Çoğu zaman ilgili çelişkiyi yaşamaktan bazen sıkılmaya dek geliyorum. Yapılan öngörüler veya yaşananların kavranmasında gerçeklik kanıtı oluşurken, sonuçta, beklenenin olması ve sanki olmamaış gibi de geçiştirme süreçleri, normal halin de ötesine gidip doğallaşıyor. Bunu pandemi olayından Kıbrıs sorununa veya dünyanın geleceğinden tutun karşılaşacağımız tehlikellerde ne kadar doğrulanan görüş olsa da yine eskinin devam ettiği de yaşanıyor. Hani derler ya: “deyişmezliğin de en kesin gerçeği deyişilecek olmasıdır”! Nitekim, son günleri yaşarken, faşist veya işbirlikçi dolarlı uzmanlar dyeil Sosyalist felsefecilerin sözlerinin söyledikleri anımsanması boşuna dyeildir: İtalyan hapisanesinde faşist Musolininin koyduğu Gramşinin sözleri günümüzün adeta aynasıdır: “dünyadaki sistem sonuna doğru geliyor; geliyor da yeninin doğumu oldukça sancılı”* Günümüzü gayet basit anlatacak başka cümle bulunamaz. Bunu da ancak sistemin yanlışlığını söyleyen, bedel ödeyen ve seçenek olarak deyişimi savunan aydın sosyalistler söyleyecek düşünceye sahiptir.****
Türkiye dışişleri bakanı yeniden adamızda. Daha önceleri, hükümet bozmaktan tutun ayar yapmaya dek deyişik amaçlarla K. Kıbrısa uğradı. Şimdi de büyük şovlarla hem de koltukçuları da yanına alarak medyamızı doldurtan açıklamalar yapıyor. Malum, yeniden Kıbrıs görüşmeleri bekleniyor. Yine, Türkiye bildik politikayı yeni yaptığı siyasal hamlelelrle K. Kıbrıs lideriğini de ekleyerek propagandaya katıyor. Bir acı gerçek var: AKP günümüzde Türkiyede ne kadar eleştiri alsa da, ona en keskin sözleri söyleyen olsa da, tutuklanıp sorgusuz hapislere gönderilenlerin bir kısmı dahi iş Türkiyenin dış politikasına gelince, arkasına sıralanırlar. Hele de Kıbrıs olunca, tüm karşıtlar unutulup ayni birliktelik sergilenir. Bu nedenle Çavuşoğlu veya farketmez başka bakanlar adaya gelince ne derlerse desinler, o tlsım oldukça onları Türkiye içinden eleştirecek pek kimse yok. Aynen, Libya, Suriye ve öteki dış ülkelerde yapılanlara karşı ki Türkiye kamuoyunun tutumu gibi. Hat ta Libya konusunda konuşmamaya dek çenber daraltıldı.
Madem Çavuşoğlu geldi, mutlaka yine hamasetli resmi görüş abartılarak ve hat ta yalanlarla da bezenerek medyada yer bulması kadar doğal bir şey olması da kaçınılmazdı. Öyle de oldu. Gazetecilere konuşuldu. Gazeteciler de belirlenen çizgide sorular sorup resmi görüş propagandasıyla demokrasi oyunu oynandı. Söyelnen yanlışlar dahi sorulmadı. Hele de şu konu çok sorulması gerekiyordu: Çavuşoülu K. Kıbrısta temaslarla şov yapıp deyişik kelimleri de kirleterek kulanırken, gazetecinin birisi ona “sayın bakan İstanbul ve öteki bazı şehirlerdeki Boğaziçi ünüversite protestolarına ne diyeceksiniz” sorusunu elbet sorması normaldı. Fakat, çaoğu basın toplantısını izlerken, akılarından böyle bir soru geçmiyordu. Daha ielri gidecem; 4 Ocak gününden beri sadece Türkiye deyil dünyanın birçok medyasında haber olup yorum yapılan Boğaziçi ünüversite olaylarına bizim çoğu yayın organı yer vermedi. Vermek isteyip de bağlı olduğu kurumun görüşü nedeniyle epey sıkıntıyla deyinildi.
Gerçekten, Çavuşoğlu burada “özgürlük, demokrasi” kelimeleriyle aslında egemen K. Kıbrıs dyeil daha da Türkiyeleşme ve gericileşme hamlelerini uçururken, geldiği Türkiyede oldukça dünyada izlenen gelişmeler vardı. Boğaziçi ünüversite gelişmelerine polis öylesine baskı ve şidet kulandı ki istanbulun birçok yerinde hem de ekranlarda göstere göstere tutuklamalar yapıyor, ünüversite kanpüsünü görünümle işkal ediyordu. Hele de atanmış rektörün açıklaması tarihe girecek ilginçlikteydi: “ben atanmış birokratım”! Oysa ünüversitelerde rektörlük vardır ve özerk ünüversitede isimlendirme birokrat deyildir. Bize Türkiyenin önemli uygulamasını işaret ediyordu. Ünüversite rektörü dahi Erdoğan tarafından atanıyor. Tıpkı öteki atamalar gibi. Atanmış ve ünüversitede olmayan, hat ta tartışmalı karyeri de konuşulmaktadır. Boğaziçi ünüversitesinin Türkiyenin önemli kurumlarından biri olduğu gerçeği de hep unutuluyor. Yine öğrendik ki yaklaşık 20 ünüversiteye böylesi atamalar gerçekleşti. Çoğunda ses dahi çıkılmadı..
Çavuşoğlu Tatarla hamaset nutukları çekerken, Türkiyedeki Kadıköykdeki Polis operasyonları da bazı muhalif kanalarda yayınlanıyordu. Öğrenciler şidet kulanmasalar da sadece özgür seçimli rektör istediklerini söylerken, öğretim üyeleri de bunu desteklerken, onlara başta meşur içişleri bakanı oldukça suçlayıcı ünvanlar koydular. Akıllarında olmayan eylemleri yapacaklar gibi sundular. Hatırlarsanız, Gezi olaylarında böylesi birçok yalan söylendi. Saldırıya uğrayan Türbanlı bacılarından camide içilen işki bunlardan birkaçıdır.
En sorgulayıcı tutum ise bazı Mili görüşlü Anadolu dernekli kesim arapça pankartlarla polisin gözetiminde öğrencileri protesto etmeleriydi. Bunların Sadect partisinden ollması da düşündürücü olması gereki bazı kesimlere. Ama, Mevlut Çavuşoğlu K. Kıbrısta “haklardan, egemenlikten, özgürleşmeden” söz eediyordu. Unutmadan, Çavuşoğlu Kıbrıs politik oyunlarından tanıdık birisidir. Yalnız, atanmış olduğunu ve bazen onun da dediklerinin gerçekleştirilmediğine de tanık olduk. Örnekmi; Kutret Beye sorun. Seçimlerde hatırlayın Çavuşoğlu kimi şaret ediyordu. Birden Erdoğanın desteği ve teşvikiyle Ersini nasıl öne çıkardığını da sakın ola unutmayalım. Kutret hazretleri Çavuşoğlu desteğine güvendi ve kaybetti.*****
Sadakatli makamcıalrımız elbet gelenin ne istediğine göre sadakat göstermeleri gerekir. İlgili yere sadakatleri sonucu getirildiler. Hat ta nasıl bazı yargı kararlarının da silindiğini hep birlikte yaşadık. Sadakatla atanırsanız, yine de garanti deyilsiniz. Hat ta Akıncı gibi sadakatlik gösterseniz de hiç umadığınız bir anda karşıt haline dek gelirsiniz. Haritayı bile Türkiyede hazırladıkları, Çavuşoğlunun olduğu görüşmelerde verildiği halde, onca ortaklaşmaya rağmen Mustafa bey sarayda braktırılmadı. Mustafa bey bunları yutmasına ve tehtitleri de epey zaman gizlemesine rağmen, sadakatlik tek yanlı olmadığını bilmem sonunda anladı mı emin deyilim.
Medya Çavuşoğlunu iyice yazdı. Hat ta kendini muhalif diyen epey kesim de sözlerinden birielrini alıp kendi görüşleriyle yakınlaştığını dahi söylediler. Ama, gerçek hiçbir zaman söyleniş net şekline gelmedi.
Şunu tekrardan yazalım: Kıbrısta ta elilerden beri Taksim tezi İngiltere tarafından pişirilip türklere kabullendirdi. Türkiyeyi de bu tez üzerinden zorlayarak devreye koydu. Bu politika temelde deyiştirilmedi. Kıbrıslı Türk kesimleri hep Türkiyenin müdahalesiyle adaya gelmesi dönemini yaşadı. Sonra da 74 döneminden sonra K. Kıbrısı Türkiyeleşme yapılanışı için şekillendirildi. Özelikle 78 sonrası masada adı fedeerasyon olsa da geneli K. Kıbrısı yasadışılığını yasalaştırma ve Türkiyenin kalıcılaşma koşullarını olgunlaştırmak için adımlar atıldı. Zaten, Kıbrıs görüşmelerini doğru izleyenler bu gerçekleri yakalar. Şimdi tarihi sürecin olgunlaşan ve belki fırsatlıkla birlikte bu deneme yapılıyor.