Genelikle sürekli yazmaya başladığım 96 yılından itibaren, birçok gün gibi insan hakları günüyle alakalı da yazmaya dikat ediyorum. Genelikle yazının ilgili günle çakışacak şekilde hazırladığım için, bir önceki gün ile yayınlanan genel ve yerel insan hakları raporlarını da ele geçirip, konuya olanaklar ölçüsünde damıtıyordum. Bu durum, özellikle duyarlılık derecesi nedeniyle daha kolaydı. İnsan hakları gününde gündem olacak düzeyde bol yayınlanan rapor piyasada dolaşıyordu. Giderek, dünyada sosyal muhalefetin gerilemesiyle ilgili günün de önemi azaldı. Gününde dahi haberin yapılmayacak dereceye dek geriledi. Elbet bundan bende nasibimi alıp, her yıl insan haklarının gününde yazdığım makaleleri bazen kaçırmaya başladım. Yalnız bu yıl başka şekilde olay gelişti. Konu aklımdaydı. Fakat, eski taktik yerine gün sonrası aklımda kalacaklarla bir yazı yazmayı tercih yaptım….
Genelikle her insan hakları makalesini yazmaya başlarken, şu nokta deyerlendirmeye giriyor. İnsan hakları bildirgesi 1948 yılında ilan edildi. On Kasımda kabulendi. Daha o zaman dahi içeriğinin yetersiz ve sulandırıldığı anlayışı yaygındır. Ortak buluşma ve konulacak hedef bakışıyla çok eksiğine rağmen, yine de bir kurallar dizisi bakımmından da savunulmaya,hedef konulmakla belge yine de önemliydi. Uluslararası koşullarda, varılacak hedef olarak insan hakları belgesi, uyulması ve uymayanın uydurulması içerikli B.M. belgesi olarak tarihe geçti. Daha o zaman dahi yetersiz ve sulandırılmış olan belgenin, gidrek ulaşılırlığı değil, daha da uzaklaşılan metin kararı olarak hep eleştirildi. Konulan en acil kuaral bizat imzalayan devletler uymuyordu. Berabnerinde gelişen sorunlarla insan haklarına yeni suçlar, ihlaller uygulandı. Otoriter rejimlerin veya son dönemde olduğu gibi, gericileşme ile ortaçağ kültürü yerleştirme çabası sonucu cılız olan suçlar dahi artışa geçti. Kar amaçlı mafya ağı da başta kadın ve mülteci oolmak üzer yeni insan hakları utançları dizisi filimleştiriyor gibiydi. Fakat, her yılki genel veya yerel insan hakları belgelerinde gerilemeler direk görünmektedir. Yetmezmiş gibi yeni insan ihlalleriyle adeta gericileşen ticarileşen siyasetin de hızlandırdığı suçlar haline geldi. Dünyada sosyal muhalefetin ivmesinin düşmesi, faşist ve gerici eylimlerin yükselmesi, devletlerde resmen otoriteleşme ile hakların kırpılmasıyla da insan haklarının yayınlandığı gündeki durumundan geriye düşüldüğü inancı, belgelerle kanıtlanmaktadır..
Özellikle son dönemde yükselen kadım mücadelesiyle örtülen birçok kadına yönelik ihlaler patlama gösterdi. Cinsel sapıklıklardan kadın seks ticaretine dek bu zincir uzamaktadır. Cinayetlerin artışı kadar, savaş ve ekonomik hıkımlar nedeniyle göç sorunu oldukça tırmandı. Bunu sosyal muhalefet veya karşı seçenekle siyaset karşılayamadığı için, kültürel kimlikle sınıf gerçeğini yok sayma politik duruş nedeniyle de yeni insan hak karşıtı faşizmin ve gerici yobazlığın da yükselmesine ateş yaktı. İşkence veya muhaliflere suçlu gözle bakmanın artık normalin de ötesine geçtiğini eğer biraz ilgiliysek, biliriz. Uydurma suç veya yetmiyorsa tıpkı türkiyede olduğu gibi uyduruk suçlarla sizi senelerce hapist tutma, işten atma ve siyasal linç yapma tutumları, devletlerin gayet normal uygulaması haline getirildi. Yalan uydurup suçlanma, inancı kulanıp kötüleme idolojileri oldukça yaygındır. Yetmiyorsa, yine tıpkı Türkiye ve bizdeki gibi o yetersiz yasaların kararlarını da işine gelmediği zaman tanımadığını da söyleme kolaylığı oluştu. Nitekim, Türkiyede olduğu gibi yeri geldiğinde kendi yaptığı anayasasını veya AİHM kararlarını yok hükmünde gördüğünü söyleyerek uygulamama tutumları da malum duruma dek ulaştı.
Bu yıl konuyu bir gün sonrasına yani 11 Aralık gününde değerlendirmek istememin nedeni de ilgili günde konuşulacak veya babzı açıklamalarla hedef gösteri göstermeme tutumlarını da gözlemek amacındaydım. Bizde işimiz hikaye! Hele de makamcılarımız işe alırken, teşvik verirken dahi partici hanedan yandaşına dek geriledilerse, biz hangi eşit insan hakından söz etme yüzümüz var? Var, hele de muhaliflerine düşman kimlikle söven makamcıların insan haklarında iyi durumda olmalarının anlatısının da karşılığı elbet yoktur. Ben K. Kıbrısta hep şunu eleştirdim ve eleştirmeğe devam edecem. En azından senelik bazı konularda yaşananları içeren bir rapor yayınlamak önemlidir. Unutmayalım, bir yıl önceki saray seçiminde hazırlanan deyerlendirme belgesi, oldukça yankı getirdi. Kuzey Kıbrısla alakalı birçok görüş söylendi. Benzeri insan hakları gününde hangi yöndeki ihlaller açıklanırsa, mutlaka biryerlere not olur, Kıbrıs konusu gündeme gelince de bu raporlar da dikate alınır. Fakat, yazı yazdığım dönemden beri bu eksikliği hep tekrarlamama rağmen, ne rapor yayınlanıor, nede önemli konularda demeç veriliyor. Onun için en basit konuda dahi merkeze ve hanedana bakışla oluşan, sömürgesel ilişkilerin ilhaklaşması üzerinden yol alınırken, bununla alakalı hala görüş yok. Sanki bunlar yokmuş gibi yok haritalaşmak, fonlarla bazı düzenlemeler hikayeleri ben duymaktan bıktım. Mafya gerçekli suçlar veya gericileşerek tarikatlaşmaların yansıması cinsel tacizler, kadın cinayetleri eğer hala görmez noktasındaysa, sadece olay anında “vahşidir” demekle geçiştiriliyorsa, demek ki bizi biz anlatacak dikenli yolda orman gibi sarılıp görülmezleri oynamaya devam etmekteğiz.***
Günle alakalı gözlem yaparken birkaç olayı belirteyim: Türkiyede aAntalya öğrenci yurdunda, tarikat yurdu ayni zamanda bir bilgisayar öğrencisinin kafası kesildi. Bunun tartışılması yerine yayın yasağı kondu. Babası ise öfke tepki yerine olayı normal olarak nerede ise karşıladı. İlgili tarikat yurdunun verdiği hizmetlerden söz ediyordu. Buna benzer çocuğa veya öğrencşilre karşı cinsel sapıklıkları da yasakla engelemeler de yaşanıyor. AİHM kararlarının uygulanmaması konusunda dünya Kavala ve Demirtaşı da saymaya devam dedi. Aysel Tuğlunun önce anasının gömüleceği yere dek müdahale eden faşist gerçeğinden sonra, şimdi de kendi kendini idare edemeyecek durumda olmasına rağmen hapiste tutulmaya devam ediliyor. İngiltereden gelen haber ise gerçekleşmesi halinde ürpertici: Vikilieks sitesinin sahaibi Ajansı Amerikaya verme durumu mevcut. Bunlar bir anda aklıma gelenlrdir. Bizde ise herşey seçime endekslendi. Seçime endekslenmek demek yaşananların önemli kısmının da gündem olmaması demektir. Bunu zaten yaşayarak anlamamız da kolaydır.