Öyle gizli sırları deyil; kuşkulu tartışmalı alanlara da girmeyelim. Fakat, tanık olduğumuz ve istemesek de konuşulurken duyduğumuz durumlar üzerinde durup şöylesine bir düşünmeği öneriyorum. Öyle ya: bir mafya lideri çıkıyor, birşeyler anlatıyor, etraf darmadağın oluyor, bizde dek kocaman dalgalarla gilip vuruluyor… ilgi çekmesinin nedeni elbet mafyacı veya başka ünvanlarla anılmak deyildir elbet. Anlatıkları, her dinleyen için, duyup da konuşamadığı gerçeklerin oluşu önemli koşul oluyordu. Onca anlatı ve sıkılmadan devamını beklenen şekliyle kamuoyunda oluşurken, bunun ötelenecek durumu da yok. Yine çoğumuzun kaçış noktası olan Türkiye yaklaşımının da suratlarına sert bıçak gibi vuruluşu da anlaşılıyor. Sonuçta, konuşana deyil de konuşturulana bak sözüne uygun günlerden geçiyoruz. Üstelik, bana ençok yapılan eleştirinin de yanıtı yaşatılıyordu: Türkiyede olanlardan bize ne: ama bir mafyaa liderinin dahi söyledikleri, kendimize koyduğumuz etikelere yerlebir ediliyor. Bizim kilerin unutma aşamasında olduğu Adalı cinayetinden tutun normaleşen birçok kirli ilişkiyi, hem de mafyacı denilen kişinin söylemesi, düşünmeye aday neden olmasın…..
Pekerin açıklamalarıyla birçok olay yeniden gündeme düştü. Şimdiden malum olan, gidişatın yine normal koşullarla deyil, Türkiye devlet içi yeniden oluşumundaki itifaklar durumuyla alakalı gerçekleşecek. Hem konunun ortaya çıkıştaki dinamik, hem de çatışmalı halin gelecek kart dağılımı, sorunların yeniden dondurulma bveya kulanılıp tasfiyelerin olacağı ikilemde ilerleyecek. Muhalefet veya sistemi deyiştirmek isteyenlerin, şimdilik gelişmelerle doğan hamleleri yaptıkları söylenemez. Peşinden kovalamaca ise nereye dek gidileceği de sorularla doludur.
Elbet, K. Kıbrısı da vurdu. Aslında bize Türkiyeleşme Kıbrıs gerçeğinin siyasal sosyal birlikteliğinin de resmini çizdirti. Nitekim her olayda yerel veya Türkiye deyil, bileşik gerçeklik ile Türkiye merkezli kurumsal davranışlar işaretleri alınıyor. Türkiye devletindeki güçler çatışması hem doksanların hem de günümüzen temel harekete geçirme durumudur.
Kirli işlerle girişilen güç devşirmesi, K. Kıbrısı da vurdu. Adalı katliyamından tutun mafya saydamlaşma durumları etrafa saçıldı. Adeta parçalarla dağılan bonbaya benziyordu. Adalı cinayeti karşılık buldu. Kimse fazla sorgulamadan belrili kesimler işin içine daldı. Koltukta olanlar klasik duruşu sergiliyordu: Türkiyeden gelecek talimaytı beklediler. Ötekiler ise “sanırım hastalığı ile” sanki bağımsızmışçasına lafazanlığa başladılar. Nerede ise Türkiyeye dayatarak ilgili sanıkların verilmesine dek geldiler. Türkiyedeki devlet yapısını, olanın devlet içi güç mücadelesi oluşu hiç önemi yoktur. Daha ileri gidilip, buradaki ve türkiyedeki hukuk bağımsızlık kuralıyla da laflar dizdirtiler. Herkes sanki Doksanları yaşamamış gibi de yutanlar oldu. Bugün konuyu ısıtan bir kesiminin saraya dek gitmesine, o zamanda AİHM kararıyla yetrsiz soruşturma durumları yaşanmamış gibi konuşuluyor. Üstelik konuyu tekleştirip Adalının cinayetiyle sınırlamaktadırlar. Daha ileriye gitme yerine, unutanların yardımıyla da kolaycılığıa geldiler.
Adalı cinayetinin türkiyede soruşturulacağı duyumuyla da ateşlendiler. Türkiyedeki yargının durumunu hiç düşünmüyorlar. Oysa sık sık yyaşanan gerçekler vardır: konuyu ortaya serenler, mücadelenin gidişatına göre konular ya unutturulur veya çıkara göre yönlendirilip tasfiye edilir. Türkiye gerçekleriyle de düşündüğümüzde, Adalı gibi birçok günceleşen konuların, oradaki yaargı gerçeği ile de birlikteliğe getirirsek, kazara gelişme olursa, bunun yeniden dizayindeki gidişatı yansıtacaktır. Fetoculuk olayı hala unutulmaması ggereken gelişmedir.
Belli olan, ihtiyaç duyulduğu anda, karşımızda banbaşka Adalı hikayesi de bulacağımızdır. Hatırlayın şimdilerde hiç adı anılmayan Denktaşın dediklerini; Rumların işidir! şİmdi de o dönemin adadaki TC askeri yetkilileri PKK damıtmasıyla yeni bir yönelişe oynuyorlar. Oysa Adalıyla birlikte birçok isim daha etrafta vurulacak diye dolaşıyordu. Askeri kamplarda olması gereken mavzemelerle bonbalama ve kurşunlamalar da olduydu. Bunlar hepsi hiçeleşti. Her deşilende o dönemin bazı yetkililere “neden üstüne düşmediniz” soruları da elbet devamında gelecektir. Onun için daha sınırlatarak, ama polemik sofrasına konulup kendini kurtaracak masal la gündeme katılınacağı baştan biliniyordu. Ama, Kıbrısla deyil işbirlikçilikle koltuğa oturma ve birkaç yandaşı koruma amaçlı kabine ise konunun nerede ise yıldızlara varan derecede uzaktır. Bu nedenle Türkiyedeki savcı soruşturma haberi bana öyle havalara çıkma gibi bir sevindirici haber gelmedi. Türkiyedeki günümüz yargı gereği, hele Pekerin birçok Türkiyeye göre daha vahim olayları açıklarken, duymazlıkta oluşu, yukarda anlatmaya çalıştığım koşulları aklıma getiriyor. Hele o zaman bile hiçbirşey yapmayan Meclisin, şimdi hem de Türkiye ile ilgili kiminin söyledikerini duyunca, önce aynaya bakmalarını öneririm.
Biz Adalı cinayetini gündeme taşıyamadık. Bunu mafya denilen lider, kendi hesaplarına gör gerçekleştirdi. Berlirleyici alan hala burası. Sosyal dyeişimli hamlelerle onuların yüzleşme alanına çekilemedi. Bunlar, düşünülerek konuşmanın da önemini getiriyor. Üstelik, onca zaman hem de ayağa dek gelen fırsatlara rağmen yapmayanlar, başkasının çıkarıyla oluşan şartlarda yönlendirme olasılığı da azdır. Bu ancak devlt içi hesaptan, sistemin sorgulanmasıyla kurumların da etkilenmeye başlamasıyla ileriye doğru gidilecektir. Yarın sırf bazı algı operasyonu için söylenecek sözlerle sanki herşey deyişti gözüyle laf edecek olanları da şimdiden hesapa katıyorum.
Kısaca, Türkiye Kıbrıs gerçekliğini, bir mafya liderinin devlet içi kriziyle birlikte nasıl olduğunu ortaya serildi. Sadece K. Kıbrıs deyil Türkiye devletinin işleyiş şeklinden Suriye politikasına dek bizim bilip de yazdıklarımızın da kamuoyuna taşınışına tanık olduk. Kirliliklerin, mafyanın nnasıl devletleşip milli, vatan severlik örtüleriyle hamasetlendiğini yeniden yaşıyoruz. Yarın ayni sistem devam edince, ayni yanlışlarla gerçekleri kkatletmeye devam edilecektir.