yaklaşımlarÖzkan YıkıcıAİHM, nerelere doğru taşıtırılıyor? - Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

AİHM, nerelere doğru taşıtırılıyor? – Özkan Yıkıcı

279 Takipçiler
Takip Et

Yeniçağ podcastını dinleyin

Genelikle, birçok konuda olduğu gibi, AİHM konusunda da birçok yanlışla ezberler oluşturuldu. Böylelikle gerçek ile algı karşımlı düşünceler güçlendi. Son Türkiye ile ilgili olan vee AİFM hukuki gerçekliği karşısında, epey sorunların yükseldiği anlaşılıyor. Özellikle hem kararlara uymama, hem probaganda algısıyla başka yöne yönelme sonucu, kaçınılmazmış gibi görülen Avrupa parlementosuna dek varan kararları peşpeşe duymaya başladık. Ne gariptir ki K. Kıbrıs Türkiye gerçekliği, Türkiyenin AİHM  koşulları düşünjüldüğünde, elbet sunuşlarla gerçeklerin iyice uçurumlaştığı anlaşılıyor. Daha net olanı, Türkiye hukuki yönden kendi tek tip başkanlık ağzıyla davranması ve ezberlerle buna ulusalcılık damatılması sonucu, artık eski bildik Avrupa gerçekelrinden oldukça uzaklaştırıldığımızın dahi farkında değiliz. Hala tüm yaşanan ve Kavala ile Demirtaşla yeniden kanıtlanan gelişmelere rağmen, K. Kıbrısta hem de Türkiyenin alt idari birimi olma hukuki kararına rağmen, bazıları hala AAİHM ve genelde Avrupa eski duruşla söylemelr ile beklentiler oluşturmaya devam edilmektedir.

Tekrarda fayda vardır: çünkü hala tüm belgelere rağmen, yaşamsal uygulaamalaraa rağmen, bazı net konularda dahi ezber algı tutsaklığı vardır. Elbet, keyfi siyasal kulanım da zaman zaman bunu tetikliyor. Bir defa; AİHM AB kurumu değil Avrupa konseği hukuki yapısıdır. Bu dahi hala  tartışmalarda hep gözden kaçırılmaya çalışşılınıyor. Başka bir hukuki gerçeklik de şu: AİHM kararları ulusal hukuk üstündedir. Kararlar çeliştiği zaman bağlayıcı AİHM kararlarıdır. Diyeceksiniz ki bunları yein yazıyorsunuz: vekilimizden tutun birçok ne yazık diplomalı hukukçumuz dahi bunları hala tartışmalarda hep karıştırıyor. Merkezi idolojinin gölgesinde konuşmaya devam ediyor.. Bunları bu nedenle tekrardan yazıyorum. Üstelik, yetmezmiş gibi de hala tüm kararlarda olmasına rağmen Uluslararası hukuktaki Türkiyeye bağımlı ve Türkiye sorumluluğu da yok sayan algıalrla konu sulandırılmaktadır.***

Son günelrde Avrupa konseği parlementosu ve bakanları gidrek uygulanmayan ve defalarca öteletirilen, “saymıyorum” denilen Kavala ve Demirtaş AİHM kararlarnını görüşüp bazı hyyol adımları atırılmaktadır. Henüz K. Kıbrısta bunlar gündeme getirilmezken, türkiye de Erdoğan tanımadığını ve kendi mahkemelerinin karlarının öncelikli olduğunu getiriyor. Bir anlamda Kırklar sonunda kurulan Avrupa KOnseği hukuki yapısını ret etmenin de öteki adı oluyor. Bunlar elbet K. Kıbrısta iyice düşünülmesi gerekir. Türkiyeye bağlı olmanın gerçeği, Kıbrıs cumhurieyti durumu ve önemli yargısal karar, Kıbrısla alakalı AİHM kararları Kıbrısla alakalı olanlarda dahi Türkiyenin uymadıkalrı da olmasıdır. Ama, şimdilik “aman dokunma” ile işler normalmış gibi sürmektedir.**

Aihm kırklar da kurulsa da bizler bunu Türkiyenin kararlarını lnaylaması ve Kıbrıs ile türkiyenin AB çizgisine girmeleriyle birlikte duymaya başladık.  Özelikle Loyizidu davası benzeri kararlar Kıbrısın da AİHM çenberinde hukukilikte olmasını getirdi. Bu epey yankı buldu. Özellikle yerleştirilen sömürgeleşme ile ilhaklaşma adımlarında aslında sistemin hukukuyla olan çelişkilerimiz de ortaya çıkıyordu. aAyrıca, çok yetersiz olsa da artık baskıalrı ve yasakların ateresi de dar içsel hukuktan uluslar arası boyuta dek genişledi. Elbet, ta kurulurken AİHM tüm diyer kapitalist yapılar gibi eleştirildi. Uzun süreli yol oluşu ve cezaların tazminatla kısıtlı olması yetersiz hukkuki cezanın olduğu kabulleniyordu. Ayrıca, kararların uygulanmadığı zaman, sonucu bakanlara brakması da devletler çıkarlarına da teslim olmuş  imgesini veriyordu.

Doksanlarda başlayan AİHM sevdası, K. Kıbrısta nedense söylendiği kadar uygulamada baş vurulmadı. Hat ta Adalı davası ve Ahmet Cavitin seyahat kararlarını bir yana brakırsak, mülkiyet davalı Kıbrıs Cumhuriyeti bireysel davalar dışında fazla gidilen kurum olmadı. Yine de yankıları oldu. Ama, K. Kıbrısta hep ilgili engel duvarı örülüyordu: Şikayet edilecek olan Türkiye idi. Bir anlamda AİHM resmen resmin kibarcasını hukuklaştırıyordu.

Bu süreçte önemli iki takoz konuldu. Resmi doğru görmeyenler bunun tehlikesi yerine sevindiler. Annan planı sonrası Türkiyeye hukuki bakımdan iki ödül verildi. Birincisi, Kıbrıs kaynaklı mülkiyet sorunlarını K. Kıbrıs içeleşmesi ama Türkiye gerçeğini üstüne koyan Tazmin komisyonudur. Böylelikle hızlanan ihlal mülkiyet davalarının hem önünü aldı hem de Türkiyeye tazminatla K. Kıbrıstaki mülkiyet oluşturulmasına göz kırpıldı. İkincisi de Türkiyenin iç hukukuna Anayasayı da koyup, yine Türkiyeden yükselen şikayet olaylarını zamana yağıp resmen azaltmaya gidildi. Bunu kimse zamanında okumadı. Hat ta demokrasi ödülü olarak kabulendi.!

Bu gelişmeleri zamanında doğru okumayanlar şimdi ödül veren ile bunu terrsten kulanan ikilemde sıkıntı yaşıyor. K. Kıbrıs da bunu hem hızlandırılan ikinci ganimet dönemi hem de gidrek öteki mülkiyet karışıklıklarla adeta lehine çeviren Türkiye gerçeğine gelindi. Anayasa işi ise haksızlığa uğrayan Türkiye yurttaşlarının daha da uzakta yeniden AİHM yoluna düşmesine neden oldu. Şimdi, zamanında ödülendirirdikleri Erdoğanın yine de uygulamama gerçeği ile yüzleşiyorlar. Üstelik devletler, sırf çıkar ile ilişkiler hesabıyla uygulanmayan hukuk ile neleri yapabilecekleri sıkışmışlıkta debeleniyor. Kötü olan: hala K. Kıbrısta bunun farkında olunmamasıdır. En basit tazminat  basit cezasının yetersizliği yanına “uygulamam” denen döneme gelinmesidir. Maraş olayında bunu yaşadık. Benzer mülkiyet sorununda da yaşanıyor. Düşünün, bir kişi kendi tapusunda olan malı için adeta bunu yeniden ısbatlamak için mahkemeden mahkemeye koşarak senelerce didişip, sonra da  yargının tazminat deyip biçeceği miktarla yetinmesi sonucuna gelmesidir. Kulanamayacağı ve bbaşkasının kulandığı malda hak sahibi olmayan bir olgu yetmezmiş gibi, bunu daha da uzatacak Tazmin komisyonunu da adeta başarı diye hep savunanlar oldu ve oluyor.

Bir anlamda Türkiye tutumuyla ve verilen ceza şekileriyle artık klasik doksanlar AİHM kurumu karşımızda değildir. Şimdi daralan yetkilriyle nerede ise tarihe not düşme noterliği haline doğru geliyor. Hukuk kuralın koyanların bozması da başka bir gerçeklik. Zaten, İngiltere dahi artırılan iç baskılar ve daraltılan haklar nedeniyle AİHM yapısını eleştirel gözle yaklaşıyor. Buna devletler çıkarı da eklenince, yetkinin kulanımdaki zayıflığı karşımıza geliyor. Erdoğan hamlesi ile de yapı not düşme drecesinde olma tehlikesine dek geldi. Kapitalizmin gerileştikçe, sosyal muhalefetin daraltılmasıyla da alınan haklar geriye düştükçe, basit alınanların dahi alınamama derecesi gelmeye başlıyor. Suçsuz, suç yaratarak tutuklamanın dahi engelenemediği uluslararası hukuk ise anlamının silinmesi tehlikesiyle karşı karşıya kalmaya başladığının yanıtıdır. Şimdi, Avrupa konseyi bakanları acaba AİHM için hangi yöne doğru karar verecekleri merakıyla beklentiler epey karışık haldedir.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin