yaklaşımlarÖzkan YıkıcıMart çiçekleri dikenleri acıtıyor – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Mart çiçekleri dikenleri acıtıyor – Özkan Yıkıcı

279 Takipçiler
Takip Et

Yeniçağ podcastını dinleyin

Mart ayına girdik. Girmekle kalmayıp dolu dolu bir haftayı kapatık. Birçok ülkede deyil aylık, senelik denecek çok yönlü gelişmeler yaşandı. Gelişmeler bir yana, üstüne üstün, yakın tarih günleri de oldukça tamamlayıcı tarihsel birkim de yaratıyordu. Tabi ki anlamak isteyen için geçerlidir. Çünkü, yalanlar öylesine duvarlaşıp kaleleşti ki gerçeklerin sızmaması için kalın sert surlar la koruma yapılıyor. Yine de sadece K. Kıbrısta olanlar, senenin içine sığacak birçok önemi içermektedir. Dahası, sadece son haftaki Türkiye K. Kıbrıs veya tersinden K. Kıbrıstan Türkiyeye gidişgelişlerin mesajları dahi oldukça düşündürücü geleceğin teslimiyetlerini sıralamaktadır. Dahası, sıkılmadan, bunları hamasetle abartma adına inanılmaz veya normali dahi söylenirken çok düşünce kaldıracak cümleler havada uçtu. Kimse de tınmadı. Başaksı söylese, deprem etkisi olacak iltifatlı itiraflar, normal deredeki akan su gibi akıp gitti. Başka gelişmeler de aynen Mart ayında açan çiçeklerin, nedneli dikenlerle dolu olduğunu, batırıldığı anda çok acıtıcı olacağı kesindir.

Mart ayına girdik. İlk haftası oldukça dolu geçti. Birçok yakın tarih olayı hem de günün önemli denecek olaylarıyla çakışmasına karşın konuşturulmadı. Kimisinin de aklına gelmedi Bu gerçekli,k  bize gelinen sosyolojik siyasal durumu yansıtması bakımından önemmlidir. Bilmeme geçmişle, şimdikileri doğru okuyamamanın ikili yanlışın oluşturduğu kültürün kanıtıdır. Konuyu fazla uzatmayalım: çok önemli birkaç örnekle haftanın siyasal yıllık dosyasına şimdiden önemli giren sözler veya davranışlarını anımsatalım. Nede olsa daha birkaç gün geçtiği için bellekten herhalde silinmedi!

Türkiyeye giden dizayinli kayum Saner Fuat Beyle basın toplantısı ile imzalanan belgeleri açıkladılar. Fuat Bey bulduğu fırsatla bilgileri kendi anladığı için aktarırcasına konuştu. Gerçi, şu cümle sihirini bozmadı: “eğer uygulanırsa para akışı olacak”! Neyse, sözü Ersan Saner aldı. Hamaseti başlatıp aklına gelen kelimeleri sıraladı. Teşekürler, destekten dolayı şükranlar, yetmedi, Türkiyenin sayesinde ve desteğinde ile hızına devam etti. Yetmedi, hamasete başladığına göre devam edip bağlılığını kanıtlayıp koltuktan gitmeme adına gaza hız verdi. Öyle bir noktaya geldi ki tarihi itiraf gibi sözcükler ağızdan uçuştu: “Dünyanın İMF i  varsa, bizim de Anavatanımız var” deyiverdi. Aslında dikat edilseydi ve bu basın toplantısında olan gazeteciler havuz veya ana akımlı olmasa, hemen bu gafı yakalar. Kimisi İMF ilişkilerine benzetildiği için sert sorular sorarken, kimisi de Türkiyenin vefakarlığını İMF ile ödeşmesine kızacaktı. Bereket, Türkiyedeki basın toplantısında havuz ve ana akım medya kesimi katıldığı için, müsadeleler dışında soru sorulmaz. Birilerini gücendirmenme davranışı önemlidir!

Saner, bu olumsuzlukların olumlu yönüyle kurtuldu. Yoksa işi pek de iyi deyildir. Hele Kemalist basın da hala Denktaş paranoyasında olup seçimlerde Ersini desteklemeleri gerçeği ile bu basit ama net konuya dokunmamaya, görmemeye yeylendir. Daha doğrusu, beyinsel yakalama oluşturulamadı. Burada önemli gerçekler yeniden dikenlerin batışı kadar acıtıcı. Benzer gelişmeler ayni haftaya sıkıştırıldı. Türkiyeden buraya heyetler geldi. İmzalanan adı dyeişik isimlerle konulan protokoller oldu. Bu defa orta vadele senelere deyil, aylara varan kısa zamanda yapılması gerekenler de konuldu. Tabi Türkiye gerçeklerine göre bunlar şekillendirildi. Tıpkı havuz medya destekli yardımlar gibi. Buraya da Elçilik kontrolunda basına destek kaynağı konuldu.

Bunları bir yana brakırsak, protokolde dahi Türkiyedeki siyasal gerçeğin ta kendisi var. Biz bunları anlatırken, yoğun kesimler bunları anlatmamamız için çaba gösterdiler. Benim başıma da geldi. Oysa son protokoldeki saray yapımı, Şehitler camisi gerçeği nasıl bir K. Kıbrısın siyasal kültürel mesajıdır. Bunu dahi kendi gerçeği ile konuşmaktan hala kaçınılıyor. Suçu Ersin veya ersana atma kolaycılıkla muhalefet yapma peşindeyiz. Camiye ise gelecek dinsel hamaset eleştirisi nedeniyle dokunulmuyor. Üstelik, bu paraların bize dönüp borç yazılacağı yani yarınımızın da esirleşmesinin esruman olması da dokunulmazlıklar içindedir. Yine de bazı sözler edilmeye çalışınıldı. Oysa Eersini oraya getirirken, nelerden kurtardıkları da unutuldu. Ersin olsun Ersan da zaten koltuklara geliş şekli hala unutulmaması gereken yollar la gerçekleşti. Şimdi, Ersin Tatar tutup da Erdoğana “ben saray istemiyorum” diye bilirmi? Diyebileceği veya istemeyeceği araba durumu vardı. Klasik güdük burjuva işbirlikçi politikacı olmanın kültürel sonucu Tatar hem de pandemi döneminde en lüks arabayı alıp itibar edinmeye çalıştı. Dikat edin, ozamanlar, fazla eleştiri yapan da olmadı. Bizim gibi kişileri bir yana elbet brakalım. Ama belirtiğim nokta önemli: Türkiye gerçeklerini bilmeden bunlar konuşulamaz. Kendimizi normal ülke gibi konuşturursak da bunları öngörmek ve karşı çıkmakta hep bir yerde beyinsel temel eksiklik brakılır.

Dikati çekecek benzer başka bir gelişme de vardı: hesapta hükümeti eleştirmek ve yardım almak için toplu taşımacıların bir kısmı eylem yaptı. Buraya kadar normal diyesim gelir. Fakat, daha başlangıçtan bayraklarla donatılan arraçlar ve mehter marşı eşliğindeki hareket etmeler, olayın nerelre dek  gidilebileceği işareti de oluştu. Zaten, işbirlikçi olmak, konunun özünü görmezden gelmek, sadakat ekonomik ilkelerle davranışın sonuçları hep bu sonucu yaratıyor. Bayraklarla yürümek, rumlara karşı şanlı mücadele edildiği hamaseti kulanılması, enson gidrek normaleşen şekliyle önce elçilik yolunda çözüm aramak, giderek Ankaraya gidip fuat Beye sorunarı anlatma politik davranış, bir anlamda oluşturulan sistemin içinde kendini kurtarma çarelerinin sonucudur. Böylelikle buradaki hükümet veya saray gidrek sorunların aktarıldığı makam olmaktan da çıktı. Zaten, Şubat son haftası ile Martın ilk haftası bu örneklerle oldukça acıtıcı şekilde normal akışta yaşandı. İmzalanan protokolerin okunan şekileri de artık iplerin kimin elinde olduğunu da söylüyor. Hele de eylem planı nedeniyle devamında “uygulamıyorlar” denilip yine hamasetle teslim olanları suçlaması da gayet normal tutum halindedir.

Özellikle koltuğa oturunca veya kurumsal işleyişteki kökleşen yanlışlar da bu yönelişin potansiyel kabulunu getirdi. “Bunları atsın da vali göndersin” sözleri arada duyuluyordu. Şimdi de para gelsin diye bunları uygulasın diyenler oldukça çok. Yaptıkkları yolsuzlukları bilip de karşı çıkmayanlar,n Türkiye müdahale etsin de çözsün diyenler de çok. Çünkü buralardaki yanlışlardan hep yayarlanıyorlar, hem de eleştirenler çok. Kurumnsal yanlışlar kabullenirken, Birgün gelip bu yapısal yanlışların kulanılıp Türkiyeleşmenin hızına girileciğini hala anlamak istemeyen çok mesleki veya kamu kurumsal kesimler vardır. Mesleksel veya kurumasal avantalarına dokunmama adına kendilerini savunurken, bunlar Türkiyeleşmede neden olarak kulanılınca da toplumsal destekler oldukça zayıf geliyor. Eğitim ve Elektrikte bunu son günlerde yaşıyoruz. Hele sağlıkta, bazı avantalar la çürümüşlük iklemleri hala konunun düzeltilme yönüne girmesini engeliyor.

Mart oldukça sert geldi. Çiçekler açtı. Açtı da dikenli. Dikenler ise çok acıtıyor. Ama, hala gül bahçeli hikaye ile susuz kalıp hayat bulmaya uğraşlıyor. Öylesi beceriksiz ve bilgisiz, ama yandaşa çıkarcı yöneticiler bize seçtirip dayatılar ki İMF ile Anavatan özdeşlik ifade cahiliklerini dahi hfarketmemeye vurdular. İstenenler eylem planıyla net. Soru şu: karşı olanlar ayni yolda ne istiyor? Hala konuşmadan, bilmek istemeden yola mı devam?

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
318AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin