Dün Cuma olup tarih 16 Nisandı. K. Kıbrıs için Cami çıkışı Erdoğanın yükselen sesiyle irkildik. Gerçi, iletişim sorumlusu Altınokun açıklaması mesajın geleceğinin de net ifadesiuydi. Erdoğan açıkça, K. Kıbrısın ne olduğunu kısa sözlerle anlatıp, uyarıyordu. K. Kıbrısın Fransa olmadığını, Türkiyede olanların burada da uygulanması gerektiğini haykırıyordu. Ama, hala anlamak istemeyen K. Kıbrıslı politikacı çok. Nitekim, brakalım kotuğu direk Erdoğan müdahalesiyle hak edenleri, hala muhalifmiş gibi olan Tufanın yeniden krevat takıp hem de Adada veriştirip Anayasa kararının idolojik olduğunu söyleyen Çavuşoğluna, gerçekleri anlatmak için toplantıya gitiğini söylüyordu. Oysa Cenevre için söz dinlemeye deyil, olacakları anlatıp talimatı vermenin olduğunu herkes tartışmasız biliyordu. Muhalifin gerçekten kaçma silahı da “anlatacam” demekmiş! Bunlar toplumca yaşandı. Oysa geçen yazımda da yazdığım gibi buranın anayasasının kararı laiklik veya direk kurumn kursu dyeil geçirilen ve teknik açıdan Din işleri dayresinin yetkileri ele geçirmesinin sıkıntılarndan dolayı olduğu durumuydu. Ama, hep herkesi “idolojik” diye suçlayan Türkiye devlet yetkilileri ve bizim işbirlikkciler, bu kararı dahi idolojik diye nitelediler. Oysa kendilerinin hem de kendi sistemini oluşturma adına idoolojik tavırlarla konuşup davranmaktadırlar.
Mübarek Cumada dahi olanı deyil istenip fırsatlaştırılan gerçeklerle hem de tehtit küfür ikilemleri dinleyerek geçirdik. Ziyaret veya açıklamalarla dolu gün bana bazı anımsatmalar da getirdi. Çok deyil: 16 Nisan tarihi kısa zaman önceki Türkiye Anayasa yaşananı canlandırdı. Yapılan Anayasa referandumu ayni tarihe çakışıyordu. Sadece önceki birkaç yıl hesabı deyişikti. Bu anayasa referandumunda evet gibi görülse de anayasaya aykırı mühürsüz oyların “ki 2.5 milhyon cıvarında tahmin ediliyor” yasal tersliğe karşın normal oy saylmasıyla anayasa geçirildi. Muhalefet bunu seslendirdi de hemen sonra kabulenrek dönüp geriye dönük yasayla da mühürsüz oyların kabul edilmesiyle tamamen garip referandumun yyıl dönümüydü.
Bana ratyo Mayıstaki o dönemki tartışmayı da hatırlatıyor. Türkiye yeni Anayasasının oldukça otoriter ve gerici olduğunu birkaç prokramcı anlatmaya çalışıyorduk. Ayni medya bazı çalışanı da bize “ama Kıbrısa barışı da ancak AKP getirecek” diyen prokramcılar da vardı. Şimdi, o dönemden anayasa konusuyla Türkiye geleceğinin tehlikesini anlatmaya çalışan ben ve iki başka yapımcı, şimdi ilgili yayında prokram yaptırılmayan kişileriz. Pek ötekiler mi: kimisi ayni ekranlarda prokram yaparken, bazıları yükselerek daha reytinkli yayınlarda başka medyalarda yine Kıbrısa gelmesi gereken barışı anlatmaktadırlar!
Tesadüflerle başladık ya: bazı sorulu tesadüflere de sıçrayalım. Tabi zıplayarak barış istemek deyil elbet. Anayasanın aykırı bulduğu bazı madelerini iptal edilen kanun kısa zaman önce meclisten geçti. Hem de sesiz sedasız. Kimler evet dedi? Daha acısı: o zaman 2018 yılında sarayda kim vardı? Ne tavır koydu… Bunlar da araştırılırsa, çok çarpıcı acılar saçılacak. Üstelik, konuyu yargıya getiren sendika da imamların ve din işleri dayresindeki çalışanların sendikası. Hem de bu iptal için küfürler yayan politikaya da oldukça yakın. Tabi nedenden başlayıp sonuca gelirsek, böylesi kurumsal gibi görülen başlangıç şimdi K. Kıbrısın aynasının kendisi durumuna geldi. İtirazdan kocaman sistemsel tavra ulaşan genişleme yapıldı.En başta suçlamaları savunacak kesim de her tavırda ordan oraya savruldu…
Tesadüf mü bilmem? Cumartesi günü Tele 1 iki konuk dinledim. Birisi Hüsnü Mahali. Hüsnünün sadece şu cümlesi herkese anlatılması gerekeni anlatıoyordu. Hüsnü, kısa K. Kıbrıs bilgileri ile Erdoğan gerçekklerini yanyana koyarken, tüm yorumcuların ısrarla kaçtığğı durumu da yerleştirdi: K. Kıbrısta Nifusun 4.3 TC kökenlidir. 74 Sonrası yerleştirilen buradan taşınan nifusdur”! Seçim veya K. Kıbrıs dneilirken nedense bu defakto sosyolojik deyişimi kimse söylemek istemedi. İkidin de Ünal Fındığı dinledim. Aslında konu önemliydi. Hem de fırsat dı. Çünkü özellikle Erdoğanın çıkışı, dış politikadaki duvara çarpmalar ve K. Kıbrısdaki müdahaleler, bazı gerçekleri aktarıp Türkiyede belirli çevrelerde karşılık bulma şansı da az da olsa vardı. Fakat, Ünal hep yargı bağımsızlığından başlayıp demokratikliğimiz örneklemleriyle dolaşıp durdu. Ayni anda SİM TV haber prokramında Tufanın “anlatacağız, demokrasimiz zarar görmesin, hükümet olsam hemen telefona sarılıp TC yetkililerine anlatacaktım” gibi laf salatasını Hukuki etiketiyle ders verir gibi söylüyordu. Unutuyordu ki daha koltuktan koparılması üzerinden fazla zaman geçmedi. Herkes nasıl televona saldırıp anlatıkları hala akılda! Hele de ondan önceki CTP hükümetinde yoldaşlarının liderinin eleştirilen kuran kursu konusuna “ha kuran kursu hal pinpon maçı” dediği akıldan hiç silinmiyor.******
Tesadüfler başlayınca, çok karşıyor. Görüşmelerdeki Akıncı dönemi nnasıl Mevlut beyin eline ipleri geçirip salarken, sonrasında Anastasiyadisin kaçtığı masalıyla uyutulduğumuz unutulmak peşindedir. Şimdi de Cenevreye gidilirken ki son gelişmelerle hala anlamamada direniliyorsa, bir yasal iptal ile önce başarı abartısı sonra maduriyet manzumesine çekilmeler le avunmak, sonunun ilanında sadece tarihte anılacak sözlerin ötesine gidilemeyecektir. Üstelik zaten Türkiyede Erdoğan baskısıyla inleyen insanlara buradakileri başka aktarıp örtme çabası da anormalleşmektedir. Tesadüfler ne yazık hep çakışacak. Aralarda dolaşmak ise boğulma tehlikesini getirecek. Dikaat, son yaşanan Anayasa kararında barolar dahi ayağa kalkarken, her konuda olduğu gibi siyasal meclis ana muhalefet partisi adeta “anlatacağız” kelimesine dek çekildi. Siysal partilerin beklenen muhalif oluşamama durumu da oldukça acıtıcıdır. Hele de bazı kararların gelişindeki rolleri de tesadüfen anımsanınca, inandırıcılık da o derecede yitirilir. Ersin ve Ersanı konuşacak dyeilim. Onlar zaten Türkiyeye uygun geleceği için müdahale edilip koltuklara oturuldu. Hem de Ersinin birçok dosyasını temizleyerek. Bunlar sıradan deyil hedefli stratejisinin sonucudur.