Bu yıl direk 3 gelişme, adamızı da içine alan etkileri oldu. Daha doğrusu, yaşanan açıklama süresi, Kıbrısı da içine aldı. Önce, Pegasus yazılım sistemi ile uluslararası dinlenme durumu açığa çıktı. Birçok lider dinlendi. Ardından Pekerin yayınları başladı. Türkiye merkezli olsa da uluslararası kokayin gibi birçok konuyu itirafla açıklıyordu. Yine Kıbrıs ve özellikle K. Kıbrıs işin içinde bulundu. Derken, son günlerde bu defa Uluslararası gazetecilerin oluşturduğu konsoryum şeffaflık adına dünyada vergi kaçırmanın milyonlarca belgeli açıklaması gündeme düştü. Birçok dünya lider, zengin, sanatçı ve sporcunun Vergi cenetlerine vergi kaçırma olayları ortaya serildi. Yine Türkiye ve Kıbrısın da olmazsa olmaz katılımcılığı da listelerde dolaşıyor. Milyonlarca dolarlık kaynakların Vergi cenetelrine kaçırılma bilgileriyle dolu dolu yayınlanıyordu. Bunlar net olarak Kapitalizmin resmen fotoğrafını çekiyor. Bazı ülkelerde etkielri olup sarsıcı sonuçlar yaratırken, Türkiye ve K. Kıbrısta sanki hiç bunlar yokmuş gibi de yaşam devam etmektedir. Oysa, sadece bu yıl ortaya serilen 3 deyişik gelişme, sistemin kendisinin de sorgulanmasına neden olması gerekirdi. Tabi ki normal koşullar ve demokratik kültür eğer varsa….
Girişte 3 gelişme aktardım. Birincisi K. Kıbrıs semalarına haber olarak pek ulaşmadı. Oysa basit bir soruyla, çoğunluk zaten dinlendiğini söyleyecek derecede normaleşen yaklaşım düşüncesi de mevcutdur. Yine Pekerin özellikle uyuşturucu konusundaki yol haritasında veya Adalı cinayeti bilgileri de burası için hiç yabancı deyildir. Ama, Pekerin hem de açık net ifadelerine karşın, hiç olmazsa, bir soruşturma yapma veya tetbir alıp olanı gizleyecek savunma dahi yapılmadı. Hem de ayni dönemde sık sık uyuşturucu operasyonları yapılmasına, bazı yerlerde mafya tipi yeni hamlelerin yapılması, Çakıcının adaya gelişi gibi gelişmeler veya Adalının cinayet yıldönümü olmasına rağmen, özellikle yönetim kesimindeki politikacılardan ve yargıdan hiç ses çıkmadı. Konuyla alakalı suçlanan kesimler nedense sustular. Basın da birkaç kesim dışında haberini dahi yapmamaya özen gösterdi. Son belgelerin yayını hızla sürüyor. Türkiye eksenine gelindi. K. Kıbrısla alakalı mutlaka bazı belgeler de çıkacak. Adına Pandora denilen bu belgelerin de tıpkı kısa zaman önce Panama belgeleri gibi hasır altı edilip, hiç dokununmama olacağı kesin.****
Dünya kapitalizmi sadece bu yıl, verdiğim 3 örnekle kirli gerçeği ortaya serilirken, çoğu yerde normal görülüp kolayca geçiştirilmesi de konunun nerelre geldiğinin de işaretidir. BBir anlamda kendimiz düştüğümüz yanılsamayı da yaşadık. Biz hep sanırız ki ya heberlri yok, veya develtin bunları çözeceği inancını ileri süreriz. Oysa, hep şu gerçekle karşılaştık: onca yolsuzluk veya yalan söylemeler, sıradan hale geldi. Farkında olmama veya gizleme falan da yok. Çoğunluk yolsuzluğu biliyor ve daha kötüsü belirli kesimler de bunu kulanıp çıkar sağlama düşüncesindedir. Sabahleyin Melih Pekdemir ile Ergin Yıldızoğlunu okurken bir anda kendimin de yanıltır halde buldum. Bazen ben de bilmeden veya beceriksizler ifadelerini hep kulanma kolaycılığına düştüm. Oysa Melihin de yazdığı gibi bunlar beceriksizlik veya bilmeden deyil bilerek kendi çıkarlarını savunma ile düşünülerek yaptıklarını hep gözden kaçırıyoruz. Bunu en basiti yolsuzluk konusunda veya kaçakçılıkla uyuşturucu alanında bazen yanılsama olarak yaşarız. Halbuki etrafımıza baktığımızda yolsuzlukları da uyuşturucu ticaretini de herkesin bilip kendine dokunmadıkça kabullendiği, para kazanma adına da uygulama fırsatına geldiklerine kolayca yakalarız…. İnanmayan etrafına sorsun: uyuşturucu varmı ve kimler veya yolsuzluk sizce köktümü diye sorsun. Aklım dağılmadan ekleyelim: seksenlerde benim gibi düşünen sosyalist devrimci kişiler uyuşturucu ve direk esrara karşı çıakrken, belirli kesimler de “maaşlarınız bu ticaretle birlikte ödeniyor” yanaıtını bolca alıyorduk.
*****
Bu sabah meclis açılacakmış! Herkes biliyordu ki nisap sorunu oalcaktır. Azanlığın hükümetinin çoğunluğu sağlayamacak derecede olduğunu çoğunluk kabulleniyordu. Ama, baş makamcı çıkıp sıkılmadan birkaç defa çoğunluğun olduğunu söyleyip meclisin açılacağını müjdeliyordu. Sonuçta meclis açılmadı. Normal koşulların tartışma zeminine kayıldı. Kimse baş makamcının zaten çoğunluğun deyil, Türkiyenin kayumcu baş makamcısı olarak atandığını unutu! Partisinde dahi aday olmayıp adaylar geri çektirilip atandığı ve bunu direk Fuat beyin yapatığı çoktan akıldan çıkarılmış gibiydi. Bağımsız meclis ve demokrasi lafları uçuştu. Halbuki özellikle “beceremediler” kelimesi bana olayın biraz öncesinde okuduğum Melih Pekdemirin makalesiyle çok güzel örtüştü. Beceriksiz dyeillerdi. Onlar atanmış olup ne yaptıklarını biliyorlardı. Üstelik kendi çıkarlarını koruma adına da her tavırları uyumluydu. İyi bir Türkiye işbrilikcisi ve yerel elit kesimine rant verme işini gayet güzel hem de azınlıkta gerçekleştiriyordu. Kurultay anında da yine Türkiye desteği aranıp yandaş kayırmacılıkla başkan kalma şansı oynanmaktadır.
Tekrar edecem: çoğu kez ben de istemeden beyinsel yanılsamaya uğrarım: Beceriksizler veya acemiler derim. Sömürgecilik gerçeğimizi, ülkemizdeki işleyen sistem koşullarını göz ardı etiğim sonradan aklıma gelir. Onca malumun ilanı ve anlatmama rağmen, yanılmam benim koşulalr sonucu zayıflığımı da gösteriyor. K. Kıbrıs koşulları, sömürgesel ilişki ve Türkiyeleşme yapılanıışa göre hükümetlerin tutumlarına beceriksizlikmi diyelim yoksa ayakta kalmak için baş vurulan kendi koşuluna uygun tutum mu ekleyelim. Sanırım koşullara göre beceriksiz deyil tam bir istenen sonuçtur. Ne tesadüf ki yolsuzluk yapanlar, uyuşturucu kaçakları ve sömürgecilik için durmadan nifusu vatandaş yapanlar da bize “becer de bal ye” demektedirler. Hangisi doğru?