Bir yerde yaşarken, konuşulması gerekeni ya konuşmama veya bilmeme noktasında olursanız, gerçekleri konuşmak için kaçıyorsanız, demek ki bir anormalik yaşanmaktadır. Gerçeği konuşmamada ya çıkarınız veya işsiz kalma tehlikesiyle karşılaşıyorsanız, bilinen ve gözünüzün önüde olanı “bilmiyorum, bilgim yok” diyorsanız,ta baştan bu bnoktayı yazmayacan, konuşmayacan denilip medyacılık yapılıyorsa, sonuçta hep acayiplikler eğer bu çizgiyle besleniyorsa, normal hale getirilmektedir. Ya bilmeme veya tersinden çıkarına göre duruş sergilenir. Son dönemin resmen peşpeşe sistemleşen yapının nedenlerinin sonuçlarını topluyoruz. Hani var ya siz bir ağaç ekersiniz, sulayıp besleersiniz, sonuçta bu ağacın da meyvesini alırısınız. Ekip yeşertiğiniz ağacın elbet meyvesini alırsınız. Başka bir meyve deyil. Hele de ağaç ekip balık almasınız. Ancak,acyiplikler ve yalanlarla beslenen bir süreçle gelişiyorsanız, inanılmaz yalanları doğru kabuletme gibi başka keskin bıçak gibi gerçekelr de mevcutdur. Özellikle konumuz olan yörede ne demokratiklik kültürel yaşam yaşandı, nede bolca kulanılan bağımsızlık süreçleriyle yetişip büyüdük. Bunları çoğu defa sırf adet yerini bulsun diye kulandık. Hat ta demokratikleşme ve bağımın-msızlık konusundaki doğruları yok etmek için, kulanılan yalan ve baskının üstüne bu kelimeler konulup resmen gerçekler gizlendi. Sansürlü ve yalanın kolayca yer alıp resmen başka yaşam tarzının kendisini yaşatılmaktadır. Üstelik,tersinden, yasak dedikleri ifadelerin pratikte kültürleşip yaşatılması gerçeği de ne yazık kabullendirilmektedir. Bu nedenle, gerçekelr karşısında ya susmak veya kendi konumumuzla olmayanı varmış gibi savunmakla günlerimiz gelip geçti. Çokta hoşumuza gidip olmayan kelimeler de ilaç gibidir. “Çağdaş yaşam, demokratik anlayış ve hoşgörülü olmak” çok kolay kandırmaca durumu oluşturdu. Öyle oluşturdu ki gözümüzün önünde olanı demokrat ve çağdaş gazeteciliğimiz sırf söylediği zaman tehlikeyle kaybedecekelri olduğu için “bilmiyorum, haberim yok” diyecek kadar gerçekten kopulmaktadır.****
Hiç uzağa gitmeyelim; günümüzden de kopmadan: Kuzey Kıbrısta kayumla köpürtülen ve adına başbakan diyen kişi, daha baştan resmen savruldu. Yükü kaldıramadı. Talimatla gelip yetkileri elçiye verirken, öte yandan kurduğu “kabinesindeki” rezaletleri, sgandaları da kontrol edemedi. Gereken ufak tepkiyi koymadı. Ama Türkiyenin atananı ve sömürge tipi kayumdu. Devamında da klasik sgandal olayı ona da gelipç çattı. Videyo sgandalı sonrası zaten yük altında edzilen makamcı ne yapacağını bilmeden, biryerlerden ışık aramaya başladı. Bu arada saraylı ve Küliğe adayı yetkili ise artık dili dolanıp hamasinin aşuresini yaparcasına dolanıp saçmalıyor. Elçilik ise dilediğini yapıyor. Ama, bağlı olduğu ülke öteki ülkelerin elçileri hem de AİHM kararının uygulanması adına bildiri yayınlayınca; kıyamet koptu, Şahsım devleti onları istenmeyen diplomat diye meydanda yuhaladı. Oysa işin kuralı var. Üstlik istenmeyen kişi ilan etmenin belirli siyasal kuralı ve nedeni vardır. Hiçbiri olmadı. Dahası, birçok devlet yetkilisinin ve Avrupa konseyinin de açıklamaları var: Kavalanın AİHM kararıyla serbes brakılması gerekiyor. Hem hukuki hem de kurumsal bağımlılık ilkelerine rağmen, kükreme yapılıyor.
Ben Erdoğanın Eskişehirde açıklama yaparken, hemen aklıma bir yıl önceki buradaki seçimlerdeki kendi Elçisinin Yaptıkları “beyaz evden tehtitlere dek” hemen hatırladım. Daha da genel Kuzey Kıbrıs oluşumuyla elçilikteki müdahale ve birçok yetkiyi ele geçirmesi de hatırlanmalıydı. Ama bunlar hikaye. Çünkü K. Kıbrısın Türkiye için nedemek olduğu ve bunu nasıl yapılandırdığı göstere göstere her yerde yaşatıldı. Varsın başta K. Kıbrıslılar hala söylemesin ve Türkiyede de devletçi refleksle yakalşım sürsün… Bu konu önemli. En azından elçileri istenmeyen adam ilan etmenin belirli kuralları vardır. Diplomasi adına da gelinen noktayı işaret eder. Kimine göre savaş öncesi en son uygulanan diplomatik hamleler olarak da algıanır veya kabulenir. Oysa, yine Türkiye elçiliklerinin birçok ülkede nasıl davrandıkları ortada. Hele de TC vatandaşı varsa… Ama, belli ki ikili bir zorlama var. Türkiyede Erdoğan şahsım devleti bir yandan idolojik hamleler için gerilimi gerirken, öte yandan çözülmeye başlayan kendi yapısını da toparlama adına idolojik kişisel de olsa tavırlar geliştiriyor. Uyuyan veya sırf bir şey yapmama adına CHP konuyu sadece gündem belirlemeyle veya suni gündemle geçiştirmekle meşkul. Halbuki bu bahaneyi diye diye devletin dönüşün rejimine dokunmadan istemeden yardımcı olunmaktadır.
Bir kısa hatırlatma daha: Türkiye AİHM kararlarını doksandan beri kabulleniyor. İnsan hakları beyannamesini elilerden beri de imzalayarak kabulendi. Bir anlamda AİHM üst hukuk yapısı olarak yargı sürecinde işleyen kuraldır. Şu kandırmaca da yapılıyor: her konu “ulusal çıkar veya hak” denilir. Halbuki ulusal kural ile uluslararası kulrall ikilemi vardır. İnsan hakları bildirgesi ve AİHM kuruluşu uluslararası bir hak deyerindedir. Öyle ulusal denilen bahanenin de ötesindedir. Demoratikleşme adına insan hakları belgeleri temeldir. İmzalayanların da bağlayıcı hükmü vardır. Ancak, Türkiye belirli dönem Aihm kararlarını uygular gibi yapıp imaj kullanımına sürerken, belirli dönem sonra isteğe göre uygulama sürecine girdi. Bunu en iyi Kıbrıs konusunda yaşıyoruz. Hele de AİHM Türkiyeye önemli tepsideki sunuma rağmen. Tazmin komisyonu ve Türkiyede Anayasaya verdiği bireysel güç kullanımına rağmen yine de son dönemde birçok konuda Türkiye AİHM kararını uygulamadı. Brakın AİHM kararını, kendi Anayasasının kararını dahi bir taşra mahkekesiyle yok sayma sürecine girdi.****
Görüldüğü gibi kurumsal acayipsizlikler ve siyasal hamleler, durmadan krizler düzenletirmeğe devam ediyor. Tam da bunlar gelişirken, suriye ırak teskeresi meclise geldi. Baklım, CHP veya genel Millet itifakı yeniden teslimiyetle devlet refleksiyle özellikle Kuzey Suriyedeki cihatçı emirlik hamlelerine evetmi diyecek? Bunlar hep direk bağımlı olduğumuz Türkiyenin son dönemdeki gelişmelerle, adamıza yansıtılanlardır. Çoğunu bilip konuşmadığımız durumlar, şimdi birer birer kendi yüklerinin aaltında ezilmeye adayız. Mafyacılık, kasetler ve nicesi bizim gündemimize de geldi. Olmayan makamın tetbiriyle avunuyoruz. Bakalım bunlar nereye dek gidecek?