Benim müzik dinletilerimi bilenler, arada topluca birlikte şarkı söylerken, Çökertme türküsünü de söylediğimi hhatırlatırlar. Hele de Çağatay hocayla birlikte akordeon keman çalarken ilgili türküyü bir başka söylerdik. Son dönemde fonlu ve ahbaplı ilişkili dinletiler yaygınlaşınca bize de fazla ihtiyaç duyulmuyordu. Ama yine de bizi bbirlikte gören bazı dostlar yorumladığımız ezgilerden biri olan Çökertmeyi de hatırlatırlar…
Şimdi ekranda Ege Akdeniz yangınları ile alakalı bilgielri izliyorum. Yangın başladığı andan hemen sonra Çökertme ismini duyunca, yukardaki içimi de sızlatan yaşanmışlık aklıma geldi. Bizim birlikte söyleyip insanlara dinletiğimiz Çökertme türküsünün coğrafyası yangından epey etkilendiği anlaşılıyor. Yangınlar, şimdi de türkülerimizin yakışını da hatırlatıp anıları zorluyor. Odenli hatıraları ezen ve acıyla hatırlatan yangınlar, bir de siaysetin rezaletini de ortaya seriyor. Gerçekten, son yangınlar egedeki acı gerçekleri, Dersimde de hala politik örülen korkunun nasıl kökleştiğinin ne yazık ki gerçeği ile yeniden karşılaşıyoruz. Hele de şimdi dinlediğim Barış Yarkadaşın şu acı itirafını da eklemek gerekir: depremelr, yardımlar Kızılay gibi insanlardan toplanan milyonların da nasıl yok edildiğinin de hatırlanması oldukça düşündürücüdür…..
Ege ve akdeniz yanıyor. Canlılar yanarken, yalanalrın da uçuşması bilrikte yaşatılıyor. Beceriksizliğin ve sansürün kısgacında gerçekler gizlenmeye devam edilmesi isteniyor. Yakılan yerlerin haykıran insanların sesine ve havada uçak yokken, normalleşme denilip üstelik insanların üstüne çay atmanın yaşandığı tuhaf bir gelişmeye tanık oluyoruz. Olurken de sıkıntı duyuyoruz. Ama, politik beceriksiz alıp başını giderrken de uydurulan yalanlarla şidet probakasyonuna oynanması da tuzun biberi derecesini de aşmaktadır.
Türkiyede yangınlar hala devam ediyor. Politikanın sarayı başka olay yerindekiler banbaşka gerçekelr aktarıyor. Bu konuda dahi acıların yükselip yangınla yakıldığı dönemde dahi oortak buluşma paydaşlığı oluşmak bir yana onca zamanın yalanının nasıl yakılarak bedel ödeterek karşımıza diklişine şayit olduk. Ama, bunlar sanki televizyon dizisi gibi görüp ekranı çevirip gerçekten kaşmak isteyenlerimiz de neyazık çok. Hala ilgisizlik veya çıkar aşkına resmi yalanlara inananlar yerlerini korumaya çalışıyor. Söylenenin ve hele de bakan adıyla söylenip de yalan çıkması, krizi yönetememesi oldukça acıların katmerleşmesini artırır. Devletin gücü denilip hakları isteyenleri döven devletin yangın karşısındaki görevielri yerine getirmemesi de yaşamın acı pratik sonuçlarıdır.
Çökertme Türküsünü severek söylerim. Ege türkülerini de yorumladığım oluyor. Bunlar o coğrafyanın yaratığı insanlarının söylediği ortak deyerlerin sanatlaşmasıdır. Şimdi herhalde Egemin akdenizin yanışıyla ilgili çığlıkların yükselen alevdeki sesi ağıt olarak türküleşecek. Çaresizce yanan canlının, Kırlangıcın alevlerdeki cik cik sesi, insanların beklerken ki çığlığı, yanıp yerlebir olan doğanın isyanı türküleşip tarihe belge olarak kalacak. Bügüne dek bölgenin güzeliklerini, aşklarını direnişlerini söyleyen halka, şimdi de yangınla çaresizliğin ağıtlarını acıyla haykırmalarıyla belgeselleştirecek. Zengin ormanların tam da turizme açma yasasıyla, TOkinin işdahı ile devletin krediyle borçlandırma hamleleri altında, Türkiye yanıyor. Herkes havada uçak arıyor. Gezen helikopter ise Turizm bakanının izleme helikopteri olunca öfke yoğunlaşıyor. Bu arada bir yalanı da düzeltelim: bazı ekranlarda Batının Türkiyenin yardımına gelmediğini söyliyor. Bu önemli bir eksiklik taşıyor. TYunanistan ta baştan yardım önerisini yaptı. Kabul etmeyen Türkiye.
Bir ironi de yaşandı: bazı Türkiye ekranlarında başta şu yorum yapıldı: “K. Kıbrıs Güneye uçakları gönderip yangını söndürmeği teklif edip güney ret ederken, Türkiye de Yunanistanın yardımını ret etti” dediler. Hemen ekleyelim: K. Kıbrısın hele de yangın söndürme uçakları hiç yoktur. Hiç olmazsa kıyası veya benzetmeyi doğru yapın.
Görüldüğü gibi, birçok yanlış, kafaya konulan gerçek hayatla hep çelişiyor. Çelişince de yangın gibi yakıcı konularda da olayın özüne indirgemede oldukça hatalar yapılıyor. Hat ta K. Kıbrısta onca Türkiye aşkına ve teşekkürler, şükran çekmelere karşın bu konuda pek de yer verilmemesi tesadüf deyildir. Kuklalaşan yönetim şekli ve ilgisizleşip Türkiyueye dokunma tutumu burasını da böylesi bir ironiye getirdi. Onca Türkiye aşkıyla hamaset çekenler, nedense Türkiyedeki dünyada tartışılır haldeki yangınlara pek dokunan yok. Hele de yetersizlikler, alınacak dersler gibi alanlara hiç girilmez. Ama Ersan beyin farenin dağa kükremesi gibi Putine meydan tehtidi göndermesi de gayet basit şekilde yaşanıyor. Böyle coğrafya ile içeleşen Türkiye gerçeğimize rağmen, ordaki en can yakıcı konulara dahi ilgisiz kalmamıza dek gelindi. Deprem olaylarında veya Soma faciyasında dahi bu denli sesiz ve ilgisiz kalınmadıydı. Sanırım dizayin etirilen AKP Kıbrıs ilişkisi, bu şekilde düşünce şekli de yeşerti.
Bunları iyi izlemek ygerekir. Nereye elindiğini iyi anlamak şart. Sarayların hülyaları, fetihciliğn aşkı, ona benzeyip mevki almanın sonu yok. Sonu olan gerçekelri ret ederek ayakta kalmak deyerinin temeleşmesidir. İşte bunda haklılar. Hangi yalanı söylerseniz söuyleyin, ayrıcalıkları uygulayın ve dilediğinize küfretmeyi imkar etmeden hayatta kalmak, K. Kıbrısın ta kendisidir. Son yangınlar iklimlerin bozulmasının da etkilerini haykırdı. Ama, hala kulaşan Saner hala şantiyeli sevinçle mütahit doslarına müjde verip ülkeyi nefes alamamaya getirme aşkını sıcakta daha da alevlendirdi. Biz de duymadan sesizce yaşamaya devam diyelim. Gerçeklri söylemeden, başkasının söylemesini bekleyelim.