Son günlerde bilimler üzerinden ilginç çıkarımlar yapılıyor. Bir anlamda, bilimin kendi deyeri ile siyasetin kulanım şekliyle bilimseliğin sıfırlatma tavırları konuşuluyor. Bilimin kuramsal özü yerine, siyasal kulanımla oluşan koşullar üzerinden bazı cümlelerin anlamı iyice öne geldi. Bu bilim dalarından birisi de istatistikdir. İstatistik verileri kulanımla oluşturulan algılarla, siaysetin başarı hikayesi oluşturma tutumu, ilgili dala da bazı tektük söyletilen sözlerin gidrek tekrarlanarak normal biçime bürünmesini de getirdi. İstatistik ile yalan kelimeleri yanyama konulup deyişik yaşananlarla başka anlamlar kabul görmeye başladı. Bilim ile yalanın yanyana gelip pratikte yaşananla kabul görmesi ise bilimseliğin de deyerini epey erozyona uğratıyor.
Son günlerde özellikle de kendi bilim dalındaki bazı bilim akademisyenleri, sorgulayıcı cümleleri kulanmaya dikatle özen göstermeye başladı. Nitekim, zaman zaman bizim öğrenim dönemimiz içinde bazı hocalarımızın da dikatimizi çektiği tehlikeler, şimdilerde politik tutumla içine dek işlemeye başladı. İstatistik bunlardan birisidir. Yetmişlerde arada söylenen kıyaslama , şimdilerde özellikle belirli çevrelerde sık sık kulanılıyor. Neydi bu tekrar tekrar söylenme normalliğine gelen tanımlamalar:
Yalanın üç şekli vardır. Birincisi, kendi yalan gerçeği. İkincisi, Kuyruklu yalan, üçüncüsü de istatistik yalanlarıdır. Bunu bizat ünüversitede okurken, katıldığım bazı ekonomik seminerlerde, bizat bu meslek içindeki aydın akademisyenlerce vurgulandı. Hele de son dönemde, açıklanan verilerin adeta şüpeciliğin çok ötesinde, resmen yaşamla uçurumlu çelişki içermesiyle, ilgili anımsatılış epey akla gelmeye başladı.
Sözü uzatmadan sadece yaşamla da çok ilgili iki istatistik bilgisi verecem. Bunların sonucu ise memleketin görünümünden tutun, yaşanan gerçeklerle gelecek tutumlara varan önemli direk etkisi olacak istatistiki bilgilerdir. K. KIbrısta eflasyon aylık verileri açıklandı. Negatif denecek derecede fiyatların düşüşü vurgulandı. Üstelik, sıkılmadan, bunun eldeki verilerle gerçek olduğu dahi söylendi. Halbuki, yaşam bunun tam tersini söylüyor. Özellikle kulanılan tüketim madelerindeki fiyat artışı ortadayken, böylesi sonuç vurgulanması kabulün da ötesindeki inandırıcılık içermektedir.
İkinci açıklama ise uzağa gitmeden, burayı talimatla yöneten ve bizim politik geleceğimizi şekillendiren Türkiyeden: açıklanan işsizlik raporu, işsizlikte gerileme olduğu sonucu var. Pandemi nedeniyle kapanan iş yerleri varken verilen rakam geçmiş yıla göre daha az haldeyken, kış nedeniyle tarım işçiliği olmadığı dönemdeyken tarımda istihtamın artışını açıklamasının olduğu istatistik rakamları açıklandı. Peki, bunun sorgulanması yokmu: kimse inanmıyor. Hele de bu rakamlarla ülkedeki eflasyon veya istihtam rakamlarıyla iyi hal çıkması da genel ekonomik başarı hanesine konulmaktadır.
Belli ki yaşamın gerçeklerini kulandırtılan istatistik kurallarla belirlemeye çalışındı. İstatistik yaşananın kendisini deyil de ısmarlanan resmi sayıları uydurtma görevini gördü. Buda, istatistiğin bilim deyil de resmi rakam içeriğine dönüşmesinin kanıtıdır. Tabi ki sorgulama olmayan yerde ya “nasıl çıkar” soruları sorulur, veya bunun resmi gözüyle yaklaşılıp, kabul edilip üstünden gelecek politik tartışmalar yapılır. Başarı başarısızlık hikayeleri yazdırtılır. Günümüzde bilimlerin kulanım tehlikeleri de böyle gerçekleşir. Bilime inanmamayı da siyasal oyunlarla sağlanır. Söyleyeceğiniz bilimsel acı gerçeklere inanırlığı kırmaya oldukça faydası oluşur.
Ben ünüversitede istatistiğe giriş dersini alırken, hocamız ilk derste ilginç sorular sorar. Bizim düşünce derecemizi ölçecek drecede önemliydi. Zamanla, rakamlarla algı tartışmalarına girdikçe, eflasyon gibi oyunları anladıkça, bu bilgilendirmenin deyerini daha iyi anladım. Örneğin, bize Kiprit üzerinden eflasyon olayınbı sordu. En sonda, kibritin kulanım öneminin yaşamdaki yerini de vererek, nasıl toplumsal kandırmaca deyerleri oluşturulduğunu vurguladı. Nitekim, memurken öğrendiğim “piyasada pek tüketilmeyen marka ile satışı üzerinden eflasyon hesaplaşmasıyla bunu” bağdaştırmam da ilgili öğretiden dolayıdır.
Yine hocamız bize, “her gün veri toplanarak eflasyon bilgilendirmenin doğru olup olmadığını” sorar. Bunu da tartışırız. Sonuçta, verilerin yanlış deyerlerin de anlamsızlaştığı koşulda hergün veri toplansa da doğru gerçek eflasyonun hesaplanamayacağını anladık. Beraberinde, yaşamda tüm ülke için ayni eflasyon kuralının olmayacağını da her kesimin tüketim farklılıkları nedeniyle ortaklaşma olamayacağını da öğrendik…
Yeni seksenler tartışması ise sendikada yaşadım: Türkiyede Seksen başında Neoliberalizim ile Eşelmobilin geleceği ve bunun sakıncalarını iyice tartışarak kafama yazdıydım. Çalışırken bu konu sendikalara da önerildi. Sendikalar düşünmeden Eşelmobile sarıldılar. Onlara ilk eleştirimle,”verilerin istenildiği gibi kulanp eflasyon çıkacağını ve otomatik para almaya alışan kitlelerin de gerçeklerden kaçacağını anlatım”. Fakat olmadı. Sonradan, sendika yönetimindeyken, ayni verileri planlama örgütünden alıp hesaplarken, onlar düşük biz yüksek bulmanın tılsımını da bana karşı çıkanların yüzüne vurdum. Buna karşın kolaylık gelen bu sistem kabullenildi ve yanlışlarına da göz yumuldu. Oysa birçok sınıfsal sendika dünyada Eşelmobilin toplu sözleşmeyi kaldıracağı için karşı çıktılar. Devletin istediği gibi veriler veya rakamlarla da oynayarak dilediğini uygulacağı tutumları hep uyarıldı. Olmadı.
Gördüğünüz gibi; istatistik bilimdir. Kendi kuralları vardır. İçeriği ile oluşturucu deyerlere saiptir. Fakat, siyasal eksene seçenek verince de bu oyunlarla istatistiği siyasetin örtülmesi için elbise hale gelir. Buda alışınca, son eflasyon acayipliğini dahi normal kabullenip, sadece mırıltıyla geçiştirmek kalır.