Dünkü yazımda havıza kısa anımsatma makalesi yazdım. Dünyadaaki doksanlar dönemi emperyalist planlamaların nasıl şekillendiğini hatırlatıp, günümüzdeki gelinen noktasıyla yorumlamaya çalıştım. Kısa yazıda dünya siyasetinin kısa tarihçesiyle yazarken, ağırlıklı olarak Türkiyedeki yansıyış biçimine de deyindim. Yazının sonunda da “yarın Kıbrıs” ile tamamladım. Şimdi, sözümde durup ayni dönemin Kıbrıs versyonunu özetleyecem.
Şunu unutmayın: Kıbrısta genelikle dış müdahalelere açık bir adadır. İç dinamikleri oldukça zayıftır. Dış müdahalelerle şekillenme gibi tuhaf bir hastalığı da klasikleşti. Dahası, yaşadıklarının etkisini dahi çoğu zaman nedeniyle birlikte de kavratılmadı. Bu nedenle, zaman zaman ezber şeklinde konulsa da sıçrama yapılan sistemsel ayarları Kıbrısta pek konuşana da raslanmaz. Hele de şekillenme ile çıkarın potansiyel kitlesel güce dönüşümü de sağlandıysa….
Sovyetler bloğunun dağılmasıyla başlatılan Emperyalist Neolğiebral hız kurumsallaştırma ile Kültürler çatışması, Kıbrısa da hemen dokunuyordu. Kavrayış KIbrısta dalgalıydı. Özellikle Berlin birleşmesiyle sanki Lefkoşanın da birleşeceği duygusal umutlar dahi yeşerdi. Fakat, çok geçmeden Kıbrıs sorununun sistemsel sorun olduğu iki kutuplu dünyanın temelinde şekillenmediği anlaşıldı. O dönemde Vasiliyu Kıbrıs cumhuriyetin başkanıydı. İki fırsat hamlesi yaptı. AB üyeliği ve görüşmelerle belki uzlaşma kartını oynadı. AB konusunda planı tutarken, Kıbrıs görüşmelerindeki tavrı başarısız oldu. Böylelikle, Kıbrıs sürece Ab üyelikle girdi.
Esas sarsıntılar K. KIbrısta sancısız oldu. Özellikle ilk kıvılcımların Türkiyeye gelişiyle oluşan devlet içi gerilim, Kıbrısın Kuzeyine başka biççimde geliyordu. Tabi ki taksim tezinin ilahaklaşma bölümüne de koşul yartıyordu. Öyle ki ilk bilgiler Londradan geliyordu. Bazı kendine sosyalist diyen kişiler LOndrada sistemle uzlaşıp koltuk kapma adına görüşmeler yapıldı. Hemen kısa zaman sonra da CTP ortak olarak koltuklara oturdu. Bunlar pek anlamı yoktur deseniz de devamı Kıbrıs sorununda hedef için çok önemliydi. CTP kualisyonunda o döneme de kulanım belgesi verilen Rum mülkleriye KKTC koçanı verilmeye başlandı. Devamında, K. Kıbrısta yeni nifus hareketiyle kaçak işçilik de yürürlüğe sokuldu. Yetmedi, Dış sermaye hareketleriyle iç kurumsal çökşler yaşanırken, gelen sermaye de içteki el koyma hareketiyle tamamen dışa bütünleşen K. Kıbrıs oluştu. Ek bilgiyle kaçakçılık ve gayri nizami sermaye gelişiyle de Gece Kulupleri ile Kumarhaneler ekonomide önemli temel güç haline oluşturulmaya hız verildi. Bunlar, klasik Kıbrıs sorununa yeni bboyutlarla mülkiye konusunu sıçratıyor, gyrı nizami sermaye yatırımları da güçlendiriyordu. Bankalar gibi kurumsal çöküşler olurken, gelen dış kaçak işçilerle başka yapılanış sosyolojisi oluşturuluyordu. Bunun son halkası da resmen K. Kıbrısta yaşananlarda Direk Türkiyenin sorumlu olduğuü K. Kıbrısın Türkiyenin alt idari yapısı gibi sömürgecilik ilhak konumn-un hukuki yumuşak ifadesi oluşturuluyordu.
Hızla gelişen bu koşullar, ikibin yılında kolayca gerçekleştirildi. Ardından bildiğimiz ve çok yanlış okuduğumuz Annan planı geldi. Umutlar öylesine esti ki planın özünü belirli kesim ancak işin sonunda anladı. Danimarkaya Denktaş gitmeyerek, Tahsinin da saklanmasıyla Kıbrıs Cumhurieytinin Ab üyeliği tek başına kesinleştirildi. Ardından devam eden görüşlerde beşinci plan versyonu gelip Rumların hayır denmesi bizat Annan tarafından masada sağlandı. Hele de masada Denktaş deyil Mehmedalinin olması da K. Kıbrıstaki “barışçılları” oynanan oyunu anlamadaki eksikliğine oynandı. Devamında Akelin B.M. güvence istemesi ile bizat Gülün diplomasi çabasıyla Rusyanın hayır, ingilterenin Beni ilgilendirmez ve ABD konuya uzak durmasıyla alınamayan güvence sonucu Akelin de hayıra kaymasıyla Annan planının kalsik bildiğimiz sonucu çıktı. Sonra da hiçbirşey olmamış gibi Kuzeyde hem de CTP eksenli kesimler başta olmak üzere “rumlar hayır dedi” propagandayla yaşananlar örtüldü. Zaten, annan planı döneminde saraya dek CTP kondu. Güzel bir aKP işbirliği sergilendi. Tabi aybi dönemdeki TC iöçindeki devlet çelişkilerini de dün birraz deyindim.
Daha konu anlaşılmadan, direk ikinci ganimet dönemine geçilmesi de işin yeniden şekillenerek K. Kıbnrısta fedral deyil Türkiyeleşmenin karışık ilişkileri geliyordu. Yoğun yasal veya kaçak nifus akakışı ile mülkieyt el deyiştirme durumları artık Kuzeydeki yapının görüşmelere otururken, yeni sorunlarla masaya gelmesini de sağladı.
CTp görevini tamamlayınca koltuktan ayrıldı. Vikiliyaks belgelerinde dahi nasıl Turgayın parti kurdurtulup ortak edildikleri yazıldı. Bu şekilleniş ve Annan planı sonucu KIbrıs AB üyesiyken, Kuzeyde askıda ifadesiyle banbaşka çelişkilerle Kıbrıs yükseliyordu. Yetmezmiş gibi batı iki önemli uygulamayı da Türkiyeye verdi. K. Kıbrısta Türkiyenin iç hukuk yapsıyla Tazmin komisyonu kurulurken, Türkiyede de AİHM konusu iç anayasa yeni engeliyle de uzaklaştırılıyordu. Bunlar Doksan rüzgasının sonucunda AB Kıbrısa yerleşirken, Kuzeyde de Türkiyenin her yönüyle yerleşilen alan haline taşındı. Yapılan sonraki görüşmelerde de mülkiyet şeklinin yönü ile yerleştirilen vatandaş ekseni oldukça öne çıktı. Tabi ki Türkiye gerçeği daha net sırıtıyordu. B.M. ise etkinsizleşerek adeta umutları kıran konuma geldi. Ancak, Kıbrıs doksanlar döneminde şunu da gördü: Denktaş gibi liderlerin dahi dönemi okuyamadıkları anda kolayca harcandıklarına da yaşanarak tanık haline geldik.****
Doksanların gelişmeleriyle günümüze geldik. Kapıların açılmasına ve bol fonlu destelklelre karşın Kıbrıs konusu lafı federal dense de çoktan bu yoldan çıktılar. Dikati çeken, her dönemdeki dış dokunuşla yeni döneme sıçranmasıdır. Buda Atmıştaki Lübnan tipi stratejik sömürgeleştirme ilkeleriyle göreceli bağımsızlık gölgesinden kaynaklanmaktadır. Şimdi, Kıbrıs tüm sistem krizlerini yaşıyor. Fakat, iki tarafta ayrı ayrı hissediliyor. Müdahale şekileri de oldukça farklı. K. Kıbrısta öylesine müdahale normal ve iç siyasal silikleşme oldu ki kocaman başbakan dövizin düştüğünü dövüzcide gördüğünü söyleyecek derecede geriye düştü. Saçma sapan taleplerle içi boş dolaşım olayor. Ganimet tipi ile teslim oluşun silikleşen sonucuna yaşıyoruz. Dışı konuşamayan, içetikeleri müsadeleşmeye havale etmenin cılızlığı içindeyiz.
Doksanların hareketleriyle günümüz Kıbrısta böylesi döneme geldi. Yaşanan gelişmelerin sonuçlarını hissediyoruz. Kültürler krizlerinin zaten zemini olan ve kendini sorgulayamayan tuhaf bir rant sermaye ağında yadaşlama paylaşımla debelenip duruluyor. Konular dahi kendi özleriyle konuşulamayan tuhaf yere dönüştü.
Günümüzde deyil, irikimle oluştuğunun kanıtlarıyla kısa bir gezinti yaptım. Akıl tutulması olmayan herkesin tanıklaştığı bilgilerdir. Karşıtı olmadıökça da en kötüsü olsa da nefes almaya devam edilecektir.