Bazı krizler vardır ki hem yaşanır, hem istenilen sunulur hem de yeni krizleri de yeşertmeye adaydır. Üstelik, tarafları normal olgularla dyeil resmi algılarla yaklaşıp, gerçekleri resmen katlederler. Suriye geneli ve özünde idlip epey zamandır böylesi karışık koşulları ve darmadağın algılarla her an başka şekilde gündeme geliyor. Yine ayni şekilde son dönemde klasik idlip kağosuna yeni karanlık bilinmez gibi bilinen gerçekler de damıtılmaktadır. Bir noktayı da eklemeden edemiyecem: Arada tekrarladığım Kıbrıs penceresi yeniden bazı deyişik yönleri de bana yazdırtacaktır. Çünkü, örneğin artık yapılanışla Türkiyeleşme gerçeğimize rağmen, farklı denilecek durumlar idlipe de öncelik verme tutumlarına da etki yapmaktadır. Türkiye K. Kıbrısa yerleşirken, Türkiye bakışı ile Kıbrıs yaklaşımı farklılaşması normalken, idlipe de ta başkan kendi gerçeklerimizle akınca, yine öncelik vereceğimiz olgular da elbet farklı olması doğaldır. Türkiye idlipte kontrolcü olup resmen oraya yerleşmeyi ve cihatçıları açıkça yenilmekten koruyup, SUriyenin kendi toprağına sahip çıkmasını engelerken, birçok görüşün devlet eksenli oluşuyla da son döneme dek bu politikayı savunuyorlardı. Şimdi, krizle belirsizlik hızla tırmanırken ve “kaybetme” korkusu da eklenince, dyeişik eleştirisel dersler denilmesi normalleşiyor gibidir. Oysa kısa zaman önce yine Surihyenin kendi toprağını ele geçirmesi ve cihatçıları ordan sürme hamlesini Türkiye idlipte karşılayıp resmen savaş haline dek işini taşırken, başta CHP pek de sesi çıkmadı. Taki 38 askerin vurulmasına dek. Oysa işkal girişimli genel Suriye politiaksında birçok gelişme olurken, devletçi refleks ile ya hiç haberleştirilmedi veya desteklendi. Fakat, son gelişmelerle, gelişecek siyasal durumların belirsizliği, artan AKP karşıtlığı gibi etkenler, bu defa hiçolmazsa bazı muhalif Kemalist medya kesimi eleştirel dlip yorumlarını duymaya başladık. Hala direk Türkiyenin sadece idlip deyil Kuzey Suriye topraklarını oradaki devlete devretme çağrıları hala pek cılız kalmaktadır. Daha ieleri gidilip bu yörnenin tanpon gibi laflarla yeniden denetimde kalmasını öneriyorlar. Daha kötüsü; Türkiyeye gelen mültecileri “ki mülteci da kabullenmiyor” vurgularken, Türkiyenin ökontrolundaki Suriye topraklarındaki sürülen başta Kürtler ve Alevilerin de sorununa pek deyinilmiyor. Hep devletçi refleksel milliyetçilik bütünleşme tabusal tutumlar devam etirlmektedir.
Son günlerin gelişmeleriyle idlipe girelim.Afkanistandan Amerika hem de müttefiklerine dahi haber vermeden, Talabanla anlaşarak çekilip, ülkeyi ayni örgüte devretikten sonra, idlip daha bir ikilemle gündeme oturdu. Bir yanda Suriye toprağı olmasına rağmen Türkiyenin kontrolunda ciahtcıların elinde bulma gerçeği yeniden konuşulmaya başlandı. İkincisi de Afkanistan Talabanlaşılmasından sonra idlipteki gerçeklerle konuşulma zenginliğine de kavuştu. Cihatcı merkez oluşu ile Afkanistan Talaban ikilemi bir anlamda “Afkanistan merkezi ve küçük Afkanistan idlip” birlikteliği vurgulanmaya başlandı. Yani, Cihatcı kesimin ikili merkez alanıyla karşılaşma seslendiriliyordu. Cihatcı transferleri dahi söylendi. Hele de Suriyeden buharlaştırılan ıŞİD Afkanistanda Horasan IŞID olarak ortaya serilmesi ve idlipteki Cihatcı gerçeklik, ister istemez Afkanistandaki ortaçağ dneilirken, yanına kaçınılmaz olarak, idlip de konuluyordu. Bunlar beraberinde idlipi resmen savaşa girecek derecede koruyan Türkiyenin de eleştirilere takılmaması mümkün deyildi…
İkinci durum ise daha Türkiyeleşme eksenindeydi. Geçen haftalarda gelen idlipten haberleştirilen 4 kişinin şehit edilmesi ve kimin yaptığı söylenmemesi de şüpe ile korku arasında duyuldu. Üstelik ikili fırsata çevrilip şehitlerin olduğu idlip ile öldürenlere dyeil de yine bedel faturası kürtlere çıkarıldı. Suriyedkei Kürt eksenli örgütlerin alanları bonbalandı. Derken, hala gelgitlerle geçiştirlmeye başlayan haber de etrafta çekine çekine dolaşıyor: K. Suriyede görev yapan önce 3 denilip sonra 5 sayıya çıkan generalin emeklilik talebleri duyuldu. Pek de karşılıklı anlaşılma bilgileri fazla duyulmadı. Ama, yaşananlar ve kuşkular, konuyla alakalı kesimler bunun idlip nedeniyle olduğu tahminini söylemekten de durmadılar. Bunların toplamında, Rusya ve Suriyenin Astana anlaşması nedeniyle Türkiyenin verdiği sözleri yerine getirmediği eleştirileri de yükseldi. Üstelik, hem cihatçıların saldırıları ile toprağın Suriyeye ayit olma gerçekleri, artık giderek tırmanan krize katılıyordu.
Tekrar edecem: idlip Suriyenin toprağı. Bu bölge Suriyedeki iç karışıklıklar nedeniyle askerlerini merkeze çekerken, hatay üzerinden hem de Türkiyenin desteği ile cihatçı kesim buraya girer. Birçok ülkeden cihatçılar buraya doldurulup kendilerince Emirlik dahi ilan ettiler. Özbeklerden Uygurlara, Çeçenlerden batılı ülkelerdeki islaamcılara, Tunustan Kırgızistana birçok gerici cihatçı gelip ayleleriyle birlikte idlipe yerleştirildi. Herhalde bu konudaki geçiş yolunun nereden olduğunu tahmin etmek de zor deyildir. Sınırlara bakmak yeterlidir. Üstelik, Suriyenin dyeişik yerlerdkei yenilen birtakım başka cihatçı da resmen arabalarla idlipe taşındı. Ne zaman Suriye saldırsa, karşılarında Türkiyeyi buldular. Bir anlamda idlip anlaşması toprağı olan suriyeyi dıştalama toplantısıyla Türkiye, iran ve Rusyanın Astana zirveleriyle çözülmeye uğraşıldı. Anlaşmalar yapıldı. Ama herkesin bildiği gibi uymayan Türkiye oldu. Oyalama ve yeni hamleler arada konuyu savaş sınırına getiriyor. Şimdilik Rusyanın diplomatik yeteneği ile engeleniyor. Ama, bbu konu nekadar devam eder bilmem. Suriyenin kendi toprağına girmesi engelenip burada cihanistan emirlik oluşumuna devam edilirse,yakınımızda yeni bir gerici faşist devletinin de doğması imkanına gelme şansı dda olur. Olmaz demeyin. Şimdiye dek ABD konunun hala SUriyenin girmeyip korunması noktasında olduğunu da bir yere not edelim.
Görüldüğü gibi idlip resmen patlamaya hazır bonba. Savaş nnına gelirken de şimdiden katledilen gerçeklerle tıpkı öncesi gibi bize yine cihatçıları demokrat ve özgürlük savaaaşçısı yuturma politik algılara geçilecektir.