Önce sağlıkla başlayalım: Korona salgınının sürdüğünü artık unutuk. İlaçlardaki yokluk artarak devam ederken, peşinden de zam kovalıyor. Hastahanelerde ilaç hikayesi ise öcüye dönüştürüldü. Ama,makamcı çıkıp güzelemeler ve dünya başarıları okuyor. Benzin fıkrası ise bilinmezlik üzerine faciyaya dönüştü. Önce benzin yokuluğu başlıyor. Denizdeki dalga masalı ile bayi şirket kavgaları sokakta görülüyor. Ama net olan insanlara benzin verilmiyor. Derken, benzine de zam konuluyor. Öyle konuluyor ki nerede ise hergün hale sokuluyor ve oldukça yüksek derecede geliyor. Yetmiyor: enerjinin öteki temel elektrik alanı bbaşka öykü yazıyor. Hem elektriğe zam hem de kesilen elektrik kesintileri birlikte çift dansı gerçekleştiriyor. Not: daha kocaman zamın faturası gelmedi. Kapıda.
- Kıbrıs bu gerçeklere dek geldi. Üstelik artık bunları çözecek makamın da adı konulmuyor. Gıda hem sıkıntısı hem keyfi zaamlar etrafı alıp yerlebir ediyor. Zamın anlamı hem artan maliyetler, fırsatı kulanıp fiyat artırma ve yönetenlerin para elde etmek için vergi veya direk fiyat artırma gibi değişik nedenleri vardır. Genel ekonomi bölümünü başka yazıya havale edelim.
Bir başka dans modeli de konuları aktarmaktır. Değişik figürler oluşur. Siyasetci ve medyacı bunların başındadır. Sanal medya da deşarj alanıdır. Nitekim, Takeci gazeteci modeliyle bütün suç içe havale edilip, beceriksizlik, yeteneksizlikleri işleğip, dışa muhdacı normalleştirip içeleştirir. Çünkü, beceriksizlik vardır ve yardım edilmektedir de sınırının olduğu düşüncesini yerleştiriyor. Tabi kendinin de ayni sistemin yerleşmesi adına atılan adımlardaki rolü pek konuşmak istemiuor. Sadece başarısızlığı sağa sola atıp de sömürgesel gerçekleri söylemeden konuşmanın hızıyla anlatıyor. Başka birileri de günah çıkarır gibidir. Dün örneğin Tatar için koşuşan, onun Avrupa gördüğünü söyleyen, şimdi bazı arızalar sonucu ona veriştiriyor. Veriştiriyor da özüründe kabahatinden büyük oluyor. Neymiş, adam iyi hesapçıymış ve siyaset onu kirletmiş havasını çalıyor. Halbuki Ersinin saraya giderken ki müdahaleleleri herkes söylerken, o Avrupa görmüşlüğünü anlatıp peşinden koşuyordu.
Bir örnek de popilist atışlı kişiler vardır. Onlar demokrasi denilip kendi kendilerinin herkesi konuşturduğu yalanıyla etrafını örüyorlar.Herkes bilir ki patronunun sınırına dek konuşma hakına sahiptir. Ama. Tüm bunlar şunu engelemiyor: kitlesel dinlenip izlenip mesajlarla boğduruldukları gerçeği de bu rüzgarın tamamlayıcısı oluyor…
Bir başka nokta da şu: özellikle türkiyeyi ya hiç konuşmaama, ya hamasetli yalanla tekrarlama veya Kıbrısın sorununu çözeceğine inaç belirtme gibi değişik dans şekileri uyduruldu. Nitekim, birçok çevre ile AKP konusunda tartışırken hep şu sonuçla karşılaştım: “dur bakalım,Kıbrısta federal çözümü ancak AKP yapar; Türkiye ollmasa biz parasız kalacğız, brak da para göndersin” söylemleri gayet tatlıdır. Nitekim son anayasa referandumunda hem de kendine parlementer federasyoncu eksenliler bana hep anayasaya evetin Kıbrıs için iyi olacağı karşıtlığı yapılıyordu. Birçok benzer tartışmalar yaptım. Boşuna değil kim koltuğa yaklaşıyorsa, Kıbrıs sorununda Türrkiyenin çıkarı noktasını hep tekrarlama iydiyacı duyuluyordu…. Bunlar güncel siyasetimizin çirkeflik yüzüdür. Danscılar ise onları çirkefe koyanı değil çirkefteki karşıt kişisine laf atmakla geçmektedir.
Akol zamını dışta braktım sanmayın. Hat da şu utanç da oldu: Bilsek le başlayan lafazanlık öteki gıda kesimine destek verilse destekleyeceklerini söyleyenler de var. Nedense, Alkol ve sigara ama özellikle alkooldaki kat kat fon parasının mali hesap kadar, Türkiyedeki rejimin siyasal gerçekliğinin de olduğunu pek görmek istemiyorlar. Çünkü zaten Türkiyede alkol yasaklama ve gericilik düşüncesinin kabul etirilmesi bağlamı, burada pek söylenmek istenmez. Nedeolsa, biliyorlar ki koltuğun yolu Ankaradan geçer. Sunatın da ne olduğu malum.Hele de ramazan öncesi bu fiyat tetiklemesi boşuna buluşturulmadı.
Ülkemizdeki krizler peşpeşe geliyor. Tetbir denilen talimatlar da birbirini kovalıyor. Resmen dayatılma durumundadır. Ama belekler en iyi para alan önemli düşünce probaganda algısını şimdilik unutular. Ama, belediyeler sayfası önümüze konuldu. Ödenli talimatlı ki kayumdan tutun metroya dek önerilerin olması tesadüf değildir. Ama başka kesen acıtan gerçek de var: Belediyeler hem sömürgeleşen derebeylikler şekline, hem de elçilik kapısında çözüm bekleyen merkezler haline geldi. Herkes birşeyler söylüyor da biriktirilen sorunlarla çoktan iflası ilan edilen merkezlere rağmen seçenek yerine biryerlerden bekleme yeylendi. O birikim de ok edildiği için de çok yönlü teslimiyet oluştu. Üstelik bu çorbada limonu ve tuzu olan da direk elçiliktir. Ama, eski bir sendikacının önerisi de reforumları yasalaştırmak için teknokrat hükümet önermesi de başka acayiplik oldu. Halbuki zamanında sendika başkanıyken, bu yasalar için grevler yapan başkan konumundadır. Tabi ki diyenler de olacak, “neden UBP yi fazla eleştirmiyorsun”: çünkü bu resmin önemli kesiminde UBP var. Fakat son dönemde Tatarla başlatılan dizayin UBP resminin oldukça kararmasına neden oldu. Eski bbaşkanı pehlivan Hüseyin istanbulda olmasının Türkiye anlamı yokmu?
Kısaca, daha yazıyı yazmadan önce, elektirk kesildi. Bozulaan ekonojinin etkisi ile Mart hala dondurtuyor. Türkiye ekranlarının muhalefet kanalında hep CHP ile AKP den kopanların muhalif yüzü dolaşıyor. Değiştirilecek seçim yasası ile Millet itifakı sorgulanıyor. Ama HDP yok. Sol partilere yani sosyalistlere raslamıyorum. Hani bu ekranlar dün Tatarın borazanıydı da aklıma geliyor. Dedik ya çirkef dansındaki çirkin yüzleri seyrediyorum.