Özellikle seksenler ve doksanlar döneminde yapılan zirveler, diplomatik çabalar oldukça yankı buluyordu. En azından bölgesel toplantılar, sorunlara yönelik B.M. girişimleri bir beklentiyle merakla izleniyordu. Hiç uzağa gitmeyelim; Kıbrısla alakalı görüşmeler de bundan nasibini hep aldı. Beklentiler, meraklı yeni hamleler ve hangi derecede müdahale ile diplomasinin çözüm getireceği tartışmaları hep gerçekleştirildi. Karşılığını da toplumların duyarlılıklarıyla da alıyorlardı. En azından B.M. kararları, görüşmeler, bölge zirveleri hep gündeme kolayca eldi. Bazısında protestolar da oldukça yaygın şekilde gerçekleştirildi. Özellikle İMF ve Dünya bankası zirveieri veya G başlıklı ülke toplantıları hem alacakları kararlar, hem de protestolarla oldukça gündemi meşkul eidyordu. Fakat, gelin bakın ki günümüzde bu tip zirvelerin haber deyeri dahi yok. İMF toplantıları duyulmaz bile, B.M. kararları veya müdahalelerinin de anlamına inanan kalmadı. Böylelikle ikili kısgacın da içine oturduk. Örneğin ABD Talaban görüşmleri gibi konuları yakalamayan çok kesim oldu. Bunu Amerikanın Kabili teslimiyle farkına varıldı. Buna karşılık başta B.M. başkanlığında yapılan birçok zirvenin de alınan kararlarının hiç duyulmaması, dikate alınmamasıyla hiçleşiyordu. Bunu en basitiyle iklim zirvelerinde gördük. Bir anlamda, ikili veya genel görüşmeler anlamsızlaştırıldı. Diplomasi kelimesini hep duysak da uluslararası kararları sakış haline soksak da dikate alnmayıp uygulanmadığı için, kimse artık önemsemiyor. Bu da bazı önemli görüşmlerin de kaçırılmasını veya karar alınmasa da bazı kararları bilmeyip gelişi güzel konuşmanın da cihalet dönemini güçlendirdi.
Siyasal gelişmeleri hep güçle belirlemek, askeri yönü öne koyup hegemonya mücadelesinde girişilmesinin epey öne çıkarıldığı kesin. Emperyalist gerçeklikle yaklaşılmadığı algılarla uğraşıldığı ve diplomasi gibi siyasal esrumanla konuların hep örtülüp çözülmemesi,uluslararası alınsa da kararların uygulanmaması, giderek güce bakarak, toplantıların hiç haber derecesine dahi çıkamamasını sağladı. Bu politik koşulda da bir anlamda bilgisizlik ve diplomasinin zayıflaması gibi iki önemli tehlike de kökleştirildi. Örneğin, hiçuzağa gitmeyelim, ek olarak seçtirtilen yöneticilerle de damıtılan Kıbrıs görüşmelrinin bir dyeişim getireceğine kaç inanan kişi kaldı?
Konuyu anlatmak gerekirdi. İşleyeceğim olayı iyi anlamanız açısından önemliydi. Biliyorsunuz, özellikle Ortadoğu hem de geliştirilen siyasi coğrafi alanıyla da genel Emperyalist rekabet ile yeniden yapılanmada son döneme kadar en can alıcı yerdi. Üstelik bunu en gerici rejimlerle sürdürmekle meşkul oldular. Nitekim, ikibinler siyasetleriyle işkalelerle yerlebir yapmalar olurken, birçok IŞİD dan Elkaydeye varan gerici cihatçı örgüt de çıkarıldı. Şimdi bu denli önemli bölge için iki toplantı gerçekleştirildi. Birisi ırakta, ötekisi de Tunusta oldu. Birçok ülke katılıp yeni siyasal koşul için toplantı yaptılar. Doğrusu peşpeşe gelen bu görüşmelerin bizim eksende haberi dahi olmadı. Tartışıldığı ve akararlarda adı olmasına rağmen Türkiyede de birkaç medya dışında pek ilgi görmedi. Yukarda özetlediğim gerçekler ve kaçış tutumlarının sonucudur.
Irakın başkenti Bağdatta ilk önce komşu sonra geliştirilip ilgili bölge devletlerin katılımıyla başta ırakın durumunun görüşüldüğü toplantı yapıldı. Geçenlerde gerçekleşen bu toplantının bazı ironilerini bir makalemde kısaca belirtim. En dikati çeken, komşu ve çevre ülkeler dneilirken Suriyenin katılmaması veya çağrılmaması dikate geldi. Sudi ve iran gibi iki karşıt toplantıya katılırken, Suriyenin olmaması elbet handikapın da ötesinde bir durumdu. Sonuçta bazı sözlerle toplantı sonlanddı. Türkiyenin Şahsın lideri de toplantıya gitmeyip, yerine Çavuşoğlunu gönderdi. Birçok soru işaretine rağmen, Türkiye konuşmadığı için fazla dikate gelmedi. Ancak, Katar emiri toplantı sonrası hemen Ankaraya gidip Erdoğanla görüştü. Buda öteki gelişme
İlginç kılınan Fransanın Bağdat toplantısına katılması ve sanki yeni bölge efendi gibi davranmasıydı. Amerikanın önemli askeri gücünü ıraktan da çekeceği haberleri etrafta dolaşırken, yerine Fransa ve Almanya gibi AB ülkelerine yönelme taktiği tahminleri de vurgulandı. Makron, sanki yeni efendi gibi konuştu. Irakın birliği için laflar havada uçuştu. Sudi ve iran yeni denklemli arayış da sırıtıyordu. En mühimi, yakında ırak seçimleri var. Amerika onay etmedikçe de başbakan atanmadığı dersleri hala canlı. Iraktaki parçalanmışlık da öteki gerçek. Bunların görüşüldüğü bir toplantı gerçekleştirildi. Kararları fazla suya sabuna dokunmadı. Fotoğraflar daha fazla yer buldu.***
Hemen sonra Libya için Tunusta bu defa o bölgenin devletelri toplandı. Libya sene sonunda seçimlerini yapması gerekiyor. Birçok karar okundu. Özelikle Libyadan yabancı askerlerin ve paralı milislerin çekilmesi kararı tekrar alındı. Ama, Türkiye yetkilileri buna uymayacağını resmen açıklıyor. Libya konseyindeki ve türkiyede de yatırımı olan başkanlardan birisi de çekilmeyi istemioyor. Çünkü türkiyeye dayalı ayakta kalıyor. Ama, her Libya kararında Türkiyeye açık mesajla çekilmesi belirtiliniyor. Buna karşın Türkiye Libyada üstler kuruyor, oraya taşıdığı cihatçılarla kalıcılaşmaya çalışıyor.
Görüldüğü gibi iki zirvelerde konuşulanlar bir yana gerçekler başka mesaj veriyuor. Bölge ülkeleri birşeyler yapmak isterken, bölgesel hegemonyacı ülkeler hep kazanma adına politik oyun gerçekleştiriyor. Tabi kimse israilin varlığı veya son sözü hala bölgede söyleyen Amerika ile gizli hegemonist ingilterenin ne dediğince bakmıyor. Buda resmi tamamlayan olgudur. Demek ki girişin yeniden okunması şart.