Kısa zaman önce, Yeni Erenköy belediyesi “derebeyliği” resmen bataklıkta debeleniyordu. Elçilik ve UBP operasyonu ile başkan bağımsızlık duruşundan UBP neferi olur. Ona bazı katgılar yapılır. Şimdi de ilgili kişi ayni partinin vekili olur. Yine kısa zaman önce, Lapta belediyesi “derebeyliği” maaşları ödemeyrek iflas noktasında durdu. Ona da yardımlar yapılırken, bağımsız başkan birden şanlı uBP hamasi nutuklu katılımla partileşti. Yetmedi: bugün Maağusa belediyesinde işçiler uyarı grevi yaptı. Hem aylardır maaşlarını alamıyor hem ek mesayilerini de ödenmemesini yaşıyorken, her yerde oldukça kabarık çalışanı olduğu ve bir kısmının işe dahi gitmediği gözlemleri de varken, birden 32 kişi daha işe alındığı haberi yayıldı. Grevin nedeni bu. Buna birçok benzer uygulamalı sonuçları sıralamak kolaydır. Hele hantalık, kabarık çalışan, partili istihtam gelişkinliği gibi birçok yapılanı anlatmak kolaydır. Maaşlarda dahi sorun olduğu iflasın üst derecede bulunduğu, yardımlar ve borçlanmalarla dengenin iyice bozulduğu ve en önemli noktalardan birisi de TC Elçiliğinin kapısından başka kapı nerede ise kalmadığı bir yönetim ağına ulaşıldı. Uygulamada başkanların derebey gibi yetki kulanırken, bağımlı ilişki ağı elçilik kapısıyla merkezileştiği koşulların normalleşip çözümlerine çare aranmaktadır….
Gelinen sonuçlar benim için hiç sürpriz değildir. Daha ikibinlerde belediye reforunmu konuşulurken, Elçilik ile o zamanın içişleri koltukçusu Ö.M. ve birçok belediye başkanının önerdiklerini eleştirdim. Sorunun ççözümü değil daha büyük sorun yükünün yüklendiğini Ortam ve Yeni Çağ gazetelerinden bulmanız mümkündü. Bazı CTP li arkadaşlar ise ısrarla “bunudamı beyenmiyorsun” serzenişleri yapılıyordu. Sanki iflas eden ve genel koşullarla da desteklenen belediyelerin daha fazla nifus katılımla çözülemeyeceği gerçeği görülmek istenmedi. Fakat, gerçekler hep gelip keskin bıçak gibi ayazda yüzlerimize vurmaya devam ediyordu. O zaman da belediyelerin derebeyleştiğini söyleyip bunun ilerde daha da sert sorunlar yaratacağını anlatmaya uğraştık. Tutmadı. Şimdi bu sonuçlar birer birer iflas ve aşmazlarla karşımıza teker teker değil tümden gelmeye devam ediyor.
Belediyeler yerel yönetim gibi değil de bölgesel sömürge derebeylikler gibi yönetilip, önce işbirlikçi yeryel yönetime ve giderek elçiliğe bağlı yeri geldiğinde dilenen birimler haline sokuldu. İstihtamdan öteki işlerde yandaşlama ve hizmetleri adeta açıkları kapatma noktasına da getirince, halk yerel yönetim değil de sistemin yerel derebeyleri şekline getirdi. Örnek mi Su gibi hak olan konularda dahi mali açık kapaatma, borç ödeme adına yüksek fiyatlandırma gerçeğinde görürüz. Yine ihdiyaca göre değil partileşme veya yerel beyleşme kriteriyle istihtamlar yapıldığı artık kesindir. Zaten, konuyu uzatmak gerekmiyor; yaşanan her belediye konusunda ayni uygulamaları ve beceriksizlikle sistemin resmen ilhaklaşma genel politikasının alt yerel birimi haline geldiği kabullenmesi kolay haldedir.
****
Gelelim taşaron hikayelerine: son dönemde özellikle maaşları ödenmediği açıklamalrıyla bizat kamuda taşaron şeklinde çalışan emekçilerin haberleri artık gizlenemez hale geldi. Özellikle doksanlarda bazı belediyelerde başlatılan, sonra sağlık ve eğitim bakanlığına da yayılan bu sistem, taşaronlaşma ile şirketlerin hizmet satın alınan şekliyle kamuda özel şirketlerin çalışan taşaronları olarak yeni sistem geliştirildi. Sanırım, ilgili belediye, sağlık makamında hangi kişiyle hızlandığı araştırması yaparsanız emekçinin partisini de bulmanız başka paradoksal acıtan bilgidir.
Sistem hem özel şirketler yaratarak özel sektör destekleme hem de emeğin örgütsüzleştirilip daha ucuz çalıştırması kriterleriyle bu kurala baş vurulur. Nitekim, birçok makamda bunlar uygulandı. Hem daha düşük maaş hem de güvencesiz çalışma koşullarıyla resmen esnek emek özel sektör ve hizmet satın alma ilkeleri uygulandı. Tabi ki ince bir siyasal hesap da vardı: makamcılar ile ilgili özel şirket anlaşıp partililerin çalıştırılıp ayni zamanda şirketli olurken, makamın da muhbirleri görevlerini yerine getirenlerin de olduğu artık tartışılmaz öteki konuşturulmayan sonuçtur.
Bu kuarl sonunda örgütsüz olsalar da bazı bilgiler sızar. Aylardır taşaron şeklinde çalışan emekçilerin maaşları dahi ödenmiyordu. Oysa çalışanın maaşının bir bölüm işverene veya şirkete çalışandan kesilip veriliyordu. Örggütsüz kesim ses çıkaramaz. Makam ise örgütsüz olmanın kriterini gayet güzel kendi lehine kulanıyor. Fakat kaçınılmayan gerçek yine sırıtıyor: hizmet satın alma adıyla yapılan taşaron işçilik resmen çalışanın bir miktar maaşının bizat yönetim tarafından şirkete ödenip özel sektör desteklenmesi olarak karşımıza getiriliyor. Buda ne yazık ki kabul gördü. Birçok kişi ise bunun farkında değil. Eğer kazara neden ayni çalışanla ayni maaşı almadığı sorgusu başlayınca, kendinin kamu değil özel şirket taşaronucusu olduğu gerçeğine ulaşır. Hele de güvencesiz oluşu dda işin cabasıdır. Buna ne yazık bazı meslek odaları da pay alma adına baş vuruyor. Bazı kamu çalışanı işe girdikten sonra, aslında kamu değil makam ile ilgili oda arasındaki protokol ile alınıp daha düşük maaşla çalıştırıldığı da acı gerçektir. Nitekim, birçok kişi aylardır maaşlarını almadan da çalıştığı gerçekler oldukça fazlalaşıyor.
Görüldüğü gibi,kamu hantalığı eleştirilirken, önümüze konulan özelleştirmenin ilk kamusal uygulanmalarından pek de hayırlı sonuçlar çıkmıyor. Sadece, örgütsüzleşen çalışanın daha düşük ve yeri geldiğinde ödenmeğen maaşla çalışma esnekliği oluşuyor. Hatırlayın, bir zamanlar modaydı: en küçük eleştiride, “özelleştirin gitsin” denilirdi. Peki sanayiden başlayıp öteki alanlara taşınan özelleştirmeden geriye ne kaldı? Bu soruyu da soran yok. Fakat en acıtan gerçek, yukarda belirtiğim gibi son belediyeler reforunu veya hizmet satın alma ile taşaronlaştırma çalıştırma modellerinin ne yazık ki emek adına çok konuşan CTP döneminden başlatılması da düşündürücüdür. Boşuna, krevatlı tufan bir yandan kamuya yapılacak sınırlamalar söylerken, özel sektör destekleme lafları da çok tatlı geliyor. Öyle ki yönetim veya kurumlar kendi adına alacakları basit mavzemeleri dahi ihale ile özel sektörden alıp resmen daha pahalı hizmet sunma noktasına geliyor. Bunu elektrikten telefona her alanda da yaşadık.
Şimdi derbeyleşen, elçiliğe esir hale nerede ise gelen belediyeler reforunu konuşuluyor. Kimse yıkımı yaratanın yargılanması veya yolsuzlukları yapanın bedelini ödemesi gibi kötülükleri cezalandırmayı söylemiyor. Geçilen taşaronculuka daha bir derinleşen emek sömürüsü sonucu maaşların dahi ödenmemesi konusuna pek kulak takan da yok. Verilen sayıların düşündürücülüğü hiç yok. En ters gelmesi gereken ise bu uygulamaları yapıp sorunları yyüceltenleri, ödül verir gibi de yerine göre vekil ve makamcı yapma görevini da kitlelerin yerine getirmesidir. Peki suçlu kim? Tek gerçek yine bizde. Yanılmadık, haklı çıktık ama kazanacağımız bir şey yok. Konu resmen sistem sorunu olup onun sadece birer uygulayıcılığı i halinde kaldıkça, değişecek değil gelecek olan dahasının izleriyle kandırmaca oynamaya devam edilecektir.