Ekranlar Ukrayna savaşından haber ve yorumlarla dolu akışkan şekilde akıyor. Elbet, arada “ayıp olmasıncasına” bizim medya dda haber dokunuşları yapıyor. Fakat, siayset demeçleriyle bunu yaygınlaştırma mavzemeleri şimdilik pek yok. Hele de koltukta oturan veya krevatlı muhalefet konuyla pek alakadar olmuyor. İlgisizlik yanına şunu eklemeden olmaz; Türkiyenin net tavrı olmadan, buna ikna ihdiyaçları bulunmadan pek de konuşacak sözleri yoktur. Ya konuşup da Türkiye ile ters düşerlerse! Başka açıdan, konuşurken birileri kendilerine K. Kıbrısın koşullarını söylese azar yemezleermi? Onun için konuyu K. Kıbrıs medyasından öğrenmeye kalkarsanız bir şey anlayamazsınız. Şunu yaşarsınız, gelişi güzel haberler veya buralaştırıp buğday ve döviz masalaarı dinlersiniz. Hele de eski bakan veya akademisyen ön etiketli kişilerin lafları sanki Ukraynayı değil de Ukraynaştırılan sığ K. Kıbrısı karşınızda bulursunuz. Değişmeyen olgu, Ukraynada savaş yaşanıyor. Bu tırmana tırmana geldi. Bol bol söylenen uluslararası hukukun çiğnene çiğnene de belirsizleştiği sonuçla savaşa sıçrandı. Bunları bilmeden nedenlerle gelişmeleri birikmeden sonuçların üzerinden konuşmak sadece güne uymanın ötesinde pek de anlam olmaz.***
Ukrayna savaşı yaşanıyor. Savaşın ne olduğunu uzun uzun anlatmak da gerekmez. Dünyada ters koşul, emperyalizme seçenek olmayan süreçte bulunmak ve muhalif olarak barışçıl hareketlerinin iyice etkinsizleşmesi kkoşullarda bulunmamızdır. Yoksa, savaş emperyalizmin baş vurduğu siyasal araçlardan birisidir. Politikalarını tıkandıkları anda savaş siyasetiyle sürdürdükleri hep yaşanarak tekrarlandı. Aynen, uluslararası hukukta sınırların değişmezliği, işkallerin yasaklandığı kurallarına rağmen buna ençok uymayanın güçlü devletler olduğu da kesin. Emperyalist çağda bulunuyoruz. Bu çağdaki neoliberal yapılanış tıkanıp yerine başkası getirilemiyor. Peşpeşe krizler gelip yıkımlar yaratıyor. Ekonomik deyip de durmayalım. Ekolojik, sağlık, uygarlık gibi birçok kriz güncel yaşamın birer normal haline dek getirildi. Faşizmin devlet biçim hali normal yönetim şekli oldu. İşkaller rekabetler birbirine karıştı. Ukrayna bu sistem işşleğişinin en son örneğidir. Daha önceki yazılarımda konuyu epey yönleriyle yazdıydım. Oluşan birikim kendi seçeneklerini de geliştirir. Ukrayna denilirken de aslında Batı ile Rusya olduğu herkes tarafından kolayca anlaşılınır. Üstelik Ukrayna kriziyle Baydının iktidara geldikten sonra Rusyayı kuşatma hareketini birincil temel kural halinbe getirmesinin de katgısının çok olduğu malum.
Elbet, ukrrayna savaşı yaşarken birçok ülkede değişik izleri de canlandırıyor. K. Kıbrısta ise Türkiye eksenli seslendirmeler şimdiden başladı. Rusyaya Ukrayna işkali denilirken, benzerlerini Amerikanın kaçkez yaptığı hatırlatılıyor. Türkiye eskiden Filistin derken, İsrail ona Kıbrısı işaret ediyordu. Şimdi Türkiye yetkilileri Ukrayna ilgili yükselen sesle konuşsa, işkal dese, “tıpkı Kırım gibi” hemen Kıbrıstan başlayıp Kuzey suriyeye dek olanlar hatırlatılacak. Belli olan ezberletilen uluslararası hukuk hikayelerinin bunu savunanların nasıl yerlebir yaptıkları sonuçlarını yaşamamızdır. Bunu akıldan çıkarmayalım. Dahası da var: özellikle Emperyalist eksendeki hamleelrde öylesine dokunmalar oluyor ki ilerisi için oldukça tehlikelidir. Montro anlaşması bunlardan birisidir. Batılı emperyalistler bunun delinmesi çabasında. Böylelikle Karadenize de krizleri taşıyıp hegemonya kavgasına girecekler. Gürcistanla bu deneğim yaşadı. Gürcistanın ödediği bedel malum. Şimdi ayni pilav Ukrayna krizine konulmaya çalışılınıyor. Türkiyedeki rejimin de buna galiba sıcak baktığı anlaşılıyor. Boşuna değil Amerikan yetkililerinin deniz kimi amirale bu planı sunarken, ardından Erdoğanın kanal istanbulu gündeme getirmesi nedenli tesadüf olabilir? Üstelik bilimsel tüm eleştirilere rağmen dayatılması, rant aşkı ile batının Karadeniz zehirleme siaysetinin buluştuğunun ilk kıvılcımı olarak galiba yakıldı.***
Kuzey kıbrısta bulunuyorum. Ekranlar Ukrayna bilgileriyle dolu. Tekleştirme Ukrayna aslında yakın tarih Emperyalist gerçeğinin sonucudur. Kendileri kural koydular. Uluslararası hukuk dediler, sınırlar değişmez kuralı getirildi, Cenevre anlaşmasıyla ilhaklaşma yasaklandı. Nifus taşıma defaktoyu bozma resmen yasak dediler. Cezalar konuldu. Bedel ödetmeler denildi. Ama hepsini en güçlü olanlar bozdu. Sınırlar değiştirildi, parçalanan devletler oldu. Yasadışı toprak parçaları oluşturuldu. Anlaşmalar yapıldı, uygulanmadı. Son Minsk anlaşmaları uygulansa, zelenski batıya güvenip karşı provakasyonlar yapmasa, Rusya bugün müdahale edermiydi? Ama güçlerin belirlediği keyfi anbargoların konulduğu yapılan anlaşmaları bozup karşıtlarını suçlama algısı karşılık buldukça, bunlar tekrar tekrar yaşanacaktır. Ukrayna savaşındaki önemli bir ayrıntı da komşunun Rusya olması, kendinin kuşatılacağı gerçeğini çoktan bilmesiyle de alakalıdır. Aynen, Suriye düştüğü halde ardından iran ve kendine sıra geleceğini bilerek bilinçli Suriyeye müdahale etmesi gerçeği de vardır.
K. Kıbrısta yaşıyorum. Buranın koşullarıyla Ukraynayı yorumluyorum. K. Kıbrıs hem sistemin stratejik sömürgesi, hem de ilhaklaşma adımlarının epey yol aldığı coğrafya parçasıdır. Benzeri dibimizdeki Filistinde de gerçekleşiyor. Birçok uluslararası karar var. Ama hep tersi işledi ve işlemektedir. Koşullar normal hale geldiği için de benzer konuların da tartışılması epey tehlikeli haldedir. Afrin müdahalesini işkal yazdı diye Afrikanın başına gelenler veya enson Beyaz evdeki malum toplantıyla nasıl unutulmuşken dava hem de ağır cezada yargıya gelişi buranın tarihi gerçeğinin kendisidir. Ukraynada savaş yaşanıyor. Bir anlamda Rusyanın batıya beni kuşatamazsın demesinin hamlesidir. Ukrraynalılar batıya güvenmenin, faşist yönetim aldında bulunmanın da sonuçlarıyla karşılaşıyor. Öyle gelişmeler oldu ki eğer bir yerde ondörtbin kişi katledilip, bunların üçbini çocuk oluyorsa, sendikacılar Odesada otelde yakılırken ses çıkmaz sa bu kontrolsüz ama batı aşkı bazen böyle bedeler de ödetir. Gelecek mi, bunu da ailerdeki yazılarımda tartışarak bulmaya çalışacam. Biraz da gelişmelerdeki gerilim de buna yardımcı olacaktır.