Tekrarda fayda var: galiba başlangıç olarak bu cümleği sık sık kulanmaya başladım. Lübnan ismini duyarken, mutlaka Kıbrıs eksenini de arada işine takıyorum. Bunun temel nedeni, kapitalist yapı emperyalist çağın klasik sömürgecilikten yeni sömürgeciliğe geçerken ki örgütlenme modelinde, Kıbrıs ve Lübnanın Ortadoğu coğrafyasında devlet yapılınışındaki benzer özelliklerdir. Gerçi, Lübnan Ortadoğunun isviçresi olarak düşünüldü. Suriyedeki kontrol edilemez tepkiler nedeniyle de oradan ayrılmasıyla yeni yapı konumuna da sokuldu. Sonuçta, Kıbrıs gibi zayıf etnik ayrımlı devletle, en çok dış müdahale gören ülke halindedir. Lübnan hem iç ayrışma siyasal etnik mezhep yapısı kadar, dış müdahalelerle de altüst edilen bir Ortadoğu model ülkesidir. Kıbrıstan farkı, tüm ayrımlara ve yaşanan yoğun iç savaşlara karşın hala görünürde olsa da devlet ortak yapısını koruyor. Kıbrıs ise bunu da koruyamadı. Yine Kıbrıs istenen stratejik konumda yerini alırken, Lübnan İsviçre modelli finansman merkezi olamadı. Böylesi benzer ve farklılıklarla dolu ama temel devlet örgütlenmesinin, zayıf, etnik ve mezhepli ülke deneyimleridir. Bu nedenle Lübnan duyunca, Kıbrıstan incelemek bir başka gözlükle de bakmak önemlidir.
Yeri gelmişken, Lefkoşa Beyrut yllları da bazen dikenli ve sert esintilidir. Örneğin, Kuzey Kıbrıstan Beyruta KL kaçırılırken hava alanında yakalanan meşur maliye makamcımız hikayesi ünlüydü. Bunu ısrarla resmi makamlarımız unuturdu. Yine BBC de yayınlanan bazı dönemler özellikle seksenli süreçte hava alanı kapatılıp, burada bazı uçakların gelip Beyruta uçtuğu bilgileri de K. Kıbrısta çoktan unutuldu. Yatlı Beyrut olayları veya başka benzer konularn da zaman zaman kıvılcım gibi çıkıp, kumla hemen örtülmektedir..****
Son dönemde Lübnan iyice karıştı. Hem dış müdahaleler hem de iç gerilimler yine uzun vadeli hükümetsizlikten sonra zorla kurdurtulan hükümete karşın, krizler ötelenemiyor. Protestolar gidrek paralarını bankadan çekemeyen halkın saldırılarıyla da yükseliyor. Özellikle mezjepsel ayrımlı bazı tetiklemeler de sürüyor. Olaylarda karşı mezhepi suçlama işleri tırmanıyor. Çoğu zaman da bunları ABD İsrail ve Sudilerin de yalanlarla süsleyip ateşlemesi de tesadüf deyildir. Batı ısrarla Hizbulah ekseninde saldırılarını tırmandırıyor. Hizbulahın tasviyesiyle uğraşıyorlar. Çünkü, Hizbulahın israile karşı direnen güç olması, Suriye iç savaşında Esatın yanında yer alması, Lübnan içinde senpati kazanması engelemek gerekiyordu! Onlar, istedikleri Lübnana yöneliyordu. İsraile karşı olmayan, Suriyede Esatı desteklemeyen bir Lübnan istiyorlar. Öyle istiyorlar ki İsrail işkaline zamanında direnen hizbulahı kontrol etmek için türkiyenin de içinde bulunduğu B.M. kuvetleri dahi gönderdiler. Yapılanların terslikleri anlatılırken, kötülenen kesimin bazı özellikleri de anlatınca, sizi terörü desteklemekle de suçlama kolaylığı oluşuyor.
Lübnan kuruluşu nedeniyle kendinin neden olmadığı sorunların da bedelini bu günlerde ödüyor. Örnek; Amerika Suriyeye anbargo uygularken, uygulamada Lübnanı da deyişik yöntemlerle içine katıyordu. İsraile karşı olma nedeni, ülkenin adeta kuşatılmasına neden oluyor. Birçok Suriyeli mülteciyi barındırması ise anbargonun yumuşatılmasına dahi neden olamıyordu. Bu duruma hükümet krizleri de eklenince,zaten zayıf olan ülke ekonomisi de darmadağın oluyor. Yetmezmiş gibi Beyrutdaki geminin infilakla patlamasıyla oluşan zarar da beklenmeyen yeni felaket gibiydi. Tüm bunlar elbet Lübnanı sarsıyor. İç gerilimler tırmanıyor. Bankalardan para çekmek isteyenleri de yanıtsız brakınca, öfkeler çok yönlü yayılıyor. Fakat, bizden önemli farkı şu: nedense bunu geneli söylemiyor! Lübnan onca iç savaş ve bölgesel ayrışmaya karşın, dış işkallere uğramasına rağmen Kıbrıs gibi ikiye hala net olarak yapısal ayrışmadı. Israrla ortak hükümeti hem de temel yanlışlar üzerinden olsa da kurmaya çalıştı. Hem iç ayrışma hem de deyişik net dış müdahalelere karşın bütünlüğü korumasını da gözden kaçırmamak şart. Hele demokrasi talebi gibi seçenek veya öfkenin belirli kurumlara yönelişteki ortaklaşma da önemli bazı birliktelik deyerlerdir. Yine de Lübnan kaynıyor. Dünya da üstüne varellerle benzin döküyor. Her taraf krizi kendine yönelik çekmeye çalışıyor. Mezhepsel dostluklar dahi yetmiyor. Hrisitiyanları herkes Batı ve İsrail yanılışı bilirken, bir kısmının Hizbulahla itifak yapması da Lübnanlığın gelinen siyasal öteki parçalanmasının ürüdür. Lübnan kaynıyor. Öfke sokaklarda dolaşıyor. Bazen yönetimlere ve giderek sisteme karşı yükselirken, öte yanda mezhepsel etnik çenberiyle de ülkedeki parçalanmanın yansıması da geliyor. Ama yıkım ve hükümet kurma ikilemi, Lübnanın statiko ve deyişim sıkışmasına dek getiriyor. İsrail ve Batı ısrarla Lübnanın İsrail ile barış yapmasını, Hizbulahın tasfiyesi ve Suriyeye verilen desteğin kesilmesini istiyor. Halbuki SUriyeye Lübnan devletinin kendisi deyil Hizbulah milisleriyle katılım oluyor. Ayni durumda öteki kesim ayağı ile Suriyeye cihatçı geçişinin de olduğu kesindir. Göründüğü gibi Ortadoğu parçalanmışlıktaki bataklık, Lübnanda her yönüyle yaşıyor. İflas eden batının İsviçre deneyimi ve Ortadoğu projesidir. Genelinde yeni sömürgecilikteki etnik ve mezhepsel ayrımlı devlet bakışıdır. Nitekim, bu dersleri almayan batı ayni deneyimi ırak işkali sonrası ilgili ülkede denemektedir. Lübnan Kıbrıs yaşananıyla ben oradaki deneyimin balşlangıçtan beri sıfır olduğunu yazdıydım. Yeri gelmişken de neden ıraktaki seçimler makaleme göz atmanız yeterlidir.
Kısaca, Lübnan klasik Lübnan gerçeğini daha ağır şekilde yaaşıyor. Hem de hükümet kurulmasına rağmen. Dış emperyalis müdahalesinin içeleşmesi ve mezhep etnik ayrımlı yapıdan elbet demokratik kurumsallaşma çıkmaz. Bunu zaten biz de deneyip de anlamadığımız keskin gerçektir. Şimdi banlkalara dek uğraayan öfkenin nerede duracağı da belli deyil. Kimileri hala hizbulahla uğraşırken, aslında israile karşı olan direnişin sonlanmasını istediklerini de gizleme siyasetini gütmektedir. Sahi, Filistinli mültecilerin Lübnan gerçeğine dokunan yok. Tıpkı yeni Suriye mültecileri gibi. Buyrun Lübnana!