Bazı ülkelerin can alıcı ürünlere altın sinmgesi ile isimlendirilmektedir. Kıbrısın da narenciye “sarı altını” olarak isimleştirildi. Getirisi, ihracat önemi ilgili simgeği almasına yetip artı. Ben bu yazımda konunun üretim veya simgesel adını değil de çalışan bakımından bazı tarihselden gelen emek olgularına dokunmaya çalışacam.
Kıbrısta özellikle potokal önemsenen meyvedir. Üstelik birçok yerde de yetiştiriliyordu. Öylesine yoğun üretim vardı ki ayni zamanda narenciyenin çalışanları da epey fazlaydı. Nitekim, tüm siyasal engelere karşın, bizim Dilirgadaki Erenköyden dahi Omorfoya çalışmaya kadınlar gidiyordu. Yetmişlerin başında başlayan kadın çalışan sürecinde Annam da vardı. Bunları bağlı oldukları araba şöferleri Omorfoya getirip, orada rum mal sahiplerinin narencisiyesini topluyorlardı. İyi denecek ücretleri de vardı. Fakat, bilinsiz ve örgütsüz olmanın daa net bazı durumların farkında olsalar da ses çıkarmamalarını da getiriyordu. Örneğin, bazen çok çalışma nedeniyle verilen parayı şöferler kadınlara vermiyorlardı. Yine, baklava gibi ödüllendirme karşılıkları da şöferler çalışanlarına vermiyorlardı. Buda tesadüfen son dönemde bir portokal bahçecisinin çalışanına söyleyip öğrenilmesiyle anlaşıldı. Bu süreç 74 yılına dek sürdü. Hat ta annamın da anlatığı gibi,gerilen Türkiye Yunan Ege krizi nedeniyle endişelenip işe gitmeyecek olan kadınlara güven vermek için, ustalarının arabanın kapısında onları ikna etme faaliyetlerini de anlatıyordu. Bir rum bahçecinin: “Bizi ilgilendirmez. Türkiye ve Yunanistan ne isterse yapsın” diyordu. Hat ta ne acıdır, sonradan öğrenildiğine göre, rum ustaların çalışanlara iiyi görünme adına verdiği baklava gibi tatlıları, bizim şöferler yine çalışanlara vermedi. Şikayeti olanı da işe getirmeyeceklerini söylediler.****
Derken 74 süreci yaşandı. Portokal alanlarının da mülkiyet şekli altüst oldu. Gerek güneyden gerek se Türkiyeden gelen nifusa gelişi güzel taşındı. Yine de Narenciye darbe alsaa da epey verimliliği sürüyordu. Bu defa, Karpazdan insanlar Omorfoya çalışmaya gitmeğe başladı. Ama işler karışıyordu. Baaşta, narenciye birikimli bilgi yoktu. Bu konuda benim ve Ali Görenin portokal işçileri için birer bestemiz de müzik alanında var.
Bu durum da giderek yer değiştirmeğe başladı. Sömürmek ve kolaydan kazanma hırsına bir de beceriksizliklerle de eklendi. Asil Nadir olayı da narenciyeye girince, karmakarışık işlere girip kördüğüme oldu. Çalışan plofiri ise artık kaçak simgeli yurtdışı Türkiyeli işçiler olmaya başladı. Haklar ise gidrek netürleşirken, Narenciyede de gelişen teknolojiye uymama da hızlandı. Bu durumda olan çalışanın hem yabancı hem de kaçak simgeli oluşu, yerel ilgisizliği de getirdi. Konunun haber dahi olmamasına dek gelindi. Ölümler bile haber olmuyordu. Hele de son Pandemi sürecinde yaşannn limanlardaki görünümlerden bahçelerdeki yaşam şekileri, resmen insan utancının da çok ötesindeydi. Ama fazla da ilgi yoktu. Nede olsa oy yoktu. Yandaşlığın da anlamı sıfırdı.***
Özetlenen gelişmeler şimdi de başka açıya düştü. Artık uygulanan çok cılız ücret ve yaşam koşullarının rezaletin de ötesinde olması sonucu, yeni kaynaklara yönelindi. EN kolayı da akla geldi: Türkiyedeki Suriyeli mülteci olup mültecilik hakı verilmeyen Suriyelilerin buraya ucuz sömürülecek işçi olarak getirilmesi önerisi yapıldı. Aslında, Koşullara uygundur. Zaten, doksanlardan beri narenciye işçileri taşaron şeklinde çalıştırılan ve hakları olmayan yabancılardı. Bir farkla, Türkiyeli değil de şimdi daha da ucuza çalışacak koşuldaki Suriyeliler tercih edilmek istenmektedir.
Sarı altının kimini zengin ederken, çalışanın da gidrek daha düşük derecedeki hak talep etmeyecek yanancı seçkisine gelmesi, bize basit sömürme kapitalizmin nereye gelişinin de kanıtlarıdır. Hakları olmayacak, daha düşük ücret ve yurtaş olmadığı için dilendiği anda sürülecek emek sömürüsünün adeta kuralaşmasının sonucudur. Sarı altın hikayesi de ganimet tipi olmanın, işkal hukuklu mülkiyet çevirisi ile salt kar üzerinden olunca, şimdi can çekişme dönemine doğru yöneldi. Eklemeden edemiyecem: kapitalizmin de önemli değişimini de yaşıyoruz. Teşvikin ticari sektör bölümü epey yüksek ken üreten kesime daha az veriliyor. Hele de çalışana brakın teşvik, haklarını dahi kulanamyacak dereceye dek getirildi. Yeni Kapitalist sömürgeleştirme şeklimin sınıfsal noktasında da bunlar bulunuyor.****
Narenciye yaşamı Kıbrısın da ekonomik aynasıdır. Mülkiyet değiştirme şekli, özel kooperatif ikilemler, Asil nadirle nereye yönetildiği, Kıbrıs mührünün kaldırılıp KKTC belgesiyle ihracatın ekonomik felaketi ve hepsinden önemlisi, çalışanların nereden nereye gelinmesinin bize sınıfsal ve ülkesel filiminin şerit şeklinde çekilmiş önemli tarihsel güncel belgesidir. Demek ki bizim narenciye sahipleri daha sömürülecek şekliyle Suriyeli işçiler istiyor. İnsanların ne olduğu dahi net değilken, onları sömürmek, kulanmak epey tatlı geldi! Zaten daha geçende yayınlanan raporla Kuzeyden Güneye mülteci geçirip kaçakçılıkla nelerin kazanıldığı da yeniden belgelendi. Sömürmek ve kuralsız sömürmek, kulanmak kuralı artık hayatımızın her alanında yerleşti. Onun için çaresiz Suriyelileri, şimdi de işçi yapalım!