler diyordu. Kıbrıs konusunda yazan birçok örgüt lideri de “kanla aldık verilmez” tezinin Kıbrıs tezi olarak kamuoyuna hep hatırlatılmaktadır…
Bu arada Hüsnü Türkiye kamuoyuna önemli bir soru işaretli öneri de sundu: Muhalefet partisinin bir heyet kurup, Türkiyenin kontrolunda olan K. Suriyeye göndermesini önerir. Özellikle de idlipe girmesini ve orda olanları görmesini önerir. Kuzey Suriye ve özellikle idlipteki yapılan Türkiye evlerinin kimlerin yerleştiğine de dikat edilmesini de ekler. Bu soru dizisi devam ederken, öneriler şeklinde anlatılıyordu. Hüsnü dahi dilinde olmasına, bu bölgeğe resmen nifus mühendisliği yapılıp oradaki belli kesimin sürüldüğünü sözler arasında ekledi. Ama, burada işkal politikası uygulandığı, taşınan ağırlıklı idlipe getirilen cihatçıların erleştirildiğini net şekilde ifade edemedi. Tıpkı buradaki medya çıkıışlarında K. Kıbrıs için söyulediklerini Türkiye medyasında söyleyememe gibi….
Yeniden tekrarlayalım: Türkiye kamu oyu ve muhalif kesimler hala devlet idolojik merkezli ayrışma çizgisinde durdukça, önemli sorunların içeriğini konuşamaz. Bunun iki net nedeni Kuzey Kıbrıs ve Libyadır. Kuzey Suriyeyui de buna eklemek mümkün. Konuşamayınca, hele de buna destek verip resmi idoloji de yapınca, konuşturulmayan ama sorunlu ve genişleme politika fetihçilik işdahı olunca, Türkiye yayılma politikalarını destekler devletçilik çenberini yırtamaz. Hele de son Suriyeliler mülteci veya aslında sığınan kuralında brakılan insanlar bir yandan yurttaşlıkla seçim avı, ucuz emek sömnürüsü ile çalışma alanlarında ve yeni ele geçirilen politikasında yerleştirilerek kendi defaktosu durumuna getirme kurallarının ugylatacılarıdır. Bunubir başka nokta da bizde de Kıbrıs mülkiyet biçimini değiştirme moduna sokulmaya çalışılan Vakıflar kurumsallaşmasıdır. AKP dönemiyle hem sermaye hem de kurumsal ayak olarak tarikatlarla güçlendirilip yeni rejimin ayakları haline getirilen bu durum vardır. Bu başta basit vakıf gözüyle konuşuldu. Birçok rezalet habersizleştirme noktasında yasaklanıp suç kuyusuna konuldu. Ensar yurtrlarındaki tecavüzler gibi. Diyanetin yeni yasasıyla kazanılan duruşlar gelişmesi.Sonuçta biriken durumlar patladı. Aslında Amerikada bazı durumlar çoktan gündem yapılarak soruşturma ve gözlemler sürmektedir. Ama, Türkiyede sızıntı gibi vurgulanıyordu. K. Kıbrısta haberi dahi yapılmıyordu. Ama, tüm uluslararası anlaşmalara, konulan imzalara hep Vakıf silahı ile fırsat işaretleri verildi. Maraş en net olanıdır. Nitekim en son Kılıçtaroğlunun da açıklamalarıyla Vakıfların sermaye hareketlerinde dışa dahi nasıl uygulamalar yapıldığı gerçekleri fışkırdı. Karşıdan da tehtitler geldi. Ayle tipi ilişkilerden tutun Amerikadaki sorgulara dek vakıf olayı yeni sermaye hareket şekliyle de yerini haberlerde almaya hız verdi. Tabi ki K. Kıbrısta bunlar hiç olmaz. Yazana da tıpkı Sadat yetkilisi gibi de “kanla aldık vermeğiz, bunlar hayindir” denilerek hemen yargıyı da harekete geçirme benzetmesi de tesadüf olmasa gerekir.
Konser yasaklanması, sanatçıların fesdivalere çıkmasına hemen yobaz örgütlerin değişik dini referansları kjulanarak yasaklanmalarını sağlama günelrine de geldik. Giyilen elbie, söylenen sözler, Kürtçe gibi dil ile şarkı söylenmeler gibi birçok normal güncel yaşamın kültürleşmelerine dahi gerici örgütler devlet yapılarıyla birlikte yasak etme konumunda birleştiler. Ama, bunlar da K. Kıbrısta haber olmaz. Gidilen dış ilişkilerdeki Kıbrısın gerçeğini de anlatılmaz. Som Muratın dış ülkelerdeki Kıbrıslılar için dedikleri,bunları belirtmesi, gerçekten haklıdır. Hem de oldukça haklı.. da Suriye gerçeğini konuşulmaması, ele geçiren topraklardaki yapılanları bilmeme veya bilmemezzlik deryasında karşılamnnması sonucu ırkçı Suriyeciler kulanım pratik idolojisinin mavzemeleri halindedirler.