Pazartesi günü oldukça soğuktur. Geceleğin adeta don olayının habercisi halinde çöktü. Kışın azgınlığı hisedilmeğe başlandı. Tıpkı kısa zaman öncesi 24 Ocağı hatırlatıyordu: Uğur Mumcunun katledilişi anımsanıyordu. Bilinip de bilinmeyen gerçeklerin karıştığı tarihti. Meşur Ağırın sözleriyle “binadan bir tuğla çekersek, bina çöker” önemli belge haline geldi. Mumcu Cinayeti bilinip de aydınlatılmayan alışılmış siyasetin tekrarı şeklinde sayfalara kazıldı. Gözlerim biraz uykuya dalar gibi, daha geriye Seksene dek gitti. O günkü 24 Ocak günü de tarihin önemli sayfalarından birisiydi. Türkiyede meşur 24 Ocak ekonomik kararlar açıklanıyordu. Elektriklerin kesildiği, benzin kuyrukları ve buzlanmış yollarla Beytepeden Ankaraya inme güçlükleri ortamında duyuluyordu. Bir anlamda, yetmişler ortasında konuşulan Şili ve İMF gerçeği, Türkiyede adım atıyordu. Önemli devrimci hareketler hemen ilgili yılda askeri darbenin kaçınılmaz olduğunu belirtiler. Bazı CHP kesimi ise bize “rüya gördüğümüzü, Türkiyede darbe olmayacağını” kesin dil ile söylediler. Ne yazık bu söyleyenlerden birisi de hocam Emre KOngardı…
Ayni sreç K. Kıbrısa da taşındı. Yazın, öğretmenler sendikasında, sendikacılarla konunun önemini tartıştık. Onlar da öngörülen sonuçların KIbrısta tutmayacağını söylüyorlardı. Biz de “suyun satılacağını, sağlığın paralı olacağını, eğitimin metalaşacağı” hedeflerini anlatıyorduk. Fakat, öğretmen ve yakınları K. kIbrısta bunların imkansız olduğunu tekrar tekrar belirtiyorlardı. Şimdi ise dönüp de özellikle eğitimin ve sağlığın kamusallaşmasını talep etmeği çoğu kesim saçma diyecek derecede imkansız görüyor. Hele de suyun insan hakkı olmasını aklına getiren yok.****
Soğuk etkisi ve gecenin sesizliği bana böylesi bir hatırlatma koşulu oluşturdu. 24 Ocak ayni zamanda günümüzde resmen donuklaştırılan seçim sürecinin de sonlanma başlangıcı da olmaktadır. Birkaç ay koparıldığımız şartları yeniden merhabalaşıp brakılan yerden devam edecektir. Zaten, seçim sonucu da resmen değiştirdiği hemen hemen hiçbir şey olmamışçasına yeniden devam diyordu. Öyle ki şimdiden seçim sürecinde yaşananların çoğu da unutulma postasına konuldu. Rakamlar ve tnnıdıklaşma ile yorumlar ise gelip geçiyor. Hiç dokunulmayanlar yanında, dokulanın riski olmyana da yüklenip paradoksal geçiş dönemi de atlatılmaya başlandı. Bu nedenle kimi şaklabanlığa varan trutumlarıyla konu yakalam aşk şehvetiyle boykotçulara yüklendi. Nedense Türkiye faktörü pek de dile alınmadı. Örnek, son anda Sucuoğlunun Ankaraya çağrılıp görüşülmesi, ardından birçok kesime var olan ödeneceklerin birden ödenme durumu probaganda terkisine katılmadı. Buradaki direk bazı müdahaleler de görmezliğe konulup, sanki herşey yolunda şarkısı söylendi. Cemal hocanın sırf mecliste imam ile papaz demesi nedeniyle bazı kesimlerce unutulmayarak, hedefe konuluşu da konuşulmadı. Sadece Türkiye aşkıyla yanan Takeci gazeteci arada TDP baraj olayını anlatırken Ankaaraya karşı imam söyleminin de etkisi olduğunu itiraf yaptı.**
Kuzey Kıbrıs yeniden brakılan yerden devam diyor. Ne elektrik kesintisi, ne tüp gaz kuyruğu, ne ilaç yokluğu, ne yolların darmadağın şekli, sık sık keyfi yapılan zamlar ve nicesi en azından son dönemin yönetimine fatura dahi edilmedi. Bunlar hiç yokmuşçasına oylar havada uçuştu. Kimse Jet sgandalını, Adapas rezaletini, yolsuzluk yapılan kurumları, eeliktrikteki rezaletin dahi az geldiği olaylara bağlı oy kulanmak istemedi. Probaganda reklamlarına da konulmadı. Tüm koşullara çizgi çekip seçim sonuçlarını yandaşlama çıkar ile örgütsel bağa koyunca da tüm uygulamaların atreslerinin önemli partileri oylarını artırıp koltuk hesabına oturdu. Toplama DP dahi bir ayar olayı olarak birilerinin de desteği ile de barajı artı. İsgele ve Maraş ise oy ayarlama dengesi olarak kulanıldı. Siyasetsizliğin oyunu da karmadan kesmeğe kendini gösterdi. Buna son dönem direk bireysel çabayla ekrana çıkma da yaygınlaştı. Ama, müdahaleye uğrayanlar dhahi se çıkarmadddığı için de pek konuşulmadı.
Geçen haftaki Sol Haberdeki Engin Solakoğlunun yazısını bir daha okudum. kOnuya duyarlı olan nadir gazetecilerden birisidir. O dahi müdahale konusunda burdan ses gitmediği için de konuyu daha hafif geçiştirdi. Belki Türkiye ziyaretini daha iyi takip etse, boykotçuların bazı bilgilerini geliştirse, bu yazısı daha da net olacağına inanıyorum. Öyle ki seçim sürecinde Elçilik müşaviri Adalet görevlisi olarak yaptığı ziyaret veya Falyalı mahkemesinin sonaeriş şeklini de önemsen se durum daha değişik boyuta ulaşır
Kısaca, bugün 24 Ocak. Mumcunun katli, 24 Ocak kararları arasında bulunurken, bizdeki seçim sonuçlarıyla yeniden normal döneme doğru uyanıyoruz! Onca olumsuzluğa rağmen eğer neticler böyle çıkıyorsa, sömürgecilik gerçeği ile ilhaklaşma politikasından soyutlayıp anlaşılamaz. Hele de seçim dönemi propagandayla gerçekler anlaşılamaz. Gerçeklerin hiçeleştirildiği, doğrulardan korkulan ortamda oluşan düşünceler, elbet önce gerçekleri öldrür. Sonrasında ne neden nede gelecek kalır. K. Kıbrıs bu yörüngede dolaşmaya devam ediyor.