Çocukluğumdan beri biraz da hikaye şeklinde oluşuyla da tarihi çok severdim. Daha sonra, özellikle yaşadığım ve tanık olduğum yakın tarihi de araştırmaya koyuldum. İlk seminerimi de Türkiyede Ankarada verdim. Benim araştırmalarımdan etkilenen bazı devrimci arkadaşşlar, ilerici aydın tarihçilere getirip onlardan araştırma teknikleri üzerinde epey beyin fırtınası da yaptım. Böylelikle, akademik olarak tarihçi olmasam da araştırma ve derlediklerimle, buna tanık olduklarımı da ekleyince, kendimce bazı tarihi bakışlarla olayları yorumlamaya da giriştim. Yani basit hamasetci veya eezbercilikle tarih makalesi yazmıyorum. Bunları neden mi yazdım: şu andaki gün tarihi bakımından hem de bence dünyaca önemli gündür. Fakat, brakın önemini olaydan sonra dahi pek hatırlatılmayan ve sildirtilen konu haline sokturulmak istendi. Doğrusu, başarılı da olundu. Bu olay aslında dünyada da pek görülmeyen gelişmeydi. 74 yılında Kıbrıstaki altüstlerden hemen sonra, Lefkoşada yapılan büyük mitinkten sonra Amerikanın Kıbrıs elçisi vuruldu. Herhalde bu basit iki cümle dahi olayın nedenli önemli olup önemsizleştiğinin yanıtını da vermektedir.
Konuya girmeden birkaç cümle daha yazacam: genelikle bizim gibi ülkelerde tarihe dyeişik eksiklik ve katgılar yapılır. Örneğin, hele de yakın tarihse, olayların isteneni alınır ve güncel idolojiye uyarlanıp resmi tarihleştirilir. İkincisi, yaşanan ve tanıklaşılan gelişmelere rağmen öteki görülenler dıştalanır, resmi idolojiye karşı olanlar da yok saydırtılarak resmi tarih yazıldı. Bir başka açı ise uluslararası koşullar hiç gözetilmez. Olaylar iki kesime sıkıştırılıp, adeta buna mitler yaratılarak kurgulanır. Anlatı ile abartı ve yalanlara da raslamak kolayken, resmi idolojikleştip tabulaştırıldığı için bunlara engel olunmaktadır. Bir de konumuzla alakalı olarak, önemli bazı gelişmeler de sanki hiç yaşanmamış gibi yok sayılması da gerçekleştiriliyor. Bunlara benzer birçok yanlış sonucu da tarih bilimden çıkarılıp günü kurtarma idolojisinin resmi tarihi haline sokuldu.***
Olay malum dönemin hemen sonrasında gerçekleşti. Kıbrısta, önce Yunanistan destekli darbe gerçekleşti, ardından ABD ve İngiltere yanında Sovyetlerin de desteği ile Türkiye yeniden ada bütünlüğünü tesis etme ve cumhurieyti koruma adına adaya çıkar. Sonra, Cenevrede görüşmeler başlar. Sunulan öneriler için Yunanistan ve Rumlar incelemek için zaman isterler. Kisincerin tarihi sözleriyle “ne bekliyorsunuz, yürüyün” demesiyle, Turan Güneşin Ecevite “Ayşe tatile gönder” mesajıyla ikinci hareket başladı. Çizilen Atila hatının da ötesinde toprak alındı. Bir kısmı anında geri verilirken, Maraş gibi Y.7 cıvarı toprağın pazarlıkla geri verileceği söylenip, çizilen çizginin de ötesinde toprak elde edildi. Bunlar, kaçınılmaz olarak kaybeden tarafta fırtınalar yaratı. Daağılan merkez ve peşpeşe ortaya serilen belgeler, Amerikaya karşı tepkileri yoğunlaştırdı. ABD nin yoğun desteği yanında, darbenin yapılmasına onay verilmesi, çıkarma öncesi verilen güvenlcelerin aksine müdahalenin desteklenmesi, ikinci hareket öncesi Kisincırın teşvikleri, hepsi öfkenin patlamasına neden oldu. Bu arada sağ kalan komutanların, denizdeki Türkiye gemilerinin hareketine ABD elçiliğin ve Yunanistandaki temsilcilerin “Nato tatbikaatı” deyip yanlış yönlendirmeleri de etrafta dolaşıma çıkıncaa, kaybedilen topraklar ve binlerce insanın kayıplaşması sonucu, öfke patladı. Hedef bundan dolayı Amerika oldu. İngiltere deyildi. Çünkü İngiltere hem Makariyosu kaçırdı, hem görüşmelerde resmen zaman isteyip önerileri incelemeği önerdi.
Sonuçta, sıcağı sıcağı acıların öfkeyle birikip patlamasıyla kitleler Amerikan Lefkoşa elçiliği önüne geldi. KOntrolsuzdu. Kliridis çaresizdi. Bu arada sıkılan kurşunlar da ABD elçisinin ölümüne neden oldu. Buraya kader olayların akışını özetledim. İlginç olan, öldürülen ABD elçisi olmasına rağmen, konu hemen unutturulma yönüne gidildi. Sorumluluk ve sert tetbirler gelmedi. Sanki durum devam ediyor imajına oynanıyordu. Sadece bizim BRT kükrüyordu. Üner ULutuğ gür sesiyle rumlarla ve özellikle Kliridisle dalga geçiyordu. Kimisi de Amerikadan sert tetbirler bekliyordu. Hiçbiri olmadı. Tam aksi; konu beyinlerden sildirtilmek isteniyordu. Oysa hem de elçiliğin öldürülme olayı Amerika için yaşanan durum deyildi. Bunlar hep soru işaretli. Fakat, başka açıdan da durumlar soğutulurken, baştaki Kıbrıs dosyalı tartışmalarındaki Amerika da arada yok ediliyordu. Kliridis ve Misotakis olaydan zararsız sıyrılıyordu. Bu olay bence çok önemli. Hem de ABD elçisinin öldürülmesi, gösterilerdeki gösterilen Amerikan suçlama idiyaları bir anlamda sildirtilmeğe yönelindi. Ben bu nedenle Kıbrıs da yaşanan ama Amerikaya dek uzanan gelişmenin sıfırlanmasın diye bu makaleyi yazıyorum. Hem ABD elçisi ölümü hem de öfkeyi yaratan odönemki idiyaların bir anda sıfırlanma girişimi oldukça çarpıcıdır. Dikati çeken, Türkiye dahi bu olayı hiç kulanmadı. Amerika en azından baskılar, aanbargolar uygulamadı. Bizim hamasetciler zaten olayın önemini dahi anlayacak düşüncede deyiler. Tarihci geçinenlerin resmi eksenlileri de konunun yabancısıdır. Birkaç yazan oldu. Onlar da nedenleri dıştalayarak yazdıkları için sanki Amerikan mahsumljuğu veya yalakalıyla ilgi alma peşinde oldukları inancını güçlendirdiler.
Kısaca, 18 Ağustos 1974 tarihi dünyada tek denecek olay Kıbrısta yaşandı. Yine de deyerini alamadı. Resmi koşullu tarih işte böyle birşeydir. Hatırlatma, kayıp altına almayı dahi bazen normal şekilde gerçekleştiriyor. Yüzleşme, sorgulama ve tüm koşulları, yaşananı değerlendirdikçe tarihleşen bilim haline gelinir. Ben senelerdir bunu öğrenip uygulamaya uğraşıyorum. Resmi denip ceplerimi doldurup, görmezden gelme veya yalan yazmayı seçmedim.