Pandemi dönemiyle yaşamım epey dar alana sıkıştı. Hele, anamın da ölümüyle Karpaz yolculukların da epey seyrekleşti. Lefkoşa civarında zamanım sıkışıp kaldı. Bu hafta durum biraz deyişti. Bazı ziyaretler ve arkadaş gezileri sonucu Mağusadan limlidiye varan epey yer gezdim. Eski bazı dostlarla buluşup özlem giderdim. Yeni nesil kesimlerle de tartışmalı zamanım da oldu. Bir çeşitleme yaşadım. Arada, buluştuğum medya ekranı ise bana gözlemlerim ve merkezi politika uçurumunun da kıyasını sağlıyordu.. Kısaca, pandemi sonrası Mağusa Girne, Omorfo ve Limlidili dolu dolu bir hafta akıp Pazar günü ikindini Lefkoşadaki apartman evimde sonlandı…
Mağusa gerçekten ilginç kalabalık yer olarak isimlendirilmelidir. ÜÜstelik, birçok dyeişik insan şekli de burada yaşıyor. Daha ilk deniz kenarı gezintisinde şehrin nasıl önemli kısmının denizle bağının bitirildiğini canlı canlı yaşadım. Surlar içinde dolaşırken, sesizlikte kendi ayak seslerinden ürkmeniz de mümkün. Gezdiğim genç bana “Lefkoşada hiç olmaz sa sur içi kalabalıktır. İnsan vardır” deyip Mağusa ile kıyas gerçekleştirdi. Halbuki Mağusa içi başka bir hikayedir. Üstelik, Lefkoşadaki kalabalık başka bir sorunun ve politikanın kaynaştığı acı gerçekleriyle de yaşatılıyor. Mağusada bazı yerleri böyle dolaşırken, özellikle durmadan yükselen apartman tahmin hikayeleri de duyuyordum. Genel ihtiyaç deyil de buralarını yabancıların aldığını, öğrencilerin beklenerek yapıldığı nedenler sıralanıyordu. Hem ahalinin bir kısmı özellikle etraflarındaki yükselen binalara karşı şikâyetçi iken, genelde yapılmasına da destek veren ikili karşışık düşünceler de duydum. Bir tanıdık, kendi apartmanı önünde yapılan binanın şimdiden çoğu dayresini İranlıların aldığını söylerken, başka birisi de “ingilteredekileri yolarak satıyorlar” açıklamalarını yapıyorlardı. Deyişmeyen gerçek, yükselen binalar Mağusanın nefesini de kısıyor. Belediye ise onca beceriksizliklerine karşın, sorunlara karşı ilgisizliğine rağmen seçim kazanmanın tadını ve havasını yaşamaya devam ediyordu.
Oldukça kalabalık, bilinmeyen hem de bilinenden çok fazla yaşayan nifusuyla Mağusa kent olmayıp kalabalığın adını şehir konulan yaşam yeri olarak apartmanlar denizi çevirip nefes almayı kısıtlamaya devam ediyor. Gelecek ruma veya avlanacak öğrenci parasıyla da ekonomi beklentisi temel kural haline sokuldu. Dibindeki harap olan Maraş ise şimdilerde yeni politika yazmaya hazırlandırılıyor. Kimisi telelere dek gelip gözyaşı dökerken, kimisi da bakıp, açıldığı zaman yapacağı talanı, gelecek rantı bekliyor. Uluslararası hukuk ise bir başka zamana kaldı.****
Deyişik sohbetlerle ve giderilen bazı özlemlerle Mağusadan Omorfoya gitmek için Lefkoşaya yönlendim. BRT haberi duyuluyordu. Sıkıldım. Tatarın reklamı yapılıyordu her zamanki gibi. Sonradan öğrendim ki Tatar Cenevreye gitti. Maskesine de KKTC bayrağını takıp koridorlarda dolaştı. Kendini böyle tanıtacaktı. Söylenecek sözü dangadunga olunca, hiçbirinde olmayan simge ile kendi bayrağını korunmak için yüzüne koyduğu maskeye takıp dolaşıyordu. Bir yerde kaldırdı: Yunanistan başbakanına yaklaşıp karşılık almayı umduğu zaman. Bunların bayrak ve ulusalcılığı hep böyledir. Söyleyecek sözü kalmayınca, hamasete saldırıp suçlama ve simgeleri kulanıp kendilerinin güçlü olma zehirlenmesine sarılırlar….
Omorfo seyahatim de iyin idi. Burada elbet öğrenci beklentisi de var. Rumların gelip alışverişi canladırma umutları da hala geçerli. Bir de özellikle partilerde belediye başkanı konuşmaları başladı. Kişiler üzerinden tahminler yapılıyor. Omorfo Mağusaya göre ilişkiler daha sıcak. Mağusada tıpkı benim aparmanındaki gibi birbirleriyle dahi tanışıklıkların olmadığı bilgisine çok ulaştım. Omorfoda bu durum biraz daha sıcak. Limlidi ise hala iyi geçirilen çiçek sezonunun iyi geçmediğini anlatma uğraşında olanları gördüm. Klasik Kıbrıslılık deyip geçtim. Bizde genelde ikili olmanın bir kural haline gelişi vardır. İyi olma ile tam aksi eleştirmek ve kötü göstererek gizleme tutumları yaygındır. Yalnız, Limlidide ben sineklere rasladım. Özellikle yemek yediğimiz yerde epey sinekle debelleştik. Lefke köylerinden brkaçına gittim. Akçayı da ziyaret edip senelerdir görüşmediğim dostumla hasret giderdik. Bazı karşılıklı bilgilerle aslında ayni durumlarla karşılaştığımızı da anladık…
Girne sahilini de dolaştık. Omorfodan Girneye giderken bol bol karavana rasladık. Tanıdıkalr bulduk. Tıpkı karpazdaki gibi karavan yaşamı yaygın. Aslında hangi koşulda olursa olsun, karavan, iki ev ve sayre, bize hala sistemle buluşan ve şimdilik deyişimine pek sıcak bakmayan kesimlerin epey olduğunun da görsel kanıtıdır. Zaten, çoğu kesim en sert eleştirileri dahi yaparken, deyişim deyil de kendilerinin de bu yapıdan pay almak veya haklarını korumak için olduğu da kesin. Öyle ya sistemin geneline karşı olup sömürgecilikten veya Türkiye gerçeğinden söz etmemek olur mu? Gerçeklerle deyil de kendilerinin ayakta kalmaları için çare aradıkları için de belli oranda kalıcılaştılar.
Burada bazı yeni gençlere şu basit ilkeye iyi deyerlendirmelerini öneririm. Çünkü birçok yayında gençler adına epey görüş yayınlanıyor. Araştırmalar da eski kesimin sistem içi kişilerle yapılan reportajlara yöneliniyor. Bir anlamda sistemin kendi anlatısıyla kendisini dinliyorlar. Bu sistem ki en b aşta kendi gerçeğini ret ederek konuşan siyaset şeklidir. Bu nedenle belgesel dneilip birçok eski liderle kaynaklandırılan bu araştırmalar, tıpkı her zaman oldjuğu gibi gerçekleri dyeil de birielrinin bu sistemi devam etirmek için kulandıkları gerçeklerle araştırma yapmış oluyorlar.
Pazar gecesi Lefkoşada gezimi sonlandırdım. Ekrana baktım: aslında K. Kıbrısın aynasını hisetim. Türkiye Elçisi yaptığı açıklamayla hangi yolların yapılacağını söylüyordu. TC temsilcisi ve TC ihalelerindeki mütahitler… Bizim kilere de teşekkür etmek, Türkiyenin yardımıyla demek ve kendi yandaşlarını mevki vererek ödüllendirme kaldı. Buda K. Kıbrısın net resmi oluyor.