Konuya son günlerin sık sık söylenen fıkrasını anlatarak başlayacam: “Muaviye Hazreti Alinin elçisinin geldiğini duyar. Meydana onbin kişinin toplanmasını emreder. Muaviye, Alinin elçisini alıp kalabalığın karışışına gelir. Şu soruyu sorar: erkek bir deve gösterir, Ey ahali, diyorlar ki bu deve erkektir; Ben ise diyorum bu deve dişidir… Siz ne diyorsunuz…. Ahali bir ağızdan, dişi! Nuavive Alinin elçisine dönrek: Aliyi git söyle ki Muaviye onbin kişiye erkek deveyi dişi diye kabullendiriyor”. Bu fıkra özellikle yeni yükselen faşist dalga ülkelerinde veya algısal yönetime bağlı cihaletin bulunduğu yerlerde hep söylenir haldedir.
****
Gerçekten son dönemde hem K. Kıbrıs hem de Türkiyede sık sık tutarsızlıklarla yaşamaya alıştık. Yanılmak ise bizati yöenticilerde gırla haline gelindi. Kükrenen yerde ansızın geri adım atmalar oluyor. Bir denilenin ötekini tutmadığı bol bol demeçli baskıcı günlerden geçiyoruz. Bir de şu handikap yerleşti: K. Kıbrıs ise Türkiye başta Kıbrıs gerçeğine hep yanıltmayla idolojikleştirildi. Tutarsızlıklar dahi bunun önlenmesi sağlanamadı. Öyle ki alışılan şekliyle işine göre konuşup tutum belirleme gayet münasip oldu. Kurallar ters okunur, bir karar ötekine uymama devamlılığı gelişti. Dahası Türkiye başka K. Kıbrıs başka gözle birbirine bakıyor. Geneleşip gerçekten hep kaçırılan durum, Kıbrısın varlığı oluyor. Kimisi bütünleşmeye, kimisi de fetedilmekle olayı sınırlıyor. Kıbrıs cumhuriyeti nedense hep yok sayılmak isteniyor. Tabi gerçekte de bu hep duvara çarpılıyor. Mısırla münhasır alanında, K. Kıbrısa yerleşirken, Ab Kıbrıs gerçekleri sanki yok sayılarak işleri yürütme algısına hep sarılınıyor. Dahası, garantörlük denip hak savunulurken, sonra garantörü olan cumhuriyetin yok olduğu gibi tuhaf sonuca gelindi. Şimdi de uluslararası haklar denilirken de yazılı deyil kendi güncel tutarsız söylemli hakla sınırlandırılmaktadır. Bir anlamda, oluşan Türkiye Kıbrıs ilişkileri, gerçekleri ret ederek şekillendikçe, inanılmaz tutarsızlıklarla yanılmalar peşpeşe geliyor.
Deniz sahanlığı konusunda, AB sürecinde ve şimdilerde örnek gösterilmeye çalışılan S400 füze örneklerinde kanıtlanıor. Mısırla münhasır alanı görüşmesine gidilirken, Kıbrıs Cumhuriyeti ok sayılarak paylaşım yapma girişimi, borular Türkiyeden geçecek konumdayken kabulenir görünme ve sonrası iş bozulunca da Kıbrıslı Türkler denilip öne fırlama tutumları yakın zamanda yaşandı. Limasol açıkları dahi Mavi vatan ilan edilmişti.
Şimdi ayni yok saymanın S400 füze krizinde örneklemde yaşanıyor. Savunma bakanı kar, Füze krizinin Yunanistan Girit modeliyle çözümlenme seçeneğini seslendirdi. Önemli yanlış şu: S300 Füzeleri Yunanistan deyil Kıbrıs cumhuriyeti aldı. Baskı da onlara yapıldı. Başka ülkede depolanma önerisiyle Girite gönderildiydi. Halbuki gerek AKP yanlısı, gerek Kemalistler ve gerek se Avrasyacılar, olayı hep Yunanistan ile sınırlı tutup arada Rumlar kelimesini de koydular. Uluslararaası anlaşmayla Kıbrıs Cumhurieytinin Girite gönderme gerçeğini yok sayma hastalığı burada da görülüyor. Üstelik, baskıyı Türkiye Yunanistana dyeil Kıbrıs Cumhuriyetine yapmasına rağmen.
Kıbrısa bakıştaki gerçekten kopuşun önemli yanılsamasıdır. Konunun genel öteki konumu da şu: Türkiye büyüklük yanında, göreceli bağımsız davranma alanını hem kulanmak hem de içte güçlü devlet algısıyla idlojik iç politik kulanım sonucu Rusya ile ilişkilerde de ileri gitme adına S400 füzelerini aldı. Bile bile ABD ve Natonun karşı çıkacağını da bildiği halde. Hat ta Amerikasız politika geliştirip kalıcı kıldırımayacağını bildiği halde. Zaten, bu hamle ile aslında Amerika rusyayı idare etme düşüncesinin de denemesiydi. Türkiye kamuoyu sistem içi muhalefet dahil Füzelerin alınmasını “büyük Türkiye silahlı gücü” imajıyla savundular. Amerikadan uzaklaşıp Anti Emperyalist hayal kuranlar dahi oldu. Sadece Sosyalistler ve Kürtler konuya silahlanma, militarislik ile barış ikileminde bbaktılar. Daha teknik ile kulanım koşullarına dahi geçilmeden tabusal resmi sıralanma hemen oldu. Oysa, hep kanıtlandı: Türkiye Amerikanın müsaadesi veya göz yumması dışında dış politikada hamle yapamaz. Yapsa da geri çekilir. Kıbrısta böyle, Suriyede öyle ve Libyada bizat teşvik edilerek bu bataklığa sokuldu. Türkiye ise hep Yeni Osmanlı merkezi görüşle toprak elde etme ile güç zehirlenmesi idolojisine takılıp bu hamleleri yaptı. Amerika karşı çıktığı zaman da nasıl geri adım atıldığını da hep yaşadık. Kisincir >Ecevit ikili iki dönemki tutumlar ve Özalın “Kıbrıstan çekilme” önerisine ABD yetkililerinin verdiği yanıtlar varken, Türkiye devletçilerinin hala Amerikaya rağmen Kıbrıs müdahale ve kalıcılaşma savunması da artık bana sıkıcı gelmeye çoktan başladı.
Şimdi konu S400 füzelerinde. Konulan önem ve takılınan tavır nedeniyle birielri hala yanılmama düşüncesindedirler. İlk ortaya çıkan tutarsızlık yanındaa, yine Kıbrıstaki kulanılan dildi. Yunanistan füzeleri dneiliyor. Oysa, Füzeleri Yunanistan deyil, Kıbrıs cumhurieyti aldı. Amerikanın da sırf Rus füzesi olduğu için karşı çıkmasıyla, devrede Türkiye baskısıyla, füzeler kulanılmama garantili Girit de anbarlarda saklanmaya başlandı. Yani: Yunanistanın mülkieytinde deyildir. Karıştırılan ek olgu da sanki K. Kıbrıs Türkiyenin alt idari birimiymiş gibi Kıbrıs Cumhuriyeti Yunanistan ilişkileri de aynılaştırılıyor. Oysa, Yunanistana gerektiği zaman Kıbrıs cumhuriyetiyle çeliştiği de oldu. Hat ta K. Kıbrısa Türkiye dilediği siyasiyi seçerken, Yunanistanın direk desteklediği birçok aday Kıbrıs Cumhuriyetinde kaybetme normaliği vardır. Fakat, baştan çizilen algısal Kıbrıs her konuda yanılma ve tutarsızlıkları peşpeşe getiriyor.
Şimdi Akarın da dediği gibi Girit modeli düşünülüyor. Modelin tarafı da Kıbrıs cumhuriyeti. Kıbrıs cumhuriyeti dememek için Yunanistanındır denilip rumların aldığı tamalayıcılığı ile konu aktarılıyor. Çünkü, hem örneğe ihtiyaç var hem de gerçeklerden kaçmanın aciliği dayatılıyor. Böylesi Kıbrıs karışıklığına bir de bağımsız K. Kıbrıs eklenince, müdahaleler de ortadayken, yanıltmanın da kolaylığı kolaylıkla gelişir. Muaviyenin dedikleri Kıbrısa dek ulaşır.