Çoğunun beklediği AB zirvesi yapıldı. Beklentiler çeşitliydi. Kimisi lehine, kimisi, korkarak ve kimisi de umursamazlıkla çıkacak kararı okumaya yöneldi. Çıkan gerçeklerin 3 önemli göstergesi vardı: bir elinde sopa, öteki elinde havuç söylemleri içerikle ikili dileyen dilediğini kulanma esnekliği ile sunuldu. Üçüncüsü ise hiçbirşey dyeiştirmeden erteleme ile kararsızlık göstergeleri oldu. İşin tuzu olan, hala Baydınla da ortak davranma kurumsallaşmasının da oluşmamasıydı. Nitekim, bu sonuçları, sözlerle taşlandırılırken, diplomatik kural kulanıldı. Dileyen dilediğini aldı. Kimisi de beklediği mesajları görmediği için da hayal kırıklığına uğradı. Öylesine beklenti sonuçları ile karşılaşılınmıyor ki artık buda konuların önemsenmesini de etkiledi. Karşıtın cezalandırılması veya kendine övgü gelme diplomatik kural oynuna takılıp kalındı. Taabi bu listelerle Türkiye ve Kıbrıs direk mesaj ve tutum beklenen yerler oldu. Bunda da tatmin edidlen sonuç yok. Bu arada en derin yaşanan insan hakları ihlalleri, uygulanmayan AİHM kararına dek olan hukuk, gerileyen insan hakları, kadına yönelik İstanbul sözleşmesi çıkışı ve nice gericileşme konusunda ne kararda cümle kondu nede direk eleştiri ile yaptırım işaretleri konuldu. Bir anlamda, her iki tarafı tatmin edip bir şey yapılmadan yapılmış dengesi kuruldu. Tabi herkes memnun gibi de olayı ötelendirildi…
Konuyu ele alırken, deneyimli ve konuları sorgulayan bazı gazetecinin şu basit kaçılınan noktaya çekmek gerekir: Herkes ağırlıklı olarak metnin içriğini okuyup işine gelenle oyalanıp rahatlarken, deneyimli bazı insanlar şunu uyarıyorlar: Sorulması gereken soruları sormadan, metnin içeriğini okyup kalmadan, gelinen aşamanın neden normal hale gelindiğinin konuşulması gerektiğini vurguladılar. Bir anlamda, herkes nerede ise rahatlarken, bazı kuşkularına rağmen memnun olurken, aslında onca sorunun yığılması ve normal hale geldikten sonra bunları basit gibiymiş algısıyla tartışmanın konuşulması şart. Yaşananın normal olmadığı ama gelinen aşamayla normal gibi davranmaya gelinmenin konuşulması gerektiği önceliği vurgulayan deneyimli gazeteci ve yorumcular da oldu. Yaşanan sürece buraya dek gelmenin normalleşmesiyle adeta önem yitirildi. Doğal güncel konular gibi konuşulup, karar da alınmadığı zaman doğal karşılanan döngüye ulaşıldı. Bu daralma, özünde konuları da sorgulamayı da bitirmektedir. Liberal kimi kesim buna “diplomasinin önemi” diyor. Oysa, bilimsel olarlak diplomasi tek başına kuram deyildir. Politikanın uygulanmasında kulanılan yöntemlerden birisidir Diplomasi. Diplomatiklik politikayla birlikten soyutlanarak sanki gerçekleri ötelemedeki kulanım yunmuşak dil ile gerçekleştirme ilkesine dek boşaltıldı.
Kulanılan yöntem le politikanın gerçeklerden kaçışına damıtılarak kulanılan günümüz diplomasisi, ayni zamanda sorunların dondurulması, ertelenmesine iyice ilaç haline sokuldu. Pansuman tedavi dahi yapıllmadan bazı ufak ayarlarla ve hele de olmayıp olmuş gibi gösterilen durumlarla diplomasi dili kulanılır. Sorgulama yapmayı bilmeyen, deneyimi olup konuşulan konuların da değerlendirilerek politik gerçeklikle deyerlendirme yapmayınca da geçiştirme gayet güzel şekilde son AB kararlarıyla da kanıtlanan tutumlar yaygınlaşır.
Haber ise yaşanan konunun toparlanıp önemli özleriyle yapılıp sunulmasıdır. Haberin niteliklerinde her gizleme veya bunu yazmayalım tutumları oldukça, hem haberin gerçekle alakası azalır veya hiçseleşir, yorumda da yanlışa gelmenin düşüncesi yerleştirilmektedir. Hele de algı operasyonlu haberlerin içi öylesine boşaltılıp üstüne algı konuluyor ki deyerinden farklı bilgi aktaran yalan şekline dek gelinir.
***
Bunları bizim ülkemizde bolca yaşarız. Hat ta ülkemizi ilgilendiren konularda dahi baştan algı operasyonuyla yok edilir. Kuramların boşaltılıp yandaşlama konuma sokulunulur. Böylelikle istenen ve çıkara göre bir algı hikayeleri alır başını gider. AB raporunda Ursulanın çıkıp konuşurken, diplomasi dili denilip aslında var olan ve yaşatılan sorunların dahi olmadığı imajı yaratıldı. Karar olmayınca, tutum gösterilmedikçe, konulan kuralların uygulanma ekseninde ele alınmayınca, üstüne diplomasi deyip daha hiçeleşme yapılırsa, denilen hiçbirşey olmasa da sanki herkes istediğini almış gibi de rahatlar. Aslında şu gerçek net: günümüzde ne AB Türkiyeyi üye almaya niyetli, nede Türkiye AB üyesi olma peşindedir. Özellikle, bu denklemde herkes fırsatı kulanıp kendi lehine kazanım peşindedir. Gerçekleştirme dyeil mesaj la imaja oynamak peşindedir. Ayrıca, hep unutturulur, sistem emperyalizim, üstelik günümüzde gericilikle faşizim de yükseliyor. Böylesi koşyullarda da boşluklar oluşuyor. Erdoğan da bu projesnin lideri. Talebi ve buluşulan nokta şu: Erdoğan net olarak sizin istediklerinizi yaparken, siz de benim içişlerinme karışmayın, daha da yapınmı kurumsallaştırmama göz yumun ikilemindedir. Bunda da başarılı oluyor. Brakalım Türkiyedeki olanları, son K. Kıbrıs hamleleri de bunun bizlik yaşanırlığıdır.
Basit gibi sunulan ve anlaşılıp konuşunca da bedeli ağır olan net gerçeklerdir yukarıda sıraladıklarım. Nitekim, arada Türkiyedeki insan haklarına deyinilse de genel raporlarda TC için uyarıcı net tutumlar yok. Arada şiş yanmasın misali kelimelerle tatmin etmeye oynandı. Kıbrıs mı: hiç duydunuz mu? Helimler denilir de Kuzeyde son en basitiyle direk seçimlerde olanlar, sonradan gelen baskılar hiç yorumlanmadı. Çünkü sağ olsun buradaki muhalefet de Brüksele gidince sistemi hep överek taktimci foncu halindedirler. Onun içibn Kıbrısla alakalı pek söz duyulmaz. Ama Akdeniz krizi gibi konularda genel rekabetin sonucu olarak gündeme taşınır. AİHM kararları ise AB tavır yerine Avrupa konseyine havale ediyor. Ama, bu tüm gerçeklik haberlerde yansımaz. Diplomasi abartısıyla siyasetden soyutlayıp yeni bir sistem koruyucu deyer oluşturuldu.
Tekrar edelim: diplomasi politikanın bir aracıdır. Diplomasinin rol oynamada veya temsil etmedeki kulanım esrumanıdır. Savaşla deyil de dondurtarak yumaşatarak konunun algılanmasında kulanılır. Kaldı ki başta K. Kıbrıs ve Türkiye, öyle diplomasi dili falan da kulandıkları yok. Yalan ise gırla gidiyor. Böyle koşullarla sonlanan AB toplantısından hemen sonra Nisan Kıbrıs zirvesi bekleniyor. Oysa zirveye dahi gitmeden vurgulananlar ortada. Politik duruşlar da netleştirildi. Üstelik yapılan hamleler federal deyil Türkiyeleşmenin kabuludur. Dikat edin, yurtaş fırlaması ve ilhak konuşmalar da gündeme düştü. Ersinin durumu ve Erdoğanın konumu bize hala mesaj verymiyorsa, bir anlamda girişteki tesbitim le” neden bu derece konular gündemleştirip doğallaştığını ve bizim bunları konuştuğumuzu” düşünmemiz gerekir. Diplomasiyi de politikayı da yapan siyasetçilerdir. Siyasetcilerin de ne düşündüğü malum. Oysa hala bu yapıyla ki epey olumsuz yol da almalarına rağmen federasyon beklentisiyle outurup haklar kararlar demekle de olmuyor. Bunu hala anlamak istenmiyor. Çünkü anlamak demek onun deyişmesi için de hareket etmek gerekir. Senelerdir benim uyardığım ilhak gerçeğini şimdi bazıları yazınca sanki yeniymiş gibi telaşlanan sosyalis gibi konuşanlara günaydın demenin ötesine gitmeyecem.