k. Kıbrıs denilince, çekinmeden Türkiyenin arka bahçesi, yasadışı toprak parçası, ilahaklaşma süreci yaşatılan işşkal bölgesi, tanınmayan devlet gibi birçok simgesel kulanımı olduğunu kabul eden çok kesim var. Uluslararası hukukta Türkiyenin alt idari birimi olarak kabullenen, her uluslararası siyasal kararda normal devlet olmadığı, kara paradan mafyaya varan birçok ilişkiyle isimlendirilen adanın kuzeyidir. Bunların önemli kısmını yeri geldiğinde Kıbrıslılar da tekrarlarlar. Alınan birçok karar, verilen uluslararsı yargı kararı ve yayınlanan belgeler vardır. Zaten, senelerdir boşuna Kıbrıs sorunu diye görüşmler yapılıp raporlar yayınlanıp mahkeme kararları alınmıyor. Böylesi toprak parçasında elbet mutlaka yaşanan bazı gelişmelerin de örnek teşkil etmesi gayet doğaldır. Normal ülkelerde olmayan yaşam biçimlerinin normal hale gelmesi de münasiptir. Yeter ki yaşananlarla birlikte gerçeklerden hareket edilsin. Yapılanıp kurumsallaşıp, gelceğe göre planlamaların devam etmesi ise kendine has örnekleri da yaratması gayet doğaldır. Aşağdaki örneği, mutlaka okurken, bunun nedenini de arada düşünmek oldukça önemlidir. Çoğuna anormal gelecek. Ancak, içinde yaşaayanlar dahi bunun böyle olduğunu belki daha kolay anlayıp, gereken uyarıyı da alır.
****
bir ülke düşünün. Başbakanı şu veya bu şekilde saraya gider. Normal girişim ise partinin yeni başkan seçip, koltuğa oturtmasıdır. Hat ta monarşilerde dahi boşalan makama kimin geleceği, en azından saraydaki şahıs tarafından önerilmesi gerekmektedir. Gayet normal davranıştır. İster demokratik yapı ister parti yönetimi ister se şeflik yönetimde olsun, sonuçta aday veya önerilen şekliyle gerçekleşir. O ülkedeki koltuk partisi de kurultaya gider. Adaylar çıkar. İlk turda yapılır. İkinci tura kalınır. İki aday da kazanmak için çabalara girer, Ancak, bir yerden memeleket dışından ufak bir uyarı ve gece yarısı işleyen telefonlarla iki aday birden çekilir. Çekilir de çekildiklerini net olarak açıklamazlar. Bir boşluk doğar. Birisi de hiç haberi olmamış gibidir. Zaten, baş makamlık ve parti liderliği için de aday olmadı. Bir el uzanır ve birden kendini baş makamda bulur. Hazırlıksız ve doğrusu öteki deneyimlerle de yetersiz olduğu da herkes tarafından bilinir. Zaten ilk gafı da hemen ortaya çıkar. İlk açıklamasıyla tutarsız konuşma şekli ortaya serilir. Bir dediğini, öteki söylediği ile çelişir haldedir. Koltuklara oturtukları iise başka felaket. Birisi eski makamında sgandal nnedeniyle görevden alınnandı. Ötekielrde de günahı afedilenden tutun habersiz olup da koltukta kendini bulana dek hepsinin bir öyküsü vardı. İşler böyle başlayınca tek umut bir yerden paranın gelmesi ile ayakta kalıp, kısa zamanda seçime gitmekti. Kurduğu “hükümetin de adı” azınlık ve seçim hükümetiydi.
Artık peşpeşe durmadan sgandalı, gaflı günelr başladı. Bir makam pisiyar tesditiyle başlayıp, adapas sgandalıyla devam ediyordu. Üstelik adapas sgandalı resmen makam içi birinin şirketine verilen iltimasın üstüne oturdu. Geçmişteki Jet sgandalı da akla geldi. Öteki makam ihalesiz kirli petrolü alıp resmen zehirlenme sürecine katgılarıyla tarihe geçti. Böylesii sgandalar peşpeşe gelirken, alınan pandemi kararları dahi önce okunurken anlaşılmazken, sonradan yayınlanan resmi gazetede de tersi çıkması gayet normal günceye eklendi. Hepsi toplamda yaşama kazılırken, en başarılı ülke modeli türküsü de okunuyordu. Saraya gidenin, Anadolu seferleri, bazen kefenlerle, bazen ne mutlu Türkümle, canının vatana heba oluşlu seminerlerle geçiyyordu. Belki de aranma dönemindeki yıtdışı çıkamamamnın da intikamını alıyordu…
Bu arada Peker diye biri çıkar ve yayınladdığı ilk uyuşturucu ile mafya ekseninde bu ülkenin de iş adamları kucaklaşması duyulur. Burnın yargısından ses çıkmıyordu. Ama iki durum önemliydi: erken seçim ve parti kurultayı. Kurultay erteledikçe ertelendi. Meclis toplanamıyor ama ne acıdır köpürtülüp başkan yapılan ve ona para gönderileceği söyleyen kesimler, bir türlü paraları göndermiyorlardı. Göndermiyorlardı da dalaveları başkan ne yazık ki sesini çıkaramıyordu. Bir umut dyeip beklentiye devam deniliyordu. Tek yararlanan yandaşlardı. Onlar kıyaktan avantaya fırsat ölçüsünde payını alıyordu. Yine de kayumcu başkan beklediği desteği göremiyor, almak istediği kararı kendi arkadaşları onay vermiyordu. Zaman uzamaya başlayınca, kurultay denilip kılıçlar kuşandı. Üstelik, dalavera ile talimatlı binlerce yuurtaşın da oyu hibeye konulup işin garantisi için çaba gösterildi. Kısa dönemde UBP için dörtbin yeni parti üyesi pek de fena iş deyildi.
Karmakarışık yolda giderken, işler ısındı. Mafya kavgaları ve darmadağınıklık içinde beklenir gibi olan hamlelrden birisi gerçekleşti. Kaset yaıyını oldu. Zaten makamcı yükün altında erirken, karar veremezken, bir de kaset çıkınca darmadağın oldu. Kararsızdı ve her konuştuğu yeni kriz ile parti içi düşman yaratıyordu. Beklendi. Nedense onu koltuğa getiren eller , parti kurultayında savunanların pek yardımı gelmiyordu. Bu sefer iyice boşlukta kaldı. Mafyalar, parti içi kavgalar ve kendi düşüncesini çok aşan karşılıklı konuşmalar… Sonuçta kayumla gelen makamcı, kaset yayınıyla görevden istifa ediyordu. Birçok kriz brakıp sorularla dolu partisi ve memleketin birçok yetkisini efendisine devreden lider olarak sayfasını dolduruyordu. Onca başarı hikeyesinin sis duvarı dahi olmadığı ortaya çıkıyordu. Onu bu yolculukta yürütenlerin sesleri pek çıkmıyordu. Oysa onu yeniden başkan seçmek için, masalar dahi kuruldu. Ama derler ya “yetmiyordu bu ağırlığa gücü” sözleri tekrar tekrar yaşanıyordu. Ne sürekli tek yanlı bRT nede yandaşa dağıtımlar yetmedi. Hem de muhalefetin çoğu kez krevat takıp konuşma çizgisini geçmemesine rağmen. Ama, mafyaların artık korkulan isimden konuşulan konuma gelişiyle, Türkiye gerçeği ile Kuzey Kıbrıs yeni bir kağos yolunda bataklıkta ilrlemektedir.*
Bu örneği dikatle okuyun. Hangi olay normal ülkeye uyuyor? Elbet sömürgeleşmenin ilhaklaşma dönemindeki sömüren kesimin oluşturduğu silik siyasetin örneği olark ilerde tarihçiler bu konuyu işleyecektir. Kimsenin şüpesi olmasın. Böylesi durumlar kolay kolay yaşanmaz.