Son yıllarda giderek artan dozda şu cümle kulanılıyor: “Türkiyede ne varsa burada da olacak”* Özellikle tüm Türkiye K. Kıbrıs resmi ziyaretlerle başlayıp, ardından bizdeki koltuğa her oturan bu ezberi ağzı dolu dolu tekrarlıyor. Nitekim, son adaya gelen Cumhurbaşkanı yardımcısı Fuat Bey de ayni nakaratı defalarca tekrarladı. Ziyaret dışında, bizim makamcılar da her sıkıştıklarında örnek olark “Türkiyede şunlar var. Burada da olacak” kaçış ezberine sarılırlar. Devamında işbirlikçi teslimiyetçi olma anlayışının yansıyışı şekliyle de şu cümleler siyasal tabulaşma söylemine girdi: “Türkiye ile birlikte başaracağız, Türkiyenin sayesinde bunu haledeceğiz, Türkiyenin desteği ile” denilip ezber tekrarıyla yanıtlar verme söylemi oluştu. Taklitcilik de gelişince, “Başbakanımın ve Türkiyenin talimatıyla” sözleri de duyuldu. Şükran çekme ve teşekkür etme de bir başka dil dökümü haline sokuldu. En ufak eleştirilere ise “Türkiyeyi istemiyorsunuz” suçlamasıyla başlayıp kendilerinin dahi bilmediği kavramlarla saldırganlık yapmak da öğrenilen yeni yöntemlerle uygulanmaya çalışılınıyor. Bunlardan biri de “gölge etmeyin” versyonu oldu.
Son Fuat Bey ziyaretiyle tekrarlanan “Türkiyede ne varsa, burada da olacak” sözleri, yeniden kulaklara girdi. Makamcılar bazı yetersizliklerini de buna yükledi. Türkiyedeki “başarılı pandemi mücadelesinin buraya yapacağı yardımlar” gibi sözleri anlamını düşünmeden söylediler. Şehir hastahane hikayelerini anlatmaya çalıştılar. Türkiye sayesindeki aşı olgusunu bilgisizliklerini de açığa vurur şekilde aktarmaya uğraştılar. En vahimi olup elmalı şeker gibi sunulan belediyeler gezissi sonrası zahmet edip de konuşan birkaç başkan vurguladı: “Türkiyedeki başarılı belediye örneklerinden bize de yararlandırılacak”! herhalde CHP belediyelere yapılanlar veya HDP ağırlıklı belediye kayum atamalarını da akılarında tutuyorlar! Üsteklik pandemide muhalif belediyelere maske dahi dağıttırılmadığı, yardım etmeleri yasakladıkları gelişmelerini de konuşurken düşünme zahmetine girdiklerini zanetmiyorum.
Ne dediler: Türkiyede ne varsa burada da olacak. Aklıma Erdoğanın yassaklıyken ki bir si geldi. Bu simge sonucu Erdoğanın yasağı kaldırıldıktan sonra bu simge kulanılıp vekilin biri vekiliği düşürtülüp yerine Erdoğan rakipsiz seçtirilip siyasete AKP lideri olarak merhaba dediydi. Bu simge Jet oluyordu. Jet Fadıl olayı Türkiyede önemli simgedir. Ne dediler: Türkiyede ne varsa burada da olacak… işte buna uygun geç olsa da bizde de Jet simgeli birisi oluşturuldu. Özel Jet sgandalı sonrasında görevden alınan Ünal Üstele Jet Ünal ismi ile hitaplar başladı. Fakat, bizim Jet simgeli sonradan başka makama konuldu. Yetmedi, öyle bir kulanıldı ki Jet ismiyle daha fazla kamusal deyere konulması da sağlandı: Bizat yönetimin başarılı dediği sağlık makamcısı kendinin dahi haberi olmadan görevden alınıp Ünal Üstel bakan yapıldı. Bu olay unutulur gibi olan kısa zaman önce garantisiz şekliyle adaya insan getiren Jet ifadesiyle yeniden dönüşüne neden oldu.
Demek ki Türkiyede ne varsa burada da oluyor. Jet Fadıldan Jet Ünala geliş le ayni kelimeli kulanım oluştu. Tabi Jet ifadesi bizde birçok konunun yeniden canlanmasını da sağladı. Çünkü, gerçekten laf ve şükür yapma dışında artık yetkileri iyice daralan yönetim oluşu da ona simge olan olguların kolayca hatırlanmasını da getiriyor. Kısa zaman önce tüm dış gelişlere yasaklar konulurken, hiçbir kurumun haberi yokken, adaya gelip de garantiye alınmadan ordan oraya gezen heyet konusu hep sorularla dolu olarak gündemleşti. Üstelik,Korona salgınının korkusu da yaşaanıyordu. Onca tepki ve yanıt vermeme direncine karşın Turizm makamcısı Ünal Üstel sonuçta görevden alınıp soruşturma açıldı. Açıldı da başlangıcı dahi yeni sgandaları üretiyordu. Örneğin, öteldeki silinen kameralar, gümrük memurlarının dahi bilgisi olmaması bile konunun sırlarını da kuşkulandırıyordu. Hele gelen heyetle yemek yiyen gürleyen kimilerinin sesiz kalıp gülle geçmesini beklemesi de tesadüf olamazdı. Ama, soruşturma klasik K. Kınbrıs tekniği ile unutulmaya doğru yolandığı anlaşılıyordu.
Son kabine oyununda ayni makamcının görevlendirilmesi, her adaylığında seçtirilmeyen veya veto yiyen öteki kadın vekilin de bakan olması bize bir klasik yeniden K. Kıbrıs resmini çizdirtiyor. Başbakanın adeta ne dediği belli olmayan, her konuştuğunda yeni pot kırmaları, görevden aldığı makamcıyı dün dünyanın en başarılı bakanı ilan ederken, birkaç gün sonra “toplantıda uyuyordu” demesi, nedenli oturduğu koltukla uyumlu olduğu sorularını geliştirdi. Ama bir işi beceriyordu: Türkiyeye oldukça şükran çekiyordu. Kolay deyil, kendinin de hesaplamadığı anda baş koltukta kendini buldu. Ya saray mı dersiniz; o şatafatlı günlerinin tadını çıkarıyor. Beni hiç yanıltmama adına Dangadünga yanıtlarla işin ordan oraya savrulmasının ötesinde bir iş yapamıyor. Kendi partisini dahi kontrolde tutamıyor.***
Ne dediydi son olarak Fuat bey: “Bizde ne varsa, sizde de olacak”! Bunu alkışlayanlara da sorduydum: özellikle de gazetecilere “Siz Türkiyedeki gazetecilerin yerinde olmayı düşünüyormusunuz, başlarına gelenin size de uygulanmasını istiyıormusunuz”?***
Bir olay daha şöylesine duyuldu: okulların tümüne, ana okullar dahi “terörist örgüt listesi gönderildi”! Klasik Türkiyedeki suçlama şekliyle ilan edilen örgütlerin listesidir. Şöyle bir açıklama yapsam, yanılıyormuyum? Genelgeyi yollayan Olgun bey sıraladığı örgütlerin önemli kısmının siyasal olarak neden terörist olduğunu açıklayabilirmi? Dahası, bazı örgütlerin içeriğini biliyormu? Doğrusu eğer medyada prokram yapmaya devam edersem, onu konuk olarak çağırıp da gelirse, bu soruları soracam. Öyle örgütler vardır ki K. Kıbrısta adını duyan yok. Burada faaliyetini ise bilen de yoktur. Tabi şu klasik cihalet ispiuoncu çıkarcılar sarılacaktır: torpil veya birine kötülük amacıyla bazı kişileri bilmeden bu kavramlarla suçlayıp ihbar edeceklerdir. Hani Karpaz kahvesindeki cahil köylünün, “elbet torunumu işe alacaklar. Çünkü ben anarşizimle, koministlerle, Rumcularla, teröristlerle mücadele etiğim için hakımdır” diyecek pişkinlikle konuşuyordu. Sistem, böyle işleyince de bu tip safsata denecek olgular, siyasal faydacılık için de birilerine kar sağlıyor. Bunlar da potansiyle kitleselleşince, vay halimiz. Sonra da iş bilen insanla yönetim deyip demokrrasi söyleriz
Kısaca, gerçeklerden kaçtıkça, hep yanlışlarla karşılaemleket de bundan başka bir şey olamaz.şıp gerçek diye yaşamaya devam edeceğiz. Ala memleket