Gençliğimizde bir şarkı söylenirdi: “Oldu artık oldu, binbanbom hayalerim gerçek oldu, bin ban bom” diye başlıyordu. Şimdilerde, Fayiz Sucuoğlu bu şarkıyla moralini düzeltiyor. Nede olsa beklediği telefon Ankaradan geldi. Hem de davet edilerek bu sevince sevinç eklendi. Oysa alacağı kurultay seçiminin iptaliyle morali bozulmuştu. Sonra yeniden kurultay başkanı oolarak çıkarken, bir türlü ne Ankaraya çağırlıyor, nede teprik ediliyordu. Üstlik bazı Türkiye açılışlarına “Hacı ile saraylı” çağrılırken, Karadenizlşi Dursun Emmi de görüşmelere giderken, Sucuoğlu adeta dışarda brakılıyordu. Seçim sürecine girerken, nedense hala basit protokolmüş gibi duran davet hala gelmediydi. Onun için de resmi olmasa da sağda solda Türkiyeden para gelmediğini söylemekten de fısıltıyla kurtuluyordu. İşte tam da “ne olacak” şarkısını bestelerken, birden Yasiminin “Bin ban bom” şarkısıyla hayalerinmin gerçek olduğuna tanık oldu. Hemen morali düzelerek, tehtit makinesini partizanca kurarak hemen ileriye atıldı. Nede olsa aAnkaradan abisi değil telefon çalarak davetiye ulaştı. Üstelik işler yuolunda giderse, Erdoğanla da görüşecek.
Yanındaki Ali piliğe de bakacaktır: artık ilaç yyokluğu veya sağlık sisteminin çürümüşlüğüne de morral enjekte edeceğini söylemenin de zamanı geldi. Oysa Pili, ilaç depolarında ilaç değil ajan aramakla meşkuldur. Şu ajanlar öylesine artı ki teşkilat yasasıyla partili gömleğini giyerek onları heşere öldürür gibi yok etme işten dileği oluyordu! Birileri de gayet rahat Jet sgandalı nimetlerini kulanıp, Adapaas girdabından geçerek pisiyar taşlarını temizleyerek yeniden Girne sahilerine doğru yolandı. Velhasım Ankaranın telefonu, seçimlerimize resmen dopimk olayı gerçekleştirdi. Kısır tartışmalar ve farkları klişelerle anlatma becerisine dek indirgenen ortamda, makamlar adeta hiçleri oynuyor. Öyle oynuyor ki fiyatlar düşecek dediler, roket gibi yukarı çıkmaya devam ediliyor. Başta Tüp gazı ve benzinde alışılmamış pazarlıklar yaşanıyor. Bakanlık, müdürlük diye birşeyin efsanesi dahi okunmuyor. Ama ahali de koşullara alıştı. Gelene göre konuşuyor. Talepleri de şekilleniyor. KOltukcu gelince, ondan neleri alacağı hesabıyla davranıyor. Muhalif adaylar gelince de maraziler okunuyor. Tabi kimisi de önem verilsin diye sandığa gitmeyeceğini söyleyip, birşeyler koparma peşinde. Nede olsa siyaset boşluğunu başka ilişkilerin doldurması normaldır. Türkiye ise seçim söylemlerinde sadece yalaka ve işbirlikçiliklerle kalınan kelimeler kulanılıor. Kıbrıs sorunu mu: sadece kelime fetişcilikle oyalanma ve seçenekmiş gibi farklılık ihdiyacında vurgu yeri buluyor. Guteresin raporu dahi ilk defa bu denli sesiz ve fakir söylemle geçiştirildi. Halbuki, her siyasal kesimin kulanacağı bolca ifadeler vardı.
Sucuoğlu Ankaraya gidiyor. Fuat bey ve Erdoğanla görüşecek. Öylesine memnun oldu ki “dosyalarla gidecem” gibi önemli teslimiyet Hazroları dahi dilinden döktürdü. Sorsanız, Türkiyede olanları hiç söylemeyecek. Ona dikat et diyecek uyarım da var: Erdoğan bu günlerde diline gelen küfürü hakareti savuruyor. Tehtitleri gayet yüksekten sürüyor. Ankara ve İstanbul belediye başkanları tehtitleri de konuşur durumdadır. Burada yazamayacağım ağırlıktaki küfürleri muhalefete, doktorlara çekinmeden ekrandan savuruyor. Dış politikada ise dün şeytanlaştırdığı, şahsiyetsiz, şerefsiz dediği liderlerle uzlaşmaya uğraşıyor. Gelen BAE prensine davranışı daha akıldadır. Önümüzdeki ay da düne dek yine yerden yere söverek hakaretler içinde kötülediği Sudi Arabistana gidecektir. Öylesine çelişkili dönemlerden geçiliyor.
Ekonomistlere bilim yapmasına dek dil uzatan, Tabipler birliğinin aşı hakındaki bilimsel uyarılrına küfürlerle karşılık veriyor. Anlayacağınız, sunacağı taleplerle karşısındaki arap şehi olmadığına göre Sucuoğlunun çok iyi dikat etmesi gerekir. Hele de olayın tam da seçime beş kala gerçekleşmesi, kuşkuların da olmasını kimse engeleyemez. Türkiye K. Kıbrıs ilişkilerini bilen her kes, mutlaka,açıklanmasa da satır arasından çok önemli durumlar yakalamaları muhtemeldir. Tabi ki töteki partiler ne der bilmem. Krevatla Türkiyecilik taslamalarının da bir anlamı yok. Zaten bazı merkezi çevrelerin olan kimi tutumlar artık yaygınlaşıyor. Serdarsız Demokrat parti ilgisi belli ki vetoluktan desteğe doğru epey mesafe aldı. Ama, işler yolunda. Ekranlara bakarsanız, Norveç veya izlanda seçimlerinin acemi konuşmacıların görsel şovu gibidir. Onu bunu yapacaklarmış: ne yapacakları da netleştirmeden söylerler. Ayni koşullarda kendileri koltuğa oturunca her şeyin değişeceği yalanı yeniden tekrarlanıyor. Ama, merkezi siyasal çizginden çıkınca, birden size yaşamın zor olduğunu söylerler. Gerçekten, onca gerçeklere karşın ne bunu yaratana nede hala değişeceğini söyleene ilgi varsaa, sistem labratuvarında iyi deney yaptı.
Kısaca, yine Ankara yolu açıldı. Tam da seçime beş kala. Ankarada ise sesler çok yüksek. Bizim kiler dayanırmı bilmem. Ama iyi işbirlikçi oldukları kesin. Kim bilir kaç yeni bağımlı anlaşmayla yarınımız belirnecek sorusunu arada yakalamaya çalışacağız. Güler yüzle teslimiyetin zehirini içmeye devam edilecek. Zaten koltuk bekleyenler de buna hazırız diyecek. Geriye her zaman ki gibi bazı kesimler kalır. Onlara örgütsel güç ve halk desteği yükselmedikçe, kimse dikate dahi almaz. Kısır döngünün teslimiyet gerçeği bu.