Zamlar peşpeşe geliyor. Hani, haberciler yazmasa, kimi muhalifler kalemşörlü medyacı olmasa pek fazla seslendiren de olmayacak. Ülkelerde siyaseti etkileyen kasetlerden biz de nasibimizi alıyoruz: peşpeşe yaınlananlar oldu. Şimdilik kauumla gelenin kasetle gitmesi dışında fazla politik etkisi olmadı. Kısır dönemde iktidarsız haldeyiz. Herşey kurultayla dolanıp kör düyüme dönüştü. Şimdilerde kurultay sayımı yapılıyor. Bir yıldır roman gibi yazılan kurultay gerçeğimiz vardı. Müdahaleler gelip kurultayı da vurdu. Gece yarısı adayların çekilişi ile kayum atamayı öğrendik. Galibe ezberimize yazamadık. Şimdi 1 yıllık müdahil kurultay ektkisiz olunca, yeniden yapılıyor. Doğan kayum politikacısı yaşatılamadı.Öte yandan saraya taşınanın şımarıklığı teslimiyetlerin de harikası gibidir. Kendi yasalarını da tanımıyor. Sahi; Saraya gitikten sonra istihtam yaptığı avantalı partililerin neden hala yargı kararı açıklanmıyor? Bunu da çoktan unutulmuş türküsüne teslim ediverdiler.
Memleket bu avada. Hükümetcilikte yandaş oyunu, etrafta cirit atan mafya tiplerinin birçok dünya medyasında dahi konu edilirken, bizim umurumuzda deyil. Ne diyor saraycı, evliya gibi gezip çorbasını içerken; size bol turist ve öğrenci getirecem! Gerçekten memleketin dili buna uygun. Ne diyor en köşedeki köylü kardeşimiz; “bizim buraya da bir ünüversite açın da kümselerimiz para etsin”. Yani öğrenci yolunsun. Teşkviklerle de turizm parası dağıtılsın. Bu arada Burada da kutlanan Türkiyedeki Cumhuriyetin ilanının bayramı da aynen her şey gibi Türkiyeleşti. Oradaki diyanete uygun bizim adı din işleri olan kesim de Atatürkün adını anmadı. TC elçisi de muhalefet partilerden CTP ve TDP yanında bazı gazetecileri de resepsona çağırmadı. Yine bunlar hiç olmamış derecesini geçemedi.****
Türkiye dedik ya: cumhuriyetin kutlanamsında yeniden ayni rejim gerçeği yaşatıldı. Anıtkabire muhalif gazeteciler alınmadı. On elçi resepsyona çağrılmadı. Diyanet hubesinde atatürke yer vermedi. Dahası da var: bazı ordu yerlerinde Atatürk ve Erdoğan birlikte yanyana kulanıldı. Bunlar hep bir resmin sonucunu açıklamaya yarıyor mu, bilmem. Ama, krizler, felaketler ve videyolar peşpeşe gezintilerle etrafta yerini almaya devam ediyor.***
Doğumuz da sağlıksız. Özellikle meclisten geçen tesgere sonrası Türkiye Suriye sınırından askeri araçların geçtiği haberleri yayılıyor. Zaten, Erdoğanın Rusya ve ABD yi zorlayıp bazı Suriye topraklarını daha ele geçirmek istediği malumumuzdur. Hem kurguladığı en azından Halep hatına ulaşmak, anti kürt politikasıyla Kürtlerin olduğu yerleşimlri ele geçirip, iç politikada da kulanma çabasındadır. Özellikle dış politikada hele de fetihçilik işdahında Türkiye siyasal güçlerinin önemli kesimi hemen devletçi kesilmeye hazırdır.
Suriyenin kuzeyinde kalıcılaşma ve ordaki resmen cihatçıları koruyarak, gerektiğinde kulanma politikası artık imkar edilmeyecek düzeydedir. Bunu “milli gururla” da resmen beslemektedir. Böylesi oyunlarla da baskın seçim veya erteleme ikilemleri için de fırsat kovalanmaktadır. Suriyenin toprak bütünlüğü falan, hepsi birer hayaldır. Tıpkı 74 sonrası Kıbrıs gibi. Bakın ozaman Ecevit nutuk çekerken, adanın garantörü ve toprak bütünlüğü diyordu. Oysa son UBP kurultayında da Tatarından Binalisine dek garantörlüğün Kıbrıslı Türklerle sınırlayıp, artık kuzeydeki eskiden ayar için denilen şu veya bu yer verilecek hikayesine de fadiha çoktan okutuldu. Zaten, ta baştan K. Kıbrıs müdahalesiyle bizim gibi o zamanın devrimcileri, Türkiyenin çekilmeyeceğini ve kalıcı olduğunu hep söyledik. Daha ironisi, direk batılılar Türkiyeye “belirtiğimiz ve anlaştığımız topraktan fazla yer aldınız” eleştirisine, “geri vereceğiz” dediler. Ama dedikelri de hiç olmadı. Hele Maraşın garantisi için telelerle çevrilip askerin eline direk Türkiyeye sorumluluk verilirken, onu dahi anlaşmalara rağmen hiçbirzaman sahiplerine vermediler. Bundan dolayıdır ki kolay kolay Kuzey Suriyeden çekilmeyeceğini hep deneyimle birlikte vurgulamaktayım. Şimdi anladınız mı ta baştan Türkiye kolay kolay girdiği yerden çıkmaz neden dediğimi!**
Görüldüğü gibi, etraf karabasanlarla örüldü. Gelecceği istemesek de bu karabasan koşullarından kurtulmak veya onların içinde bulanıp boğulup geleceği teslim edeceğiz. Kurultay, yeni rejim ve Kuzey Suriye krizi hepsi birbirine eklendi. Belki de buradaki Kurultay katılımla insanların olaylara verdikleri tepkiyi de basit şekilde ölçme şansımız var. Onca zama, kasetelrin dolaşımına, mafyaların artık direk tartışma eksenine düşmesi, Binalinin ve Tatarın konuştukları hepsi bir siyasetin sonucudur. Hala bukadar rezalet ve müdahaleye karşın onbine yakın insan gidip kurultayda oy kulanıyorsa, burada kitlesel eylimin işareti akımından alınacak ders ve çalışınacak konu bizi mutlaka ilgilendirmesi şartdır. Ama ilgilendirmeyecek. Hele sayısal kazanacak kişi öteki teslimiyeetci işbirlikçinin onayı ile başbakan dahi olacak. Yandaşa kıyakla tüm kötülükleri örtüp sandıkla oy alıp sisteme devam denielcektir. Alışılan yaşam tarzı ne kadar kötü olursa olsun, kültürleşip davranış biçimi ve gidrek normal tutum haline gelirse, sistemin elbet devamını da istemek gayet doğal halde olacaktır. Kayumlar, müdahaleler, kasetler, yolsuzluklar ve direk müdahaleler sonrası birilri kürsüye çıkıp “demokrasinin en üst şeklini yaşıyoruz” sonrası alkışlarla karşılık buluyorsa, kulanılan her kelimeyi nedenli krieletiği de ortadadır.ama bunlar da normalleşti. Şimdi muhalefet tüm bunlar karşısındaki tutumu da başka bir hikaye. Çünkü nifus defaktosu ile müdahale karşısında sesiz kalınıp kabulleniliyorsa, ya kendin de benzeyip sıra alırsın veya hep bekleyip gidersin. Olan siyasal gelişme de bu. Bakalım bu kervan nereye kadar gidecek? Ahlak mı dediniz; o hiç hiç bilinmez. Sadecce kelimesi bazen etikle söylenir okadar.
yazarın tüm yazıları:
Özkan YıkıcıCoğrafyamızdaki karabasanların geleceği ne? – Özkan Yıkıcı
"Bu Memleket Bizim" yayınlarını izleyin