Geçenlerde Türkiye yargısı ilginç bir karar aldı. Gerçi, son yıllarda Türkiye mahkemeleri anormal denilen kararlarıyla, normal hale sokarken, normal alınacak kararları veya dava açılması gereken idiyalara da dokunmadan geçip gidiyor. İşte Türkiye yargısı geçenlerde şöyle bir mahkeme kararı duyurtu: Barbaros Şansalı linç etmek için saldıran kişileri BERAT etirdi. Doğru okudunuz: hatırlayanlarınız da var. Öyle uzak zaman diliminde gerçekleşmedi. Hava alanında hem de girilmesi yasak bölgede, Barbaros Şansal uçaktan indirilirken, ona saldırıldı. Malum tavır da izlendi. Sonra olay yargıya taşındı ve geçen hafta içinde sanıklar berat kararıyla aklandı….
Birçoğunuz herhalde bizi neden ilgilendirir demeyecek. Ama, gerçekten bizi ilgilendirmez diyecek çok kesim çıktı. Çünkü, Barbaros Şansalın hava alanında linç olayının çıkışı K. Kıbrıstan Türkiyeye getirilmesi sürecinde gerçekleşti. Dahası, bizim makamcılar, Şansal istenince, burdaki “yüce yargı” falan demeden, çabucak alınan kararlarla onu apartopar alıp uçapa bindirdiler. Türkiyede de gözetim altında uçaktan inmeye çalışırken de oradaki bazı kişiler tarafından saldırıya uğradı. Demek ki olay deşildikçe oldukça bizi kucaklayan şükranlı mesajlar da mevcut olur.
Bu kararın uygulayıcısı ise dönemin içişleri makamcısı Kutlu Evreni bizim kesim pek fazla sorgulamadı. Sadece, muhalif ve duyarlı çevrlerin tepkielri oldu. Ama, bu tepkiler, ilgili makamncıyı ne makamından aldırtı, nede yeniden seçilmesine engel olundu. Güle oynaya resmen kendi yasalarını çğneye çiğneye uyguladı. Yağ ve yalakanın resmen ayuka çıkan tutumuydu. Ama ne partisi, ne yandaşı nede Girnenin ahalisi böylesi leke halinde kalan kirliliğin celzalandırılmasını yapmadı. Aksine Kutlu Evren tekrardan ayni makama oturtulup, bildik yurtaşıklardan izin verilen imarlara dek oldukça tartışmalı uygulamalarını gerçekleştirip, birilerine mesajları çakmaya devam ediyor. Şimdi de partisiyle birlikte, iyi memleket hikayeleri anlatıp, yandaşa fırsat vermenin probagandasını yapıyor.
Ne tesadüf ki Şansalı linç etmek isteyenler mahkemeden kurtulurken, Ayni günelrde K. Kıbrısta Elçilik atanan müşaviri de bize Adalet görevlisi olduğunu söylüyor. Görevlerini ve resmi temaslarını yapıyor. Ne güzel çakışmalar değil mi* Yetmedi, Yine Girnede başka bir vekil ise makamdayken Jet sgandalı nedeniyle bizat şimdiki saraylı Tatar tarafından soruşturma nedeniyle görevden alındıydı. Fakat, Jet sgandalı soruşturması unuturuldu. Herkes unutmaya hazır gibiydi. Fakat, sonradan hem de kısa zaman sonra başka makama geçip Adapas gibi önemli şirket kuruluşundan sahte belge vermeğe varan yeni sgandalın da yazılımında koltuktaydı. Sonuç daha başlarken ilan ediliyordu: kamuoyuna ponpalanan bilgilerle “resmen kapatılacaktı”. Öyle de oldu. Ama, yeni müşavirimiz adaleti teknik konularla yardımımıza koşacak. Mesleki örgütlerimiz ve Yüce yargımız müşavire Şansal olayı veya Türkiyeye sokulmayan 4 kişiyi sordumu bilmem! Bilirim de onlara duyarlıysa yanıt vermeleri için öyle yazdım. Ama hiçbirşey değişmiyor. Yine bitmekte olan şu seçim süreci sürecindeki bir soruyu daha soralım: Hatırlarsınız: Soylu ile Ayşegül bir güvenlik anlaşması protokolü imzaladılar. Ozaman Ratyo ve TV Mayısta prokram gerçekleştiriyordum. Prokrama aldığım değişik kesime bu konudaki yayılan kuşkuyu hep sordum: yayınlanmayan iki belgeden söz ediliyor; doğrumu? Diyordum. Fakat, nedense o dönem koltukçulara yakın olan gazeteciler dahi net konuşmaktan kaçıyorlardı. “Umarız doğru söylüyorlar” denniliyordu. Oysa protokol sonrası Süleyman Soylu Rizede yaptığı açıklamalarda resmen birçok olgudan söz ediyordu. Çok geçmeden de yukarda sıraladığımız gelişmeler oldu. Şimdi özellikle Tufan kardeşime yeniden sorun; ilgili anlaşmada yayınlanmayan iki belge var mı ve içeriği ne.
Eminim, yok ndiyecek veya gündemleştirmeme adına kaçacaktır. Fakat, Soylunun açıklamaları ve uygulamalar bazı karalrların açıklanmamasına rağmen protokolda olduğu izlenimi artmaktadır. Hele de sonradan eklenen Erdoğanın adalet bakanlığı ve girişlerdeki önce sorgulanan veya sonradan Türkiyeye sokulmayan kişiler bizim kuşkulaımızın doğruluğuna yönelik doğrular gibidir.
Görüyorsunuz: Şansalın Linç edilme olayı ile yazmaya başlalyınca, ayni dönemde çakışan gelişmelerle birlikte kısa zaman içinde galiba önemli mesafeler alınıyor. Alışılmamış gibi görülen tutumlar, aslında beyinde alıştırılmasının çoktan gerçekleştiğini de anlıyoruz. Türkiyeye sokulmama olayında birkaç kesim dışında ses çıkmadı. Adalet müşaviri olayı da öylesine geçildi. Örneğin, hangi parti açıkça biz bu tür atamayı kabul etmeyeceğiz dedi? Ama pakete şunu koyacağız demenin normalliğine geldiğimiz de anlaşılıyor. Bunlar hep Türkiye ile olan yapısal gerçekliğimizin basit yaşananıdır. Hat ta bunları savunan önemli kitle de oluştu. Yeter ki Maaşlar, ödensin, destekler verilsin ve avantalara engel konulmasın. Ne yazık siyasal teslimiyet kültürü böyle birşeydir. Ozaman şikayet nereye?
Kısaca, seçim sürecinde bulunuyoruz. Olanları şimdilik dondurtuk. Koltuk hesabı ve müsaade alma dönemidir. Hukuk veya demokrasinnin de tanımı değişti. Seçim müdahaleleri mi: seçim sonrası bunları ancak seslendirmek mümkün. Haydi kolay gelsin.